15/05/2012 | Yazar: Volkan Yılmaz

KONDA’nın araştırma bulgularından derlenen yeni rapor, yaygın kanının aksine, Türkiye toplumunun lezbiyen, gey, biseksüel ve trans bireyler söz konusu olduğunda hayli çeşitlilik barındırdığını gösteriyor.

KONDA’nın araştırma bulgularından derlenen yeni rapor, yaygın kanının aksine, Türkiye toplumunun lezbiyen, gey, biseksüel ve trans bireyler söz konusu olduğunda hayli çeşitlilik barındırdığını gösteriyor.
 
Lezbiyen, gey, biseksüel ve trans (LGBT) bireylerin eşit yurttaşlık talepleri her gündeme geldiğinde “Türk aile yapısı” gibi tekleştirici siyasi referanslar sıkça dile getirilir. Halbuki muhafazakâr aile yapısının Türkiye ’deki yegane aile tahayyülü olup olmadığı hayli tartışmalı bir konu.
 
KONDA’nın 2008’de 41 ilde 6500’e yakın kişi ile yüzyüze gerçekleştirdiği ‘Biz Kimiz? Hayat Tarzları’ araştırması bulguları, bu tartışmaya ışık tutmaya aday. KONDA bu araştırmanın içerisindeki ilgili bir soruya verilen yanıtları Sosyal Politikalar, Cinsiyet Kimliği ve Cinsel Yönelim Çalışmaları Derneği’nin (SPoD) talebi üzerine Nisan’da bir rapor haline getirdi.
 
Soru şu: Araştırma kapsamında kişilere “kızım veya oğlumun farklı cinsel tercihleri olabilir” cümlesi okunmuş ve kişilerden kesinlikle yanlış, yanlış, ne doğru ne yanlış, doğru ve kesinlikle doğru seçeneklerinden birini tercih etmeleri istenmiş.
 
Araştırmanın sonucuna göre, kişilerin yüzde 2,6’sı bu cümle için “kesinlikle doğru”, yüzde 7,7’si ise “doğru” ve yüzde 9’u “ne doğru ne yanlış” diye cevap vermiş. Yüzde 25’lik bir kesim bu ifadeyi “yanlış”, yüzde 56’lık çoğunluk ise bu ifadeyi “kesinlikle yanlış” bulmuş. Araştırmada oğlunun ya da kızının farklı cinsel yönelimi olmasını yanlış ve kesinlikle yanlış bulanların yüzde 81 oranında güçlü bir çoğunluğu oluşturması, tabii ki muhafazakâr bir aile tahayyülünün gücüne işaret ediyor.
 
Fakat KONDA araştırmasının bulgularında farklı bir tablo da ortaya konuyor. Araştırmada kızının ya da oğlunun farklı cinsel tercihleri olmasını yanlış bulmayan (kesinlikle doğru, doğru ve ne doğru ne yanlış) yüzde 19,3’lük bir grubun olması, bizlere Türkiye toplumuna dair çizilen tekleştirici kalıplara sığmayan başka bir bilgi veriyor.
 
Partilere göre farklılık
Hele de araştırmada sorunun muhafazakâr bir aile mitinin kültürel olarak güçlü olduğu bir toplumun mensuplarına hem de doğrudan kendi çocukları üzerinden sorulduğunu düşünürsek. Çocukları mevzu bahis olunca dahi, yüzde 19,3 oranında bir kesim farklı cinsel yönelimleri olumsuz olarak tanımlamıyor.
 
Çocuğunun farklı cinsel yönelime sahip olmasını olumsuz kabul etmeyen kişiler daha çok eğitim seviyesi yüksek, annesinin eğitim seviyesi yüksek, annesi çalışan ya da çalışmış olan, dine eleştirel yaklaşan ya da dini hayatının merkezine oturtmayan kişilerden oluşuyor.
 
Tabii ki bu genel eğilim. Yani ülkemizde eğitim seviyesi düşük, annesi okuma yazma bilmeyen bir ev kadını olan, kendini dindar olarak tanımlayan ve çocuğunun eşcinsel ya da trans olmasını yanlış bir durum olarak görmeyen kişiler de mevcut olabilir. Fakat bu daha nadir rastlanan bir durum.
 
Siyasi parti seçmenlerine bakıldığında ise, çocuğunun farklı cinsel yönelime sahip olmasını olumsuz kabul etmeyen kişiler başta BDP, ardından da CHP seçmenleri arasında diğer parti seçmenlerine oranla daha yoğun olarak yer alıyorlar. AKP ile MHP seçmenleri arasında da çocuğunun farklı cinsel yönelime sahip olmasını olumsuz kabul etmeyen kişiler mevcut. Fakat bu kitle kendi parti seçmenleri içerisinde daha yalnızlar.
 
Çocuğunun eşcinsel olmasını olumsuz bir durum olarak tanımlamayanlar, yine genel bir eğilim olarak, aile büyüklerinin onay vermediği kişilerle evlenebilmelerine, istedikleri takdirde mayo, kolsuz kıyafetler giyebilmelerine, kürtaj yaptırabilmelerine, makyaj yapabilmelerine, farklı din, mezhep ve etnik kökenden gelin ve/veya damatları olmasına da onay verme eğilimindeler. Yani genel olarak özgürlükçü ifadelere onay veren kişiler, LGBT bireylere yönelik de özgürlükçü olmaya daha eğilimliler.
 
Bu bulgu ve analizlerin en önemli katkısı LGBT karşıtı muhafazakâr Türk aile tahayyülünün herkesçe paylaşılmadığını ortaya koyması. Tabii temel hak ve özgürlüklerin meşruiyeti için sayıya gerek olmaz. Fakat siyasetin her zaman hak ve özgürlükleri öncelediği de bir gerçek. Bu yüzden kitleler önemli. Türkiye ’de son üç genel seçimlerde ana muhalefet partisinin en yüksek oy oranının yüzde 26 olduğunu hesaba katarsak, yüzde 20’ye yaklaşan bu düşünsel azınlığın siyasallaştırılabildiği takdirde siyaseten hiç de azımsanamayacak bir kesim oluşturduğunu görebiliriz.
 
An meselesi
Çocuklarının eşcinsel ya da trans olmasını yanlış bir durum olarak nitelendirmeyen bu kişilerin siyasi tercihlerinde LGBT hakları meselesinin önemli bir yer tuttuğunu bugün için söyleyemeyiz. Fakat yine de böylesi düşünsel bir kitlenin var olması, bu düşüncelerin siyasal tutum haline dönüşebileceğinin de müjdecisi. Böyle düşünen insanların “çocuklarının” özgürce ve eşit bir biçimde yaşamalarını talep etmeleri zam’an’ meselesi. LGBTT Aileleri İstanbul Grubu’nun (LİSTAG) kurulması ve genişlemesi bu eğilimin habercisi.
 
Bu durumda, demokrasiyi basit bir aritmetik hesaba indirgemiyor ve çoğunluğun tüm hak ve özgürlükleri dilediğince kısıtlayabileceğine cevaz vermiyorsak, bu düşünsel azınlığın varlığının anayasal bir demokraside hak ve özgürlükler alanında bir karşılığı olması gerektiğini rahatlıkla kabul edebiliriz. Bu karşılık en asgari düzeyde LGBT bireylerin özgür ve eşit yurttaşlar olarak yaşamlarını sürdürebilmeleri ile istihdam, eğitim, sağlık vb. kamu alanlarında ayrımcılığa maruz kalmamalarına dair anayasal ve yasal güvencelerin sağlanmasıdır.
 
İktidar partisinin bu temel yaşam güvencelerini LGBT bireylere sağlamamakta ısrar etmesi, tepeden inmeci ve dayatmacı bir tavırdır. Çoğunluğun cevaz veriyor olması, bu tekçi yaklaşımın düşünsel bir azınlığa yukarıdan aşağıya doğru dayatıldığı gerçeğini değiştirmez.
 
Sol muhalefet partileri ise kendi seçmenleri arasında önemli oranda yer alan bu düşünsel azınlığın düşüncelerini siyasallaştırmak yerine, çoğunluğu kazanma adına çoğunluğun ön kabulleri (ya da önyargıları) ile hareket etmeyi parti politikası olarak sürdürmeyi seçerlerse, iktidar kaynaklı bir muhafazakâr aile tahayyülünün toplumun tümüne yayılması çabasının paydaşları olmanın ötesine gidemezler.
 
Bugün anayasa tartışırken de siyaset geliştirirken de her şeyden önce Türkiye toplumunun kendi içerisindeki çeşitliliğini unutmamamız gerekiyor. Bu araştırma bulguları da gösteriyor ki, yaygın kanının aksine, Türkiye toplumu LGBT meselesi söz konusu olduğunda da hayli çeşitlilik barındırıyor. Muhafazakâr aile yapısı toplumun tüm kesimlerine hitap etmiyor ve onu temel alan politikalar hatırı sayılır bir kesime rağmen uygulanıyor. (Radikal İki)
 
VOLKAN YILMAZ:  Leeds Üni., Siyasal ve Uluslararası Çalışmalar

Etiketler: insan hakları, aile
İstihdam