14/10/2024 | Yazar: Elif Gölet
Yanlış bilgilendirmenin kitleler üzerindeki etkisi LGBTİ+’ların insan hakları mücadelesini zorlaştırır. Yanlış bilginin kamusal söylemi işgal ettiği durumlarda bu söylemler insan onurunu zedeler ve ifade özgürlüğünü sekteye uğratır.
Son dönemde Türkiye'de artan LGBTİ+ karşıtı propagandalar, Büyük Aile Yürüyüşü ve yayınlanan LGBTİ+ karşıtı kamu spotları, toplumun LGBTİ+'lara karşı nefret söylemlerini, ayrımcı tutumları ve önyargılarını artırmakta, LGBTİ+’larla ilgili mitleri ve dezenformasyonları yaygınlaştırmaktadır. Böyle bir atmosferde son yıllarda savunuculuk çalışmalarına daha fazla yoğunlaşan dernekler, bu alanda hem yerelde hem de ulusalda LGBTİ+ görünürlüğünü arttırmaya yönelik faaliyetlerde bulunmaktadır. Bu kapsamda, dezenformasyon kampanyaları ve LGBTİ+’lara etkileri ile ilgili literatür taraması yaparken Avrupa Parlamentosu tarafından hazırlanan AB’de LGBTİ+ Karşıtı dezenformasyon Kampanyaları ve Dış Etki adlı raporun Türkçe literatürde yapılmış çalışmaların eksikliğini kapatacak nitelikte olduğunu fark ettik. “AB’de LGBTİ+ Karşıtı Dezenformasyon Kampanyaları ve Dış Etki” adlı raporu Özgür Renkler Derneği[1] olarak Türkçe literatüre kazandırmayı ve raporun yaygınlaştırılmasını sağlamayı amaçladık ve dernek olarak rapor çevirisini tamamladık.
Raporun ilk kısmında dezenformasyon, yanlış bilgilendirme, propaganda ve nefret söylemi kavramları dünyadan vaka örnekleriyle birlikte açıklanmıştır. Örnekler sonucunda altı baskın anlatının ortaya çıktığı görünmüştür. Bunlar sırasıyla;
· Batı’nın Sömürgeciliği
· Çocuklar, Cinsellik Eğitimi ve Pedofili
· Ötekileştirme LGBTİ+lar Covid- 19 Bulaştırıyor
· Cinsiyet İdeolojisine Karşı Çıkış: Vatikan’ın Rolü
· Heteroaktivizm: ‘Doğal Aile’nin Yeniden Kurulması ve Dünya Aileler Kongresi
· Dinin Rolü: ‘Doğal Düzeni’ Yeniden Tesis Etmek- Gelenek, Aile ve Mülkiyet Vakaları’dır.
AB ve üye devlet düzeyindeki eylemler açıklanmış, kapasite geliştirme örnekleri ortaya konulmuştur. Son olarak konuyla ilgili sonuç ve öneriler raporun sonunda mevcuttur.
Dünyadaki anti-gender hareketinin kökenleri, stratejileri ve etkileri hakkında derinlemesine bir bilgi edinmek, LGBTİ+ hak savunucularının karşılaştıkları zorlukları daha iyi anlamalarına yardımcı olacaktır. Türkiye'deki LGBTİ+ hareketi, bu karşıt politikalara karşı mücadele etmek için daha fazla bilgiye ihtiyaç duymaktadır. Ancak Türkiye'de bu konuda yapılan çalışmalar ve Türkçeye çevrilen kaynaklar oldukça sınırlıdır. Bu çalışma, Türkiye'deki LGBTİ+ sivil toplumu, insan hakları örgütleri ve feminist örgütler için söz üretme, aktivizmi güçlendirme, savunuculuk ve kampanya çalışmalarını bu çerçevede yürütülebilmeleri adına önem taşımaktadır.
AB’de LGBTİ+ Karşıtı Dezenformasyon Kampanyaları ve Dış Etki
Raporun amacı, LGBTİ+ hakları konusunda AB dışındaki aktörlerden kaynaklanan, bu aktörler tarafından desteklenen ve çoğaltılan dezenformasyon, yanlış bilgilendirme ve propaganda kampanyalarına ilişkin genel bir çerçeve sunmaktır. Bu rapor, LGBTİ+ meselelerine ilişkin dezenformasyona, yani Avrupa vatandaşları arasında kasıtlı olarak yaygınlaştırılan yanlış veya yanıltıcı bilgilere, özellikle de Avrupa Birliği’nin insan hakları çerçevesini zedeleyecek toplumsal kutuplaşmadan istifade etme gündemine odaklanır. Özellikle bilinmelidir ki dezenformasyon, propaganda ve nefret söylemi kavramlarının hem bu rapor için hem de LGBTİ+ savunuculuk faaliyetleri için doğru anlaşılması önemlidir. Çünkü bilginin doğrulanabilmesi için hedef kitle tarafından bilginin yanlışlığını ayırt etmek özellikle kamuoyunda, dijital medyada veya hükümet politikalarında yaygınlaşmasını engellemek açısından kritik önem taşır. Bu rapor bize Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde dezenformasyon, propaganda ve nefret söylemi örneklerini göstererek kavramların daha iyi anlaşılmasını sağlayacaktır.
Raporda Avrupa’da ortaya çıkmış bazı dezenformasyon, yanlış bilgilendirme ve nefret söylemi vaka örnekleri mevcuttur. “Ötekileştirme: LGBTİ+’lar Covid19 Bulaştırıyor” yaygın hedef gösterme konusunda, ILGA-Europe (2020), COVID-19 salgınının LGBTİ+’lar üzerindeki etkilerine ilişkin raporunda, Bulgaristan, Almanya, İtalya ve Polonya gibi bir dizi AB üyesi ülkede siyasi ve dini liderlerin salgının sorumlusu olarak LGBTİ+’ları gösterdiğini belirtir. Türkiye Diyanet İşleri Başkanı, Nisan 2020 Cuma hutbesinde, İslam dinin eşcinselliği ‘hastalık getirdiği’ için kınadığını söylemiş ve COVID-19 salgınından eşcinsel ilişkilerin mesul tutulabileceğini ve LGBTİ+ “sapkınlığının” neslin devamlılığını tehdit ettiğini belirtmiştir.
Bir başka örnek de İstanbul Sözleşmesi’nin reddi ile ilgili yapılan araştırmalardan verilebilir. Avrupa Konseyi’nin 2011 yılındaki İstanbul Sözleşmesi’nin imzalanması kararına karşı tepkiler ortaya çıkmıştır. Aynı şekilde Avrupa Konseyi Çocuk Hakları Stratejisi’nin kabulü de benzer bir karşı reaksiyona sebebiyet vermiştir. Tepkilere neden olan anlatı özetle şu şekilde kurulur: Çocuklar sapkınlaşacak ve ebeveynlerinden alınarak koruyucu ailelere verilecektir. Bir diğer olası ‘felaket’ senaryo ise, çocuklar başta Norveç gibi İskandinav ülkelerine satılıp eşcinsel ailelerin ellerine düşecekleri kurgusudur. 2018 yılında Bulgaristan Anayasa Mahkemesi, “toplumsal cinsiyet” kelimesini kullanması nedeniyle İstanbul Sözleşmesi’ni anayasaya aykırı ilan etmiş (bkz. Bankov, 2020) ve Çocuk Hakları Stratejisi geri çekilmiştir. Hırvatistan da Kilisenin muhafazakâr kanadına bağlı olarak 2006 yılında ‘Ebeveynlerin ve Çocukların Sesi’ derneğinin yanlış ve ayrımcı bilgiler yayarak okullarda cinsellik eğitimi müfredatının uygulanmasına karşı çıkmıştır. Bu tür vakaları Türkiye özelinde de örneklendirmek mümkündür.
Türkiye, 21 Mart 2021 yılında Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile Resmi Gazetede yayımlanan kararla İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmiştir. Dönemin İçişleri Bakanının sosyal medyada yayımladığı üzere LGBTİ+’lar hedef gösterilmiş, sapkınlıkla suçlamış ve herkesin asli görevinin Türk aile yapısını korumakla mükellef olduğunu vurgulanmıştır. Benzer şekilde dönemin Diyanet İşleri Başkanı tarafından Nisan 2020’de verilen hutbede LGBTİ+ ve hastalıklar üzerine kurduğu ilişki beraberinde sözde ‘Türk toplumunun hassasiyetlerini gözetmek, çocuklarımızı sapkınlıktan korumak’ amacıyla İstanbul Sözleşmesi karşıtı medyanın da güçlendirmesiyle kartopu yöntemiyle kitlelere yayılmıştır. Diyanet-Sen’in “Aile yapımızı bozmayı amaçlayan, değerlerimizden, inancımızdan, örf ve âdetlerimizden uzak bu sözleşmeyi derhal iptal edin. Nasıl en hızlı bir şekilde onayladıysanız aynı o şekilde bu sözleşmeyi feshedin. Bu sorumluluk hepinizin sorumluluğu, bu vebal hepinizin vebalidir. Zinayı meşrulaştıran, aile yapımızı dinamitleyen bu sözleşmeyi imzaladığınız gibi hızlı bir şekilde iptal edin.” açıklamaları dezenformasyona, yanlış bilgilendirmeye ve nefret söylemine uygun belirgin örneklerdir.
Gelenek, Aile ve Mülkiyet Vakalarında dinin rolünün incelendiği literatürde, genelde Hristiyan muhafazakâr kanadın ‘aile yapısını’ korumak amacıyla yürüttükleri homofobik ve transfobik politikalar baskın olsa da İsveç’teki camilerden LGBTİ+’lara yönelik homofobi ve açık nefret ifade eden eşcinselliği bir virüsle eşitleyen ve eşcinsellerin idam edilmesini talep eden dışarıdan destekli vaizlerin örnekleri de mevcuttur. Türkiye örneğine bakıldığında LGBTİ+ desteklenmesinin “Müslüman devlet” tanımına uygun olmadığını ve ailenin yozlaşmasına sebep olduğu söylenmiştir. Aynı zamanda Diyanet Başkanı "Anne olmayı devreden çıkaran bir kadın ve baba olmayı devreden çıkaran bir erkek tasavvuru, fıtrata, yaratılışa aykırı bir sapkınlıktır ve tarih boyunca bütün inançlar tarafından hem reddedilmiş hem de lanetlenmiştir.” diyerek dinin rolüne vurgu yapmıştır. Benzer şekilde Büyük Aile Platformu 2022-2023 yılında “Büyük Aile Buluşması” adında LGBTİ+ Karşıtı yürüyüş düzenleyerek “Genelde aileyi ifsat eden hususlar, özelde ise LGBT propaganda ve dayatmasına karşı mücadele.” kapsamında açık çağrıyla yürüyüş faaliyeti yapmıştır. Aynı Platform LGBTİ+ dernek ve vakıfların kapatılması hususunda 150 bin imza toplayarak bu dernekleri terörize ederek hedef göstermiştir. Platformun Genel Sekreteri "LGBT'lilerin yaşam hakkı yok mu?" sorusuna, “Bunların yaşam hakkını ellerinden alan yok ki. Onların yaşam tarzlarını, yatak odalarını sokağa indirmelerini istemiyoruz. Bunun topluma özendirilmesine, topluma tavsiye edilmesine, gençlerimizin gözüne sokulmasına, medyada, dijital platformlarda, sosyal medyada bunun teşvik edilmesine, bunun propagandasına karşıyız. Bu propagandanın yasaklandığı birçok ülke var. Bizim ülkemizde de yasaklanmasını istiyoruz.” Şeklindeki açıklamalarıyla her katılımcının ortak amacının “ailesini korumak” olduğunu da ekledi.
En genel anlamıyla biz LGBTİ+ örgütleri olarak, insanların cinsel yönelimi, cinsiyet kimliği, cinsiyet ifadesi ve çeşitliliğine yönelik yapılan ayrımcılığa karşı ve temel insan hakları kazanımları için savunuculuk yapıyoruz; beraberinde politikalar üreterek amacıyla mücadele veriyoruz. Bütün bu mücadelelerin esas amacı tüm olağanlığıyla temelde LGBTİ+ haklarını insan haklarından ayrı düşünmeden LGBTİ+’ları güçlendiren, eşitlikçi bir düzlemde var olmasını sağlamaktır. Bütün bu mücadeleler devam ederken özellikle sağ kanadın kitleleri kutuplaştırmak için yürüttüğü dezenformasyon kampanyaları ve propagandalar LGBTİ+’lara yönelik yanlış bilinen mit algısının güçlenmesine sebep olur. Bu yanlış algı yukarıda da sıkça belirttiğimiz gibi yanlış bilgilendirmenin nedenidir. Yanlış bilgilendirmenin kitleler üzerindeki etkisi LGBTİ+’ların insan hakları mücadelesini zorlaştırır. Yanlış bilginin kamusal söylemi işgal ettiği durumlarda bu söylemler insan onurunu zedeler ve ifade özgürlüğünü sekteye uğratır. Aynı şekilde dezenformasyon da doğrudan insan hakları üzerinde etkilidir çünkü düşünce özgürlüğüne ket vurur ve insanların özel haklarını ihlal ettiği müddetçe LGBTİ+’lara karşı kitlesel bir ayrımcılık yapılmasına destek olur.
Tüm bu örneklerle birlikte dezenformasyon, yanlış bilgilendirme ve nefret söylemlerini Avrupa’daki ve Türkiye’deki benzerliklerinin olduğunu dikkat çekici bir şekilde göstermektedir. Bu benzerlikleri görmek ve birlikte okumak Türkiye’deki LGBTİ+ aktivizmi ve insan hakları örgütlerinin mevcut duruma uygun politika üretmesini ve savunuculuk çalışmalarını bu bağlamda göz önünde bulundurarak yürütme becerisini güçlendirecektir.
[1] Özgür Renkler Derneği çalışmaları hakkında bilgi almak için http://ozgurrenkler.org/ internet sitemizi ziyaret edebilir ya da info@ozgurrenkler.org mail adresinden ulaşabilirsiniz.
Kaos GL dergisi bir tık uzağınızda
Bu yazı ilk olarak Kaos GL Dergisinin Şiddet dosya konulu 196. sayısında yayınlanmıştır. Dergiye kitapçılardan veya Notabene Yayınları’nın sitesinden ulaşabilirsiniz. Online aboneler dergi sitesinden dergiyi okuyabilir.
*KaosGL.org Gökkuşağı Forumu’nda yayınlanan yazı ve çizimlerden yazarları ve çizerleri sorumludur. Yazının ya da çizginin KaosGL.org’ta yayınlanmış olması köşe yazılarındaki veya çizimlerdeki görüşlerin KaosGL.org’un görüşlerini yansıttığı anlamına gelmemektedir.
Etiketler: insan hakları, medya, nefret suçları, aile, dünyadan, araştırma, inceleme, yorum