24/04/2011 | Yazar: Ali Erol

“Hem nefret mağduru grupları tek tek say, hem en önemli mağdur gruplarından biri olan LGBT’yi “diğer” kategorisinde ele al!

“Hem nefret mağduru grupları tek tek say, hem en önemli mağdur gruplarından biri olan LGBT’yi “diğer” kategorisinde ele al! Bu anlayış, o “diğer” kategorisine gerekirse masaları sandalyeleri dâhil eder, ama öyle görünüyor ki LGBT’nin pek şansı yok.”   

Ufuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Görevlisi Günal Kurşun ile “nefret suçu” yasa tasarısında LGBT’lerin görmezden gelinmesinin ne anlama geldiğini görüştük.

İnsan Hakları Araştırmaları Derneği (İHAD) hazırladığı “Nefret Suçu Yasa Tasarısı Taslağı”na LGBT (Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Trans) bireylere yönelik işlenen nefret suçlarına yer vermedi.

Ceza Hukukçusu Günal Kurşun, “nefret suçlarını genel olarak anlayabilmek için LGBT bireylere yönelik nefret suçlarına kısa bir bakış bile yeterli, çünkü nefret suçları en çıplak ve en şedit şekilde LGBT noktasında görünüyor.” dedi.

 
İnsan Hakları Araştırmaları Derneği (İHAD), “Nefret Suçu Yasa Tasarısı Taslağı” hazırladı. Çok kapsamlı olduğu halde, LGBT (Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Trans) bireylere yönelik işlenen nefret suçlarına ilişkin bir düzenlemeye taslakta yer verilmemiş. “Türkiye’de özellikle son yıllarda yeniden tırmandırılan milliyetçilik, etnik ve dini gruplara yönelik hoşgörüsüzlük ve ayrımcılığın artması, Gayrimüslimler, Aleviler, Sünniler, Kürtler, Türkler, Romanlar, kadınlar ve diğer farklı kimliklerin nefret suçu mağduru olmalarına yol açmıştır.” denilen yasa tasarısı taslağına LGBT’lerin dâhil edilmemiş olmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu durum, sanırım LGBT’nin yok sayılmasının bir tezahürü. Örneğin sıklıkla gördüğümüz bu yaklaşım, görmezden gelerek, yok sayarak konuyu bir “sorun” olmaktan çıkarabileceğine inanıyor olmalı ki, neredeyse her onbeş günde bir Türkiye’de  tanık olduğumuz LGBT bireylere yönelik saldırıları da “diğer farklı kimlikler” başlığı altında değerlendiriyor. Nefret suçları konusunda hazırlanan bir tasarı taslağında özel olarak LGBT bireylere yer verilmemiş olmasını doğrusu anlayamıyorum, zira nefret kaynaklı yaşam hakkı ihlalinin en çok mağduru olan grubu “en azından” ismen, diğer gruplarla birlikte saymak gerekmez miydi? Bana göre, nefret suçlarını genel olarak anlayabilmek için LGBT bireylere yönelik nefret suçlarına kısa bir bakış bile yeterli, çünkü nefret suçları en çıplak ve en şedit şekilde LGBT noktasında görünüyor. Bütün  grupları sayarken LGBT’nin telaffuz edilmeden atlanmış olmasında elbette dinsel bakış rol oynuyor. Ama unutmamak gerekir ki, nefret suçları konusunda bir çalışma yapılacaksa ve evrensel standartları tekrar tartışmaya açmak gibi bir niyetiniz yoksa, bu standartlar doğrultusunda bir söylem belirlemek gerekir. O standartlar da merkezdeki en önemli noktaya LGBT’yi oturtuyor. Bu evrensel standart işinize gelmiyorsa, işinize gelen kısmını alıp gelmeyen kısmı geçiştirmek, kavramın içini boşaltmaktan başka bir işe yaramaz.

İHAD’in taslağında, “kişilerin, farklı kimliklerinden ötürü zulüm görmemeleri ve daha etkin biçimde korunmaları sağlanmalıdır” denilirken bu kişilerin “farklı dilsel, dinsel, etnik veya diğer kimliklere mensup” oldukları belirtiliyor. Yine nefret mağduru gruplar tek tek sayılırken de “diğer farklı kimlikler” şeklinde ekleniyor. Bugüne kadar Anayasa ve TCK başta olmak üzere yasalar ve düzenlemelerdeki “diğer” veya “ve benzeri” gibi göndermelere LGBT’lerin hak ve özgürlükleri ile önlenmesi gereken cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği ayrımcılıklarının dâhil edildiği bir vaka görüldü mü?

Benim bildiğim kadarıyla bunun örneği yok. Yalnızca mevzuat bazında değil, uygulama bazında, karar bazında da hatırlamıyorum. Yani hem nefret mağduru grupları tek tek say, hem en önemli mağdur gruplarından biri olan LGBT’yi “diğer” kategorisinde ele al! Galiba bunu şöyle okumak daha doğru olur: “Telaffuz etmeyi bile ayıp kabul ediyoruz”. Ben uzun denilebilecek bir süredir ceza hukuku çalışıyorum. Çok sayıda meslek insanı tanıdığımı söyleyebilirim. Hiçbir hâkim ya da savcının ağzından özel hayatında gey, lezbiyen, biseksüel, trans kelimelerini duyduğumu hatırlamıyorum. Hukuk hayatında ise, mesela karar gerekçesi yazarken, çok gerekirse, o da gerçekten çok gerekirse “eşcinsel” denip geçilir. Sanırım LGBT adı o kadar “genel ahlaksız” bir kavram olarak görülüyor ki, hukuk insanları bu kavramları ağızlarına dahi almaktan imtina ediyorlar. Bu mantıkla düşünüldüğünde, hazırlanan taslağın da “ahlak seviyesine yüksek tutmak” adına, LGBT’nin hiç telaffuz edilmeyip “diğer” kategorisinde değerlendirilmesine şaşırmamak gerekir. Bu anlayış, o “diğer” kategorisine de gerekirse masaları sandalyeleri dâhil eder, ama öyle görünüyor ki LGBT’nin pek şansı yok.   

En son Irkçılığa ve Milliyetçiliğe Durde! ve Sosyal Değişim Derneği'nin İstanbul’da düzenlediği "Uluslararası Nefret Suçları Konferansı"nda da “Nefretin siyaseti” altında “islamofobi”, “anti-semitizm” ve “milliyetçilik” programa alınırken “homofobi” bu başlığa dahil edilmedi. İHAD’ın yasa tasarısı taslağında da nefret suçu mağduru gruplar tek tek sayılırken cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği nedeniyle işlenen nefret suçları görmezden gelinmiş. LGBT’lere yönelik işlenen cinayetlerde ve diğer suçlarda homofobik/transfobik önyargılı saik ortadayken, homofobik/transfobik nefretin anılmamasının sonuçları neler olabilir?
 

LGBT cinayetlerini azaltmak bir yana, konuşulmadığı, konuşulmasına imkân da tanınmadığı için artırma neticesi doğurabilir. Ben özellikle mağdur grupların tek tek sayılarak vurgulanmasından yanayım, çünkü böylelikle hem okuyan herkese hem de özellikle hâkim, savcı, avukat gibi uygulayıcıya bu konuya Devletin bakış açısını bildirme şansı oluyor. Nefret Suçları Yasası’nda LGBT’yi olası mağdur gruplar arasında özel olarak saymak, Devletin bu gruba yönelik ihlalleri sıradan ya da olağan görmediği anlamına gelir. Saymamak ise sıradanlaştırır. LGBT bireylerin nefret suçu mağduru olduklarını ne kadar çok telaffuz edersek, bu konuda o kadar fazla bilinç yaratmış, kavramı bilinir kılmış ve olası suçları önleme yönünde adım atmış oluruz.

LGBT örgütler uzun süredir, anayasal eşitlik ve TCK ayrımcılık düzenlemesi talep ediyorlar. Homofobik/Transfobik şiddet ile birlikte cinayetlerin artmasına karşı da özellikle “nefret suçu”nun tanımlanması için mücadele halindeler. Gerektiği gibi nefret suçu mağduru diğer grupları korumaya alan ama LGBT’leri dışarıda bırakan bir nefret suçu yasa tasarısını hukuki açıdan nasıl değerlendirmek gerekir?

Duygusal olarak “yok hükmünde” deyip geçmek isterim, ama mantığım bir imkân olarak bu çabadan da yararlanmayı söylüyor. Elbette hukuken tasarı bu şekliyle LGBT’ye yer vermediği için, dolayısıyla da evrensel standartların altında kaldığı için kabul edilebilir olmayacak. Ancak diğer nefret suçu mağduru olarak tanınan gruplar yönünden yapılan değerlendirmeleri LGBT açısına taşıyarak taslağı genişletmek ve geliştirmek, LGBT’nin de en başta ismen sayılmasını sağlamak ve tanınan gruplara eklemek mümkün. Bu sadece LGBT lafını taslakta geçirmenin ötesinde, bir kabulü ve bilinci yansıtır. Yani bir Ermeni’ye, Alevi’ye ya da Roman’a yönelen nefret suçuyla, LGBT’ye yönelen nefret suçu arasında nitelik olarak bir fark yok ki! Öyleyse neden LGBT’yi açıkça tanıyarak saymıyoruz? Ben sanırım iflah olmaz bir iyimserim, zannederim böylelikle taslağı daha açık tartışma imkânı bulduk. Bir de şu noktayı dile getirmek lazım, yukarıda söylediklerimizi herhangi bir mağdur grubu, örneğin Kürtler ya da kadınlar sayılmasaydı söylemeyecek miydik? Madem aynısını söyleyeceğiz, o zaman burada da susmamak gerekir.
 
İlgili haberler: 
 

Etiketler: insan hakları, nefret suçları
İstihdam