09/11/2020 | Yazar: Aslı Alpar
Bir yıkım çağını yaşarken; o çağın hem tanığı hem faili hem mağduru olurken sahici bir yoldaşlık bağı kurmanın ne zor olduğunu çok iyi biliyorum. Peki, o bağı kurabiliyor muyuz?

Fotoğraf: Özge Özgüner
Burak’ın aramızdan ayrılışının üzerinden bir yıl geçti.
Yaşamı boyunca başta hayvan hakları olmak üzere her alanda bütüncül mücadele perspektifiyle çalışan Burak Özgüner ölümüyle yeri doldurulamayacak bir boşluğu bizlere bıraktı, gitti.
O boşluğun ardından biz arkadaşları birbirimize sarılmaya çalışarak ondan devraldığımız görevleri yerine getirerek çok defa Burak’ın ölümünü sorguladık. Böyle bir yazıyı yazmak ne kadar zor… Sesi, gözleri, gülüşü, sarılışı, kokusu aradan geçen bir yıla rağmen halen sıcakken çok zor… Ama bu yazıyı yalnızca Burak’ı anmak için yazmıyorum ki…
Burak’ın yaşamı kadar aramızdan ayrılışı da ders vericiydi. Öncelikle koşmak kadar durmanın, bir soluklanmanın, gökyüzüne bakmanın önemini anladım. Yaşamak kolay değil. Ne kadar heyecan verici deneyimlere açık da olsa bir savaş alanından farksız hayatlarımızda güçlü kalabilmek için durmak ne kadar önemliymiş.
Sonra bir arkadaşı kaybetmenin derin üzüntüsünü nereye koyacağını bilemezken yalnız kalmamak ne kadar kıymetli. Yalnız kalmamak ne büyük bir şans.
Bir yıkım çağını yaşarken; o çağın hem tanığı hem faili hem mağduru olurken sahici bir yoldaşlık bağı kurmanın ne zor olduğunu çok iyi biliyorum. Dayanışmanın, birlikte mücadele etmenin yerine “kendini kurtarmanın” insanların iliklerine kadar işlediğini; bunun işyerlerinden, belki kendi kurduğumuz aileden, örgütlerden, romantik-aromantik tüm ilişkilere dek sirayet ettiğini de.
Herkes bir diğerinin hayatının polisi. Toplumdaki sınıfsal eşitsizliğe karşı mücadele etmeksizin daha “konforlu” olan birbirimizin “ayrıcalıkları”na savaş açmayı yeğledik. (Ayrıcalıkları konuşmamayı kastetmiyorum tüm politikayı sınıf eşitsizliğini hedefe almadan yalnızca tek tek bireylerin ayrıcalıkları üzerinden kurmayı kastediyorum) Bu tutarsızlığı adil olmakla ilişkilendirdik. Peki, öfkemizi doğrulttuğumuz hedefi gerçekten vurmak istiyor muyuz? Birbirimize çevirdiğimiz bu öfkeyle nasıl bir yoldaşlık kurmayı umuyoruz?
Derin bir keder anında ya da en güzel gününde sarılamadığın bir elle, aynı yoldan el ele yürüyebileceğimize inanıyor muyuz?
Zeynep Sayın “Ölüm Terbiyesi”nde yaşamın ve ölümün siyasallaşmasını; ‘hangi yaşamın yaşanmaya değeceği, hangisinin değmeyeceği’ tartışmasıyla başlatıyor. Yaşamlarımızı değersizleştirenlere karşı vereceğimiz mücadele için, bir dostun ölümünde sarılmak, mutlu olduğumuzda paylaşmak için ihtiyacımız olan yoldaşlık bağını kuramadıkça yaşamlarımız da ölümlerimiz de değersizleşiyor…
Gerçek bir yoldaşlığın uzağındayız, halimiz yok, işimize gelmiyor… Bilmiyorum.
Kopuk, parça parça ve belki okuması zor bir yazı oldu. Böyle bir günde elimden bu kadarı geldi.
Burak’cığımızın güzel anısına saygıyla.
*KaosGL.org Gökkuşağı Forumu’nda yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. Yazının KaosGL.org’ta yayınlanmış olması köşe yazılarındaki görüşlerin KaosGL.org’un görüşlerini yansıttığı anlamına gelmemektedir.
**Pandem tedbirleri nedeniyle bu akşam (9 Kasım), 20:00-22:00 saatleri arasında online gerçekleşecek Burak Özgüner'i anma buluşmasına katılmak için burayı ziyaret edebilirsiniz.
Etiketler: yaşam