21/10/2020 | Yazar: Anjelik Kelavgil
Kutsanan aile, otorite olma arzusu, akredite olmuş heteroluğun ayrıcalıklarına tam erişim, yetişkin ligine girme, zorlama taklitler, manasız krizler, beyinin hanımı olmaya çalışan anne adayları, evin erkeği rolünü kötü oynayan yeni nesil baba adayları…
Amok Koşusu tabiri koşucusunun şuurunu gerçekten kaybettiği bir cinnet halini tarifler. Çoğunlukla erkeklerin oluşturduğu koşucular, bu cinnet haliyle sonu ölümle biten bir şiddet maratonuna çıkarlar. Tabir cis erkekliğin şiddet sarmalını tariflemede usta olduğu kadar; kavramları, kurumları ve sistemleri de içlerine düştükleri acınası halleri açıklaması açısından tamamlar. Stefan Zweig, Amok Koşucusu öyküsünde bu kavramı derinlemesine analiz ederken “herkes en azından bir parça delirir” der. Delirme halini düşünürken insan ister istemez delirene ve delirtene bakarak yaklaşır olaylara. Bu yazıda deliren cisheteroseksizm, delirten ise cisheteroseksizmin ayrıcalıklı pozisyonunu yitirme korkusu olarak ele alınmaktadır.
Cisheteroseksizmin bir politik var oluş sancısı olarak ortaya çıkan sağ popülist düzeni, “hayal ettiği düzeylere” ulaşamayan kültürel hegemonyasını bir tahakküm aracı olarak inşa etme çabaları ve bu konudaki çaresizliği, uydurulmuş geleneklere sığınışıyla kendini ifşa etmektedir. Özellikle yaşadığımız ülkede, 90’ların karanlığının hafif liberal soslu, muhafazakar demokrat bir ışıltıyla yırtılıyor gibi oluşunun akabinde ortaya çıkan zifiri karanlığın 50 tonu, sırtını bu uydurulmuş geleneklere yaslayarak içine çökmekte; bu çöküş en başta bu karanlığın taşıyıcılarını krize sokmaktadır.
Karanlığın taşıyıcısı olarak nitelendirilen bilinçli ya da bilinçsiz kitle, Cisheteroseksizmin ayrıcalıklı düzeni ve bu düzenin yılmaz savunucuları olarak tarihin bu ara dönemine kabak tadı vermekte hiç beis görmüyorlar. Hakikate en çok ihtiyaç duyulan bu dönemde hakikati manipüle ederek kendi hakikatini yaratmaya çalışan cisheteroseksist düzen; işine gelen tarihi ve uydurduğu gelenekleri gerçekmiş gibi göstererek hakikati gölgeleyebileceğini zannediyor. Propaganda araçlarını buna göre dizayn eden düzen, çöküş dönemi travmasından olsa gerek, şekilciliğin ve kof ajitasyonun bönlüğüne teslim olmuş durumda.
Gelenekleri uydurarak manasız hayatlara mana katabileceğini düşünen; aynı hayatları holiganlaştırmakta, köksüz iddiaların peşine sürüklemekte çekince görmeyen bu düzen, insana ister istemez “kadere bak, kimler kimlerle beraber yanyana geliyor” dedirtecek ittifaklarla lubunyalara saldırmaktan da geri durmuyor (bkz. Terf ve ötesi). Tüm bunlara rağmen “sahici her şeyin asil rengi” diyerek kendi çelişkilerinin kendi sonlarını getirmekte olduğunu söylemekten geri durmamak da bizim görevimiz.
Tahakkümün en önemli aracı olan ve toplumsal manasını yitirdikçe cisheteroseksizm tarafından merkeze alınan aile kutsamacılığı son dönemlerde tarihinin en abuk dönemini deneyimliyor. Yazının birinci bölümünde bir patoloji olarak Gelin Evi ve bu patolojinin belgeseli Eltilerin Savaşı filmine şöyle bir değinip hafif hafif madileyeceğiz. Delirenin semptomlarını kurcalayıp en nihayetinde “eşitleneceksiniz” diyeceğiz.
O Kurnadan Bu Kurnaya Çirkef Sıçramış
Türk televizyon tarihinin en “başarılı” (kür), gündüz kuşağı programlarından biri olan Gelin Evi yukarıda bahsedilen uydurulmuş gelenekler tespitinin ete kemiğe bürünmüş hali olarak ekranlara yansımaktadır. Muhatap olduğumuz kitlenin halet-i ruhiyesini ve köksüzlüğünü hd kalitede yayınlayan program bir sonuçtur aslında. Cisheteropatriyarkanın 2000li yıllara kadar gelenek adı altında taşıdığı ne varsa sağ popülizmin malzemesi olmuş, gündelik hayatın kılcal damarlarına kadar işleyerek Özal neslinin çocuklarını türbülansa sokmuştur. Aslında Gelin Evi, bu neslin örgütlendiği bir facebook grubunun anaakımlaşması neticesinde çıkmıştır ki o grup da “Gelinlerin Tatlı Telaşı”dır. Gelinlerin Tatlı Telaşı grubuna baktığınızda, uydurdukları geleneklerle manasız hayatlarına mana katmaya çalışan geniş bir cishet kitlesiyle karşılaşırsınız. Kitschlikte yarışan bu kitle, o kadar popüler hale gelmiştir ki, kurnaz bir yapımcı gündüz kuşağını bunlarla doldurmaya karar verir ve Gelin Evi hayatımıza girer. Geleneksele dair ne varsa metalaşan, kurnalar arası çirkef yarışına malzeme olan her şey, hırslı gelinlerin nispet performansına dönüşerek hızla tüm merasimlerin vazgeçilmezi çirkinliklere dönüşmüştür. Geniş cishet kitlenin ortalama ruh halini yansıtması açısından şuraya muhteşem bir video bırakarak devam edelim. https://www.youtube.com/watch?v=hVNDmpGLobk
Çok çeşitli katmanlardan ve yaşam biçimlerinden nüveler taşıyan Gelin Evi; muhteşem Türkçeleri, inanılmaz estetik zevkleri, harika argümantasyonları ve siyasilerin tartışma biçimlerinin iyi bir taklidi olarak bugünün özetidir diyip Eltilerin Savaşı’na geçelim.
Eltilerin Savaşı, Gupse Özay’ın yazdığı Onur Bilgetay’ın yönettiği IMDb 5,7’lik ortalama bir Türk komedisi olarak 2020 yılında seyircisiyle buluştu. Filmi izlediğinizde, iki farklı hayat tarzından taze eltinin amatörü eğlendiren karşılaşmalarını, cisheteroseksizmin bayrak taşıyıcısı olan bir hayat tarzının görece kentli diğer hayat tarzı üzerindeki zaferini ve asimilasyonunu göreceksiniz. Bu film de aslında bir sonuç; telaşlı gelinlerin ve haşin erkek damatların kendi hayatlarından bir şeyler bulup izleyeceği bir tüketim maddesi, çerez. Ancak sabredip izleyebilirseniz filmi abartılı bulabilirsiniz, fakat inanın film en abartısız haliyle bugünün bir eleştirisi olarak kendini var etmiş. İddia ediyorum, Eltilerin Savaşı cisheteroseksizmin insafsız bir eleştirisidir. Lubunyalar dışında kalan kitlenin ciddi bir çoğunluğunun gündelik hayatı, hayat amacı ve var oluş bunalımını 2 saate sığdırmıştır.
Gelin Evi’ne çıkan gelinlerin hayatlarına bakmamızı sağlayan Eltilerin Savaşı, cisheteroseksizmin içine düştüğü acınası hali ve bu halin iktidarı olan sağ popülizmin tüm araçlarını ortaya dökmektedir. Filmi izledikten sonra ilk söylediğim şey “Tanrım, iyi ki lubunyayım” oldu. İzlediğinizde eminim sizler de aynı şeyi söylerken bulacaksınız kendinizi. (Boş zaman eğlencesi: Ekşi’deki Eltilerin Savaşı başlığını lütfen okuyun, 36 sayfa)
Kutsanan aile, otorite olma arzusu, akredite olmuş heteroluğun ayrıcalıklarına tam erişim, yetişkin ligine girme, zorlama taklitler, manasız krizler, beyinin hanımı olmaya çalışan anne adayları, evin erkeği rolünü kötü oynayan yeni nesil baba adayları…
Cisheteroseksizmin Amok Koşusu’nun ilerleyen yazılarında görüşmek üzere diyerek, sizlere cisheteroseksizmi tek bir videoyla özetlemek istiyorum: https://www.youtube.com/watch?v=7mlaUPfc6ek
Sonraki yazıda görüşürüz.
Anj.
*KaosGL.org Gökkuşağı Forumu’nda yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. Yazının KaosGL.org’ta yayınlanmış olması köşe yazılarındaki görüşlerin KaosGL.org’un görüşlerini yansıttığı anlamına gelmemektedir.
İlgili Video:
Etiketler: medya, kültür sanat