30/01/2010 | Yazar: Kürşad Kahramanoğlu

“Ben muhafazakâr eşcinselim” açıklamasıyla Türkiye’nin gündemine oturdu önce.

“Ben muhafazakâr eşcinselim” açıklamasıyla Türkiye’nin gündemine oturdu önce. Kendisinden manşetlik açıklamalar bekleyen medyaya malzeme vermek yerine eşcinsel kimliğinin arkasında duran sözlerle kalbimizi kazandı. Erkek aşklarını hiçbir zaman gizlemedi. Aşklarını da ihanetlerini de gözler önünde yaşadı.

Duygusallığı ve samimiyeti kadar tasarımları da eşsiz olan Cemil İpekçi’yle aşktan şöhrete, medyadan modaya unutulmaz bir söyleşi yaptık.

Senin iyi bir aileden geldiğini biliyorum, profesyonel hayatında çok başarılısın, maddi durumun iyi ve Türkiye’de yaşıyorsun. Cinselliğini neden deklare ettin?
Medyatik olduğum için deklare ettim. Ben özgürlüklere inanıyorum, Alevi ve Bektaşi bir aileden geliyorum. Bence, kendi cinsini tercihle hormonal cinsel yönelim farklı şeyler. Türkiye’deki eşcinseller sorunlu, agresifler, kimliklerini abartılı bir şekilde öne çıkarıyorlar. Cinsel yönelimimiz en önemli şey değil ki! Sokağa çıkıp insan olduğunu, bir seks aleti olmadığını, terbiyeli olduğunu göstermen lazım. Saygılı olmak lazım. Görüyorum; eşcinseller artık Türkiye’de güzel yerlere gelebiliyorlar. Ben toplumumu seviyorum. Evet, oynayabilirdim; çünkü geçmişte kadınlarla da ilişkilerim oldu ama bunu dürüst bulmuyorum.
 
Nefret suçları diye bir şey var…
Nefret suçları sadece eşcinsellere karşı işlenmiyor. Mesela, seks işçisi kadınlara karşı da işleniyor. Hukuk adil davranmıyor. Bence Türkiye’de 5 milyonun üstünde eşcinsel var, artı biseksüeller var. Toplanmayı ve gruplaşmayı sevmem ama bu olmadan demokratik değişim olmaz. Protesto edilmeli. En aşağı beşyüz bin kişi nefret suçu davalarını takip etmeli. İdamı kaldırmış bir ülkede nefret suçuyla öldürmüş bir insanın cezasında indirim yapılır mı? Bırak nefret suçlarını, bana karşı yapılan saldırılarda bile, eşcinseller takip edip sahip çıkmadılar. “Cemil İpekçi AKP’den ihaleler alıyor” haberleri çıktığında veya eski partnerimle son yaşadığım olaylarda, medyadaki bütün saldırılar sırasında, beşyüz bin eşcinsel protesto etseydi, sahip çıksaydı, bir anlamı olurdu.
 
Bahsettiğin gruplar tamamen duyarsız değil. Mesela, Bülent Ersoy “oğlum olsaydı, askere göndermezdim” dediği zaman biliyorsun, başı belaya girdi ama bu söylemi nedeniyle epeyce de destek aldı.
Bülent, cinsel yönelimini açıklamadı, kadın olarak doğmadığını da unuttu. Transeksüellik zor yapılan bir şey, insanın dengesini de bozuyor ama eşcinsellikten daha çok kabul görüyor. Medya paparazzilik üzerine kurulu, her şeyi yazabiliyorlar. Daha önce de söylediğim gibi, böyle yazılar çıktığında, beşyüz bin kişi mail atsaydı, protesto etseydi çok etkili olurdu. Bana esas entelektüeller sahip çıkmadılar, medyada hakkımda bir tane bile destekleyici yazı çıkmadı. 
 
Şöhret bir kalkan olmuyor mu?
Hayır, şöhret bir kalkan getirmiyor. Bilakis, şöhretli olunca, entelektüel diye geçinen insanlar reaksiyon gösteriyorlar. Kimler mazlum? Bu bla bla yapanlar faydadan çok zarar getiriyorlar.
 
Kendini rol modeli olarak görüyor musun?
Kendimi rol modeli olarak görmüyorum. Yaşamda savaşçıyım, çalışkanım, pazen ve şileyle başladığım işimi şu andaki noktaya getirdim; bunları örnek almıyorlar ama beni taklit etmek için küpe takıyorlar! Tansu Çiller’in de ekonomi profesörlüğüne özenmediler, eşarbını taklit ettiler! Rol modeli olarak düşündüğün insanın arkasında durmak gerekir.
 
Moda, hayatı yönlendirici bir güç değil mi?
Ben modaya hep ‘faşist’ derim. Kendimi ‘giysi tasarımcısı’ olarak tarif ediyorum. Moda, tabii ki büyük bir güç. Türk kadınlarının kıçı büyüktür. Moda diye, tayt giyip çıkıyorlar. Olur mu? Modayı ticari kaygılar yönlendiriyor. Elinde kalan kumaşı satacak veya kızıl saç boyasından fazlaca üretmiş, herkes kızıl olmalı! Zaten artık moda kavramı bitiyor. İnsan kendine yakışanı giymeli.
 
Hiç başka meslek yapmayı düşündün mü?
Dansöz olmayı düşündüm. Bale yapmak isterdim. Babam bırakmadı. “Erkek adam dansöz olur mu” dedi. Bir yapım şirketiyle iki yıllık kontratım olduğu halde, hiç artist olmayı düşünmedim. 1967-72 yılları arasında Belçika’da şarkı söylüyordum. Kabare yaptım. Pek bilinmez ama 76-77’de Erkan Özerman, Sezen Aksu, Zerrin Özer, Seher Şeniz ve ben, 1 ay Paris’te, Eyfel’de sahne aldık. Hatta iki defa da Olympia’da çıktık. Ben dans ediyordum. Hâlâ bir CD yapmayı düşünüyorum.
 
Son ilişkin biraz dile düştü…
Evet, son ilişkim biraz paparazzi… Son partnerim biseksüeldi. Geyler de çocuk istiyor, ben beraber olduğum erkeğe saygı duyarım. Eeee, çocuk için evlenmek istiyorlar. Onlar zaten beraberlermiş. Partnerim bana bunu itiraf edince, aldatıldığımı anlayınca, hemen ayrılmak istedim. Meşhur olduğum için ilişkimiz dile düştü. Bakkaldan, kasaba kadar “üzülmeyin bu da geçer” diye teselli eden edene. Ama medya başka bir şey. Fakat medyanın tutumunun, geyliğimle fazla bir ilişkisi olduğunu sanmıyorum. Punto, punto takip ettim; medyanın bu konudaki bana karşı olan tutumu, Hülya’ya (Avşar) olan tutumlarından farklı değil. Biliyorsun, kocasından ayrılınca ona da az çektirmediler.
 
Başka partnerin olmayacak mı yani?
Bekir’le beraberliğimizin son bir senesinde, her gün bitsin diye yalvardım, dua ettim. Son 8 ayımıza bakarsan, Bodrum’a hep yalnız gittim. Bu ayrılığı biraz da ben ayarladım. Biriyle beraber olur muyum bilmiyorum ama beraber yaşar mıyım... İlişki biraz dengeli olmalı. Normlarla yaşanıyor.
 
Ya arkadaşların?
Türkiye’de eşcinsel olan çok az arkadaşım var; çünkü onların çoğunun ilk tercihleri süslenmek! Kadınlarla daha iyi anlaşıyorum. Erkeklerle konuşacak şeyim az ama heteroseksüel erkek arkadaşlarım da var.
 
Ya ticari gey hayatı?
Gey kulüplerini sevmiyorum. Çünkü, kulüpler gettoya döndü. Sonra miks oldular, kadınlar da gitmeye başladı. Ben de onları yine sevmeye başladım. Ama aslında, artık yaşımdan dolayı, kulüpler o kadar hoşuma gitmiyor herhalde.
 
Şöhret ve medyatik olup da saklanan geyler hakkında ne düşünüyorsun?
Klozetler, topluma saygısızlık ediyorlar.
 
Saygısızlığın ötesinde, alenen eşcinsel düşmanlığı yapanlar var. Akla birçok isim geliyor ama herhalde Huysuz listenin başında…
Seyfi’yi anlıyorum. Zeki (Müren) Beyin bana bir nasihati vardı. “Hayatında geçtiğin köprüleri yık ki seni takip etmesinler” demişti. Ben bunu ilk duyduğumda Zeki Bey’e kızmıştım. Seneler sonra yine sormak fırsatı oldu, “ne demek istemiştiniz” diye. “Köprüleri yıkmazsan arkandan dost da gelebilir, düşman da. Taklitlerin gelebilir; ki onlar sana en çok zarar verenlerdir” demişti. Haklı.
Türkiye’deki eşcinsel organizasyonları beğenmiyorsun, hem “faydadan çok zararları oluyor” diyorsun hem de “değişiklik için sesimizi çıkarmamız lazım”… O zaman konservatif eşcinsel organizasyonlara mı ihtiyacımız var? Sence ne yapılmalı?
Konservatif organizasyonları bilmem, olabilir de. Muhafazakar ve ülkenin örf ve adetlerine göre davranılmalı diyorum. ABD, Fransa ve bu gibi ülkelerdeki organizasyonlar burada olmaz diyorum. Örf ve adetlerimize saygılı eşcinsel organizasyonlar olmalı. Kadınlar çok önemli. Kadınları ikna etmeliyiz; ki onlar da kocalarını ikna etsinler ve yetiştirdikleri çocukları. Ben hiçbir örgütle çalışmadan, onlara ihtiyacım olmadan, kadınlarla sık sık sohbetler yapıyorum. Espri ile karışık onlara bu konuları açıyorum ve çok güzel noktalara varıyorum.
 
Başka yapmak istediğin neler var?
Epeydir üzerinde düşündüğüm ‘Wind of Anatolia’ diye bir projem var. Bu toprakların 5 bin yıllık bütün motiflerini içinde barındıracak bir proje olacak. Ama böyle büyük bir proje 1.5-2 milyon dolardan aşağı çıkmaz. Sponsor bakıyorum.


Etiketler: yaşam
İstihdam