10/07/2019 | Yazar: Emirhan Deniz Çelebi

BİMER ile başlayıp Danıştay’da son bulan bu süreç, savunuculuğun önemini bir kez daha anladığımız bir emsal niteliği taşıyabilir.

2017’nin Şubat ayının başlarıydı sanırım, Messenger üzerinden bir arkadaş yazdı: “Emirhan, Cerrahpaşa artık ameliyatlarımızı yapmıyormuş, duydun mu?” diye. Mesajı okuduğumda önce bi’ afalladım, sonra neymiş acaba Cerrahpaşa’nın karın ağrısı diyerek mesajı yazan arkadaşımı aradım ve kendisinden detayları öğrendim.

Hikaye şöyle başlıyor: Bir hafta sonrasına ameliyatı için güç bela gün almış bu arkadaşa Cerrahpaşa ‘Kadın Doğum’ biriminden bir görevli ‘’Akademik kurul kararı ile artık trans erkeklerin laparoskopik histerektomi ameliyatlarını yapmıyoruz, ameliyat gününüzü iptal etmek durumundayız.’’ diyor. Olayın şokunu atlatan arkadaşı bir telaş sarıyor haliyle. Türkiye’de kimliğinizdeki verili isminizi ve atanmış cinsiyet hanenizin düzeltilmesini talep ettiğiniz sürecin en sancılı dönemlerinden biri, ameliyat(lar) sonrası çıkacak raporları mahkeme gününe yetiştirebilmektir. Birinden birinde yaşanacak aksama duruşmanızın celse atmasına, bu da mahkeme tarihinizin takriben iki üç ay ertelenmesine sebep olur.

Bu haberi aldıktan sonra ‘Dur bakayım, bir de ben arayayım ameliyat tarihi için ne diyecekler?’ dedim ve sarıldım telefona. Aynı cevabı aldım, bunun üstüne ‘Akademik kurul toplantılarınızda kamu sağlığını etkileyen transfobik kararlar almaya ne zaman başladınız acaba?’ diye sordum. Karşılığında bir cevap alamadım. Bu kararınızı bana yazılı olarak bildirebilir misiniz dediğimde zaten bana bir cevap gelmeyeceğinden emindim. Yine de on gün kadar bekledim, bir şans verdim. On gün geçti, tabi gelen giden yok. Şaşırdım mı? Hayır. Bu sefer tekrar aradım, ‘Yazılı olarak kararı iletmenizi rica etmiştim sizden’ dedim. ‘Karar falan gönderemeyiz size beyefendi.’ yanıtı üzerine telefon yüzüme kapandı. İşte orada başımdan aşağı kaynar sular döküldü. Akademik kurul kararıymış, gönderilemezmiş, GÖNDERİLECEK!

Bilgisayarın başına nasıl geçtim hatırlamıyorum. BİMER’e girdim (o zamanın BİMER’i tabi, artık CİMER) ve şikayetimi şu şekilde yazdım:

Sayın yetkili,

Ülkemizde trans erkekler nüfus cüzdanlarındaki isim ve cinsiyet hanelerinin değiştirilmesi için mahkemeye başvurdukları zaman Medeni Kanun madde 40 kapsamında üremeden sürekli biçimde yoksun olmaları gerekçesi ile hastanelerin ‘Kadın Doğum’ birimlerine yönlendirilirler. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Kadın Doğum birimi de bu operasyonu yapan kurumlardan bir tanesi idi. Ta ki geçen konuşmamda bu ameliyatların akademik kurulda alınan karar gereği artık yapılmayacağını bana telefonda söylenene kadar… Akademik kurulda alınan bu karar, transseksüellerin yasanın da zorunlu gördüğü bu operasyonu olamamaları ile sonuçlanmaktadır. Çoğu kişinin mahkeme tarihi ileriye atılmış ve bu insanlar mağdur olmuşlardır. Talebiniz halinde bu kişilerin de rızasını alarak tarafınıza toplu bir dilekçe de iletebiliriz. Geçtiğimiz hafta otuz kadar trans erkeklerle yaptığımız bir toplantıda ameliyat tarihi yakın olan trans erkeklerin çoğu bu konuyu gündeme getirmiştir.

Sormak istediğim üç soruyu buraya iliştirmek isterim: Hastaneniz bünyesinde yapılan laparoskopik histerektomi ve salpingo ooferektomi operasyonları yalnızca trans erkekler için mi yapılmamakta? Eğer öyle ise bunun gerekçesi nedir? Cis-gender kadın danışanlarınızdan gerekli gördüklerinize bu operasyonları halihazırda yapıyor musunuz?

Ezcümle, alınan bu kararın gerekçesini, akademik kurul karar tutanağı ile birlikte tarafıma yazılı olarak iletmenizi rica ederim.

Bu satırları 13 Mart 2017’de yazdım. 13 Nisan 2017’de konusu bile olmayan “Başvurunuzun cevabı ektedir.” yazan bir e-mail aldım. Asıl şenlik şimdi başlıyor, bak bak, gelen cevaba bak:

İlgi yazı gereği, XXX Çelebi isimli şahsın Başbakanlık İletişim Merkezine (BİMER) verdiği talep ve şikâyet dilekçesi incelenmiştir. Bu tür vakaların yapılan muayenesinde genital açıdan sağlıklı olan, fenotip ve genotip kadın cinsiyetine sahip olan dolayısıyla, organik açıdan üreme kabiliyeti olan kişilerde isteğe bağlı kastrasyon (histerektomi ve oferektomi) işlemi geri dönüşümü olmayan organ kaybı ve organ fonksiyon kaybına neden olduğundan, tıbbî ve etik olarak hukuki sorunlar doğurabileceği, aynı zamanda Kadın Doğum servislerinde erkek görünümlü hastaların yatırılmasında hastalarımız açısından sorunlar tespit edildiğinden ve Anabilim Dalımızın yeniden yapılanma projesi nedeniyle taşınma Süreci içinde olduğundan öncelikle acil ve doğum hastalarına öncelik verileceği için 15 Şubat 2017 tarihinde yapılan Akademik Kurul'da görüşülerek bu işlemlerin yapılmamasına karar verilmiştir. SGK mevzuatına göre kişilerin istediği başka bir hastaneye başvurma hakkı bulunmaktadır. Konuyla ilgili Akademik Kurul Kararı yazımız ekinde sunulmuştur.

Bilgilerinizi ve gereği saygıyla arz olunur.

EK 1: Kurul kararı”

Ay bu satırları bir solukta okudum, yazının ‘’Bu tür vakaların…’’ ile başlayan kısmında başlayan uyuşma ‘’erkek görünümlü hastalar’’ kısmında nirvanaya ulaşıp başımın içinde uğuldama şeklinde devam etti. Doğum hastalarına öncelik verilecekmişmiş… Doğuran sanki sadece cis-kadınlar! Yazının neresinden tutsan transfobi akıyor!

Azıcık sakinleştikten sonra dedim ‘’İşte fırsat!’’. O dönem, yine trans erkeklerin histerektomi ameliyatlarını yapan bir başka hastane ara ara İstanbul’un elektrik kesintisi gibi ameliyat yapmayı reddediyordu. Bunun artık savunuculuğunu yapmak gerekliydi. Çıktıları aldığım gibi soluğu Avukat Rozerin Seda Kip’in kapısında buldum.

Avukatım Rozerin vasıtasıyla İstanbul İdare Mahkemesi’ne başvurduk. Rozerin dilekçesinde de bu tutumlarının transfobik ve ayrımcı olduğunu belirtti. Bütün süreci düzenleyen Medeni Kanun Madde 40’ı ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni hatırlattı ve “İdarenin transların ‘sterilizasyon’ ameliyatlarını uygulamama kararının keyfi ve hukuka aykırı” olduğunu belirterek yürütmeyi durdurma kararı verilmesini talep etti.

2017 yılındaki bu başvurumuzun ardından İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü ne yaptı? Tabi ki davanın reddedilmesini istedi. İlk derece mahkeme olan İstanbul 10. İdare Mahkemesi, hastane tarafından “cinsiyet değişikliği ameliyatı olması zorunludur” şeklinde rapor düzenlendiğini de hatırlatarak hastanenin ameliyatı reddedemeyeceğini söyledi. Bölge İdare Mahkemesi, hastanenin istinaf başvurusunda da bu kararı yineledi.

Üniversite şaşırtmayarak bu kararı da Danıştay’da temyiz etmek için başvuru yaptı. En sonunda bu yıl Danıştay 10. Dairesi nihai kararı verdi ve temyize gerek olmadığına karar verdi. Böylece 2017 yılından beri süren hukuk mücadelesi sonucu trans erkekleri ameliyat etmeyi reddeden hastanenin bu tutumunun hukuksuz olduğu kesinleşmiş oldu.

BİMER ile başlayıp Danıştay’da son bulan bu süreç, savunuculuğun önemini bir kez daha anladığımız bir emsal niteliği taşıyabilir. Bu sayede hastanelerin ameliyat yapmayı reddetme gibi bir lüksünün olamayacağı yargı tarafından da onaylanmış oldu. Savunuculuğu yaptığımız bu süre içerisinde Anayasa Mahkemesi “üremeden sürekli biçimde yoksun olmak” şartını Medeni Kanun’dan kaldırdı, her ne kadar pratikte işler öyle yürümese de… Yapacak işimiz çok!

Karar hepimize hayırlı olsun!


Etiketler: insan hakları, sağlık
İstihdam