09/12/2014 | Yazar: Yusuf Özal Çelik

Birbirlerini seven fakat tutarsız olan bir ilişki gördüm sahnede. Bana, günümüz ilişkilerini anımsattı.

"Happy happy together" 2014 performansı üzerine…
 
Sadece bir performans izlemedim, müzik duymadım oturduğum sandalyede. İlişki üzerinden anlatılan birçok duygunun evrenselliğini gördüm, her bir hafıza kaslarında. “İlişki” adı altında gerçekleşen varoluşun temelini tıpkı İlyas Odman ve Çağlar Yiğitoğulları’nın sahneye koyduğu, bir birlerini kulaklarından iç içe geçmiş halkalarla bağlayan performansında hissettiğim gibi.
 
Birbirlerini tekrar eden ilişkilerden bahsediyorlardı sanki bana. Her ilişkinin kendini tekrar etmesini gördüm hareketlerinde. Bir sonuca vardıklarında tekrar başladılar ilişkilerine, birbirlerine inat tekrar ettiler, ilişkilerini. İlişkiyi, “sadece kişilerin birbirlerine bakmasıyla değil aynı yöne bakmasıdır” diye tanımladılar performanslarında. Her bir tekrarlayış bir sonuca vardı. Olmadı, tekrar denediler, yine olmadı, tekrar denediler, bu sefer de olmadı bir daha denediler, bir daha, bir daha…
 
Sıkkınlık vardı bir diğerinde, inatla sürükleniyorlardı birbirlerinin peşlerinden. Hiç olmadıkları kadar inattılar. Bu inatları kendileri arasında dehşet verici şiddete dönüştü. Ama yılmadılar, tekrar denediler. Bu sefer ikisi de biliyordu sonucu. Öyle değil midir? Aşık oluruz, severiz, koruruz, koklatırız, nazlanırız, istemeyiz, sevişiriz bu duyguların hepsini istem dışı yaparız. Kavga ederiz bilerek isteyerek, her defasında barışmak şartıyla şiddet uygularız karşımızdakilerine. Kızgınlığımızın getirmiş olduğu hırs olacak, vazgeçeriz onun olmaktan. Peki ya sonra? Zaman geçtikçe tekrar birlikte oluruz, sebebini bilmeden. Performansta, bu varoluş duygularının hepsini hissettim kendi derinliklerimde. İlişkilerimizde bir birimizi bulunduğumuz yerden bir diğer noktaya savururuz. Zorlukla karşılaştığımız anda, bir birimizi tıpkı bir kalkan gibi sararız. Kollarını birbirlerinin başının etrafında sarmalarını, bir elleriyle diğer ellerini tutmalarını, tıpkı bir kalkan misali koruduklarını anımsattılar, izleyiciye.
 
“Happy Together” müziği eşliğinde bedenlerini sergilediler. Müzik birlikte mutlu olmayı anlatıyordu. Peki, performans müzikle özdeşleştiği nokta da şu sorunsalı oluşturdu beyinlerde; “Birlikte mutlu muydular?” Evet! İlk başta mutluydular. Aynı noktaya bakıyorlardı. Peki, “sonra ne oldu?” Güçlü gözüken bir karakterimiz vardı, performansta. Onun yanı sıra güçsüz gözüken, ilişkinin kurulmasını sağlayan bir diğeri, taşıyandı ilişkiyi. Zaten, pasif görünümlü olan değil midir ilişkilerin başkahramanları.
 
Birbirlerini seven fakat tutarsız olan bir ilişki gördüm sahnede. Bana, günümüz ilişkilerini anımsattı. Birileriyle daima tartışırız, şiddet gösteririz fakat nedense oradan ayrılmayız devam ederiz konuşmaya. Sinirimiz geçene kadar konuşuruz, çok sinirliysek söylentilerimiz bitmez, sonucunda dururuz olduğumuz yerde, nedensiz bir şekilde. Belki sevişiriz. Sonra odanın bir köşesine bir sigara yakar, susarız belki. Ama biliriz ki saygımız vardır bir birimize. Bir diğer kişi taşımıştır bizi bulunduğumuz noktadan daha ilerisine. Bedenleriyle hissederek seviştiler sahnede. Oluşan sorunun nedenini umarsızca bilmeden seviştiler, umutsuzca. Gömlekleriyle tanımladılar bu sevişmeleri. Bir sigara yaktılar. Evet, Başta yakamadıkları sigarayı, yakmak için çaba sarf ettiklerini sandıkları sigarayı. Yaşadıkları onca varoluş duygularının getirdiği noktada yaktılar birer sigara ve sonsuz saygıyla vazgeçtiler kendilerinden, bedenlerinin bir birine olan uyumundan. Tıpkı ilişkilerimizde olduğu gibi, ismini bilmediğimiz şeyler uğruna vazgeçtiğimiz, bir birimize kolayca harcadığımız ayrılıklarımız gibi. Sigaraydı asıl temsilcisi ilişkinin, bir dumanın havada kayboluşu gibi kayboldular karanlıklar arasında, umarsızca vazgeçtiler kendilerinden. 

Etiketler: kültür sanat
nefret