10/10/2006 | Yazar: Ali Erol

‘Eşcinselin karşısında, ister cahil biri ister okumuş biri olsun, ister sıradan biri ister bir uzman ya da entelektüel olsun, konumlar ve düzeyler arasındaki fark kalkar ve heteroseksizm hepsini biranda birleştirir. Psikiyatr Doç. Dr. Musa Tosun, mizah yazarı Gani Müjde ve birilerinin adına konuşma hakkını her zaman kendinde gören bir başka birilerinin belki de çok az ortak noktaları vardır; ama onların, eşcinsellik karşısında birinin diğerinden farkı kalmaz.’ Gay’e EFENDİSİZ’in kaleminden.

“Eşcinselin karşısında, ister cahil biri ister okumuş biri olsun, ister sıradan biri ister bir uzman ya da entelektüel olsun, konumlar ve düzeyler arasındaki fark kalkar ve heteroseksizm hepsini biranda birleştirir. Psikiyatr Doç. Dr. Musa Tosun, mizah yazarı Gani Müjde ve birilerinin adına konuşma hakkını her zaman kendinde gören bir başka birilerinin belki de çok az ortak noktaları vardır; ama onların, eşcinsellik karşısında birinin diğerinden farkı kalmaz.”

Söz konusu olan çocuklar olduğunda, eşcinsel bireyler günah keçisi olarak görülmekten kurtulamazlar. Herkes pedagog kesilir ve “kötü örnek” perdesinin arkasında kol kola girerler. Fakat o perde kimseyi gizlemez ve artık bir turnusol kâğıdı işlevi gören eşcinsellik, gerçek niyetleri ortaya serer. Eşcinsellik ve çocukların durumunun birlikte değerlendirildiği olaylar, bu sürecin tipik örneklerini oluştururlar. “Kötü örnek”e söz hakkı tanınmadığından, kötü örneğin ne olup ne olmadığı tartışılmaz bile.

‘Kötü örnek’ olmak için ille eşcinsel olmak da gerekmez! Kalıplara uymayan her hal ve davranış birer kötü örnektir. Kötü örnek, onaylanmayan ve görülmek istenmeyendir. Hiç umulmayan birisi, kendisinden beklenmeyen bir davranış sergilese elbette şaşırtıcı olur. Ama bir eşcinsel söz konusu olduğunda, hiçbir şey yapmasa, sadece “Ben bir eşcinselim” demesi bile “kötü örnek” olmasına yeter. Eşcinselin karşısında, ister cahil biri ister okumuş biri olsun, ister sıradan biri ister bir uzman ya da entelektüel olsun, konumlar ve düzeyler arasındaki fark kalkar ve heteroseksizm hepsini biranda birleştirir. Psikiyatr Doç. Dr. Musa Tosun, mizah yazarı Gani Müjde ve birilerinin adına konuşma hakkını her zaman kendinde gören bir başka birilerinin belki de çok az ortak noktaları vardır; ama onların, eşcinsellik karşısında birinin diğerinden farkı kalmaz.

Mizah yazarı Gani Müjde, 03.06.96 tarihli Milliyet’te, evlendikten sonra cinsiyet değiştirenler üzerine aklı sıra mizahi bir yazı yazmış! Anlaşılan her zaman kaliteli yazmak gerekmiyor. Herhangi bir medya vasatı da aynı yazıyı yazabilirdi ama kabul etmek gerekir ki önemli olan “isim”! Yaklaşımdaki sözde ‘mizah’ ve düzeysizlik bir yana, insanı asıl şaşırtan, karşımızda sorumluluk sahibi olması gereken bir yazar mı var yoksa, varını yoğunu çocuğuna adamış, hayattan elini eteğini çekmiş bir anaç kadın mı var, birbirine karışıyor. Eğer Milliyet’teki köşesine sırf para için, can sıkıntısıyla yazıyorsa o zaman, eşcinsellerin ve transeksüellerin ne günahı var? Değilse, kadın cinsiyetine geçen bir erkek transeksüelin “kürek büyüklüğündeki” ellerine takmak tam da bok yemektir. Acaba Gani Müjde, evde, tarlada tam gün çalışan ve çoktan nasırlaşmış bir kadın eli görmüş müdür? Yoksa toplumdaki kadınlar sadece “manken”lerden mi ibaret? Elbette ki niyet başka. Önyargılı, daha doğrusu ırkçı bir yaklaşım söz konusu olduğunda, bir erkek transeksüel, değme kadınlara (ki ayrı bir tartışma konusu) taş çıkaran biri bile olsa, ille de o dönmedir işte!

Mizah yazarı Gani Müjde, pedagogluğa soyunuyor ve döktürüyor: “Sonra çocuğun dünyası ne olur? Okulda arkadaşları çocuğa neler söyler kimsenin umurunda değil.” Ne ilginç ki Zaman gazetesinin şıracısı Psikiyatr Musa Tosun da aynı kaygıları taşıyor. Peki Bay Müjde, aynı okuldaki eşcinsel öğrencilerin uğradığı zulmün, çektiği acıların hesabını kim verecek? Çocuğun bedensel ve ruhsal olarak özgür gelişimine o eğitim sisteminde bir kez olsun olanak tanınıyor mu? Eğer babanın ameliyat olup cinsiyet değiştirmesi çocuğun dünyasını karartıyorsa, bunu baştan düşünmek gerekmez mi, Bay Müjde? Çocuğun dünyasını karartan bir şey varsa o da heteroseksüel toplumsallaştırmadır. Bay Müjde, gerçekten biraz samimiyseniz, okuldaki arkadaşlarının çocuğa neler söylediği ve neden söylediği üzerine düşünün biraz da. Ve Bay Müjde, o bildik “sorumsuz anne” suçlamasını bu kadar acele kullanmayın. “Babayken teyze” olan insanlar da sizin kadar kaygılanabilir ve sorumluluk sahibi olabilirler.

Psikiyatr Doç. Dr. Musa Tosun ise Zaman gazetesinin “Kadın-Aile” (anlaşılan aile dışında, kadına yer yok) sayfasında karşımıza çıkıyor. Anlaşılan, eşcinsellerin görünürlülüğü artınca Zaman gazetesi kaygılanmış. Tahmin edilebileceği gibi eşcinsel, transseksüel hepsi birbirine karıştırılmış. Hemen bir üçüncü cins kategorize edilmiş ve bu da, Tanrı insanı kadın ve erkek cinsinden yarattığına göre aykırı kimlik olarak saptanmış. Yine niyet başka olduğundan sapla saman birbirine karışmış. Tanrı bile yaratmış olsa yaratılan yalnızca cins’tir; “aykırı” olsun olmasın, kimlik, cinsiyet, toplumsal ilişkiler çerçevesinde sonradan edinilir/kurulur. Kadınların köleleştirilmeleri üzerine kurulan sınıflı toplumlar göstermiştir ki verili olanı mutlaklaştırarak gerçeklerin üzeri örtülemiyor. Yaratıldığı söylenen birinci ve ikinci cinsin kimlikleri de aynı şekilde bu süreç kapsamındadır. Mutlaklaştırılan “erkeklik” ve “kadınlık” da toplumsaldır ve pekâla mümkündür ki kadın ve erkek cinsi de heteroseksüellikten vazgeçmeden söz konusu toplumsallığı değiştirebilirler. (Yalnızca eşcinsellerin kurtuluşu için değil, kendi özgürlükleri için de bunun bir zorunluluk olduğu, KAOS GL sayfalarında pek çok kez belirtildi.)

Psikiyatr Musa Tosun, artık psikiyatri kurumunun kendisinin bile eleştirdiği yüzyıllık teraneleri tekrarladığı yetmiyormuş gibi bilimsel demagoji yapmaktan da geri durmuyor: “Eğer bir kadın, kendi rolünden memnun değil de erkek rolünü benimsiyorsa bir bozukluk söz konusudur. Kadın olmak aşağılık bir durum mudur ki erkek tavırlarını benimsiyor ya da erkek olmak kötü bir şey mi ki kadın rolünü benimsiyorlar?” Bize göre de “kadın olmak”, “erkek olmak”, “eşcinsel olmak” aşağılık da değildir, biri diğerinden üstün de değildir. Fakat görmezden gelinene yani rol ve davranışların, olmakın, neden ve nasıl öyle olduğuna Kadın ve Eşcinsel Kurtuluşçuları çoktan cevap vermiştir. (Bu arada transseksüeller feminist olabilir ama kendi rolünden memnun olmayan feministlerin “transseksüel” olmadıklarını Bay Psikiyatra hatırlatmak gerekiyor galiba.)

Psikiyatr Musa Tosun, genetik programdan bahsediyor. “Yaratılış icabı bir kız ve bir erkek çoçuk, -öğretilmediği halde- genetik programa uygun hareket ediyor. Mesela kız çoçuk bebeklerle, erkek çocuk da arabalarla oynamayı tercih ediyor.” Ne denir? Aslında “çüşş” denir! Ama yalan, küfür ve demagoji “akademik ve bilimsel” olunca başka türlü cevap vermek adettendir! Üstelik kız ve erkek çocuklara nelerle oynayacakları, ilerde karı-koca olduklarında neler yapacaklarının öğretildiği nerede görülmüş!!! Fakat “genetik program” muhabbetinin ne kadar tehlikeli bir silah olduğunu bilmiyorlar anlaşılan. Genetik programda neyin ne zaman yer alacağı hiç belli olmuyor! Birileri de çıkıp, islamcıların özelliklerinden, işlerine gelmeyen yönlerini genetik programa aykırı bulabilir! Ne de olsa “iktidar” kimin elindeyse “genetik programı” o belirliyor.

Evet, burada da “kötü örnek”, “fıtrata (yaratılış) aykırı kimlik” oluyor. Psikiyatr Musa Tosun, neden bazı insanların, fıtrata/genetik programa uymadıklarını bildik psikolojik açıklamalarla yapıyor. Ayrıca Zaman gazetesi, “uzmanlar”ın aynı görüşte birleştiklerini söyleyerek, okurlarını da yanıltıyor. Çocuğun gelişimi denilen, heteroseksüel toplumsallaştırma ve asimilasyona direnen eşcinsel gençlerin durumu da o bildik “kimlik krizi” olarak adlandırılıyor. Hani zorla dayatılan etnik “kimlik”e karşı gelirsen bu kez de bölücü ve terörist olarak damgalanırsın.

Psikiyatr Musa Tosun’un ağzından Zaman gazetesi kadınları uyarıyor; annenin rolüne dikkat çekiyor. Burada kadının “erkek gibi” davranması eşcinsellik ve transseksüelliğin dışında ele alınıyor. Annenin baskın olması hele bir de erkeği baskı altına alması en büyük sorun: Çocuk ilerde şizofren bile olabiliyormuş! Tahmin edilebileceği gibi kadının aktif olması, “annenin rolünün oturmaması” olarak değerlendiriliyor. Zaman gazetesi, psikiyatrın ağzından okurlarını yine eksik bilgilendiriyor. Ortada ”sorunlu” ve eşcinsel bir çocuk varsa psikiyatride kulp çok! Maalesef “annenin rolünün oturması” da sorunu çözmüyor! Yani tersi de geçerli eşcinsellik için! Fakat bu noktada Musa Tosun, psikiyatrlığını unutup, Zaman’ın dilini kullanmayı tercih ediyor anlaşılan; cahil olamayacağına göre! E, istenen de bu zaten, kadın “kadınlığını” bilsin!

Psikiyatr Musa Tosun’a göre “aykırı kimlik”leri yani kötü örnekleri -malum- medya ve moda körüklüyor. E, genetik’ten söz edip hem de öğrenmeyi bu kadar abartmak oldu mu şimdi? Hani, “öğretilmediği halde“ (!) kız çocukları, genetik programa uygun olarak bebeklerle, erkek çocukları arabalarla oynuyordu! Yoksa medya “fıtrat”dan daha mı güçlü? Efendiler, gerçek görülmediği zaman ortadan kalkmaz. Refah Partiniz, medyaya rağmen iktidara geldi. Yani medya dünkü çocuk. Biz eşcinseller ise sizden önce de vardık sizden sonra da olacağız. “Sağlam bilgilere ve sağlam aile yapısına” hiçbir zaman sahip olamayacaksınız.

Maradona ise Arjantinli çocuklara kötü örnek oluyormuş! Arjantili Maradona ve Caniggia ikilisi gol sonrası “tuhaf sevinçleriyle” tepki topluyormuş. “Bu ikiliden biri gol attığında, birbirlerine koşarak dudak dudağa öpüşmeleri Arjantinliler’i öfkelendiriyor.” Hürriyet gazetesi öyle yazıyor. O “tuhaf sevinci” tebessümle karşılayan hiçbir Arjantinli yok mudur? Arjantinliler yalnızca heteroseksüellerden mi oluşuyor? O “tuhaf sevinç” Arjantinli eşcinselleri ve biseksüelleri neden öfkelendirsin? Belki şaşırtabilir, Maradona’nın eşcinsel olup olmadığına dair hiçbir şey duymadım. Bu arada “Arjantinli diğer futbolcular” enseye el göte parmak birbirlerinin üzerine atlarlarken kimse onlara bir şey diyor mu? Eminim ki “milli takım antrenörü” ne Musa Tosun’u, ne de Gani Müjde’yi tanıyordur. Ama onun da hemen aklına çocuklar geliyor! (Sözde çocukları savunan bu heteroseksistlerin ikiyüzlülüğünü ayrıntılarıyla, KAOS GL’nin 15. sayısında deşifre etmiştik.)

Peki, heteroseksüellerin davranışlarının, eşcinsel gençlere nasıl kötü örnek olduğu hiç düşünülüyor mu?

Kaynak: Kaos GL, Ağustos 1996, Sayı 24 , Gay’e EFENDİSİZ imzası ile yayınlandı. 


Etiketler: insan hakları, sağlık
nefret