21/01/2011 | Yazar: Derya Gezer

Antropolog Colin Turnbull(1961), ovalardaki bir gezi sırasında Kenge isimli bir Pigmeyi rehber olarak yanına almıştır.

Antropolog Colin Turnbull(1961), ovalardaki bir gezi sırasında Kenge isimli bir Pigmeyi rehber olarak yanına almıştır. Kenge düz arazide gördüğü sığır sürüsünün ne tür böcekler olduğunu sormuştur. Gördüğü küçük siyah noktaların sığırlar olduğuna inanmak istememiştir. Turnbull ve Kenge sürüye doğru yaklaştıkları zaman, Kenge bir büyünün hayvanları büyüttüğüne inanmıştır. Uzak nesne deneyimi olmadığı için, büyüklük değişmezliğini* algılayamamaktadır. (Psikolojiyi Anlamak, Morris, 2002)
 
Yaklaşık 12-13 yaşlarındayken babamın travesti bir arkadaşı ile beni tanıştırması ve babamın arkadaşının sevecen bir şekilde bana doğru sarılmak için kollarını açarak geldiği sırada türlü türlü çelişkili duygu ve düşünceye gark olduğumu hatırlıyorum. Samimi bir kucaklama karşısında aynı şekilde karşılık verme isteğiyle, bu kişinin önceden bir erkek olduğunu bilmenin ve babamın önceden de olsa erkek olan birine sarılmama vereceği tepkinin yarattığı gerilim. Sonuç; ikircikli duyguların neden olduğu yapay bir karşılık, üstelik babamın arkadaşına sarılmamdan sonra bile hala gülümsüyor olduğunu hatırlıyorum. Demek ortada benim düşündüğüm gibi bir sorun yoktu.
 
Yukarıdaki iki örnekte de deneyimlerin şu anki algımız üzerinde ne kadar etkili olduğunu görebiliyoruz. Görebildiğimiz diğer nokta ise algılarımıza dayanarak çıkarsadığımız her türlü bilginin öğrenmelerle şekillendiği, yani değişebilir olduğu.
 
Yine bir örnekle açıklayacak olursak, 1973 öncesine kadar psikoloji literatüründe eşcinselliğin hastalık olarak yer aldığını okuyan ve bunu doğru kabul ederek öğrenen bir psikoloji öğrencisinin birkaç yıl sonra mesleğe adım attığını düşünelim. Kendisine de tesadüf bu ya danışan olarak bir eşcinsel gelmiş olsun. Bulunduğumuz yerden psikologun durumuna baktığımızda, psikologumuzun yazının başındaki Pigme Kenge’nin düştüğü yanılsamaya düştüğünü görüyoruz. Neden çünkü kendisine göre eşcinsellik zaten başlı başına bir hastalıktı.
 
Biraz önce belirttiğim gibi 1973 yılında APA (American Psychological Association)’nın psikiyatri literatüründen eşcinselliği hastalık başlığının altından çıkarmış olmasının üzerinden çeyrek asırdan fazla zaman geçmiş olmasına rağmen, eşcinselleri tedavi edebildiğini iddia eden parlak ve kıvrak zekalı psikologların tedavi ilanlarına, mail kutularımızda; tedavi yöntemlerini anlattıkları kitaplara kitapçı raflarında rastlamak şansından(!) kurtulamadığımız gerçeği ise hala ortada. 
 
Bir psikiyatristin (hem de profesör makamından) sınav yaptığı öğrencisinin eşcinsel olduğunu öğrenmesi ve bunun üzerine ‘neden eşcinselsin?’ sorusunu yöneltmek suretiyle eşcinselliğinin altında yatan ‘sorunu’ bulabileceğini, dahası eşcinselliği bir travma sonrası oluşabilecek bir hastalık olarak değerlendirmesi de hala hatırlayabildiğimiz kadar yakın geçmişimizde. Cevapsa çok net; sizi tatmin etmek için küçükken beni uzaylılar kaçırmıştı ya da babamın tecavüzüne uğradım demek isterdim ama inanın ki böyle şeyler olmadı.
Hal böyleyken meseleye biraz geri çekilip uzaktan bakmanın zamanı gelmiş olmalı diye düşünüyorum. Büyüklük değişmezliğini yadsımadan, Artık ...
 
Büyüklük değişmezliği: Göründüğü uzaklıktan bağımsız olarak bir nesneyi aynı büyüklükte algılama.

Psikolog Derya Gezer


Etiketler: insan hakları, sağlık
İstihdam