13/01/2010 | Yazar: Kürşad Kahramanoğlu

Kendisini siyah, lezbiyen, ana, şair bir cenkçi olarak tanımlayan Audrey Geraldine Lorde; isminden “y” harfini sildikten sonra şöyle demişti: “Patronun aletleri, hi&cc

Kendisini siyah, lezbiyen, ana, şair bir cenkçi olarak tanımlayan Audrey Geraldine Lorde; isminden “y” harfini sildikten sonra şöyle demişti: “Patronun aletleri, hiçbir zaman patronun evini yıkmaz. Geçici olarak, zaman zaman kurallarını kendilerinin koydukları oyunda onu yenmenize izin verebilirler, ama asla gerçek bir değişiklik yapmanıza izin vermezler”. Audre’yin beyaz feminist yoldaşlarını şoka uğratan iddiası ise; “Irkçılığın, misojeninin ve homofobinin birbirleri ile ilintili olduğu ve köklerinde farklılıkları anlayamamak veya farklılıkları tolore edememenin” olduğu. 

Bana Audre’yi yeniden hatırlatan şey, Yürüyüş Dergisi’nde çıkan “Direnmeyen Çürüyor” başlıklı yazı oldu. Yazı enteresan. Dildeki “devrimci gustoyu” ve konusunu bir kenara bırakırsak, pekala da bir AKP’li tarafından yazılabilecek olan bu yazı, 2010 yılında nasıl oluyor da, militanları değişik şehirlerimizde eylem koyan devrimci bir organizasyonun yayın organında, böyle homofobik bir yazı yayınlanabiliyor diye, hayıflandım.
 
Bilirim ve hep üzülmüşümdür; ‘solda laf bol, dayanışma azdır’ diye. Kendisine solcu hele hele devrimci diyen bir insan, bir örgüt nasıl olur da bu kadar fütursuzca, devrimle kurtarmaya çalıştığı toplumun en ezilen, en itilip kakılmış bir grubuna karşı böyle acımasızca, böyle cahilce saldırabilir?
 
Yeni değil, on yıllardır Türkiye’de çıplak faşizmin en acımasızca uygulamaya konulduğu yerlerin hapishaneler olduğunu bilmeyen, buna karşı direnmemiş, savaşmamış solcu var mıdır? Faşizmin içinde de bir hiyerarşi her zaman vardı, şimdi de var. Nazi Almanya’sındaki toplama kamplarında Yahudi’lere sarı yıldız taktıran faşizm, gey ve lezbiyenlere pembe üçgen taktırıyordu. Diğer temizlenmesi gereken grupların da değişik amblemleri vardı. Bu gruplar içinde en alttaki ve en kolay harcanabileni, pembe üçgen taktırılanlardı.
 
Ya bizim hapishaneler? Türkiye’de cinsel kimliği farklı olan insanların yazılmamış, anlatılmamış hapishanelerdeki öyküleri kolektif belleğimizde saklı. Onlara uygulanan faşizan baskı ve işkencelerden sadece hapishane yetkililerinin ve sistemin değil, aynı zamanda da LGBTT’ye “hasta veya sapkın” diyen sözde devrimci ve solcuların da sorumlulukları olduğunu biliyoruz.
 
Bu ülkede ses getiren bir "Hasta tutsaklara özgürlük platformu" olacaksa, bu platformda en başta tabii ki LGBTT örgütleri olmalı. Olmalı, çünkü hapishanelerimizden hasta, yaralı çıkan insanların arasında LGBTT bireyleri büyük bir yer kaplıyor. İşçi sınıfına rağmen, devrim olur mu? Bugün hâlâ cinsellikleri farklı diye, birçok mahkum sadece eziyet ve ayrımcılıkla karşılaşmıyor; aynı zamanda büyük korkular içinde, her an darp edilmeyi, tecavüze uğramayı bekleyerek gün sayıyor.
 
"Güler Zere'ye ve Hasta Tutsaklara Özgürlük!" kampanyası bir yere varabildiyse, bunda solun gösterdiği dayanışmanın en önemli etken olduğunu unutmamak lazım. Bu mücadelenin lehimize sonuçlanmasında gerek kadın, gerekse de LGBTT örgüt ve bireylerin katkılarının da önemli olduğuna hiç şüphe yok.
 
Yürüyüş Dergisi’nde çıkan yazı hakkında yurt içinden ve dışından onlarca e-mail aldım. Birçok solcu ve devrimciyi son derece de kızdıran ve sinirlendiren bu yazıya karşı birçok eleştiri var. Bu eleştirilerin çoğu da haklı ve doğru. “Direnmeyen Çürüyor” yazısı solcu, devrimci, bilimsel değil. Önyargılarla yazılmış sekteryen bir polemik daveti.
 
Sosyalistler için hapishanelerdeki faşizan baskılara karşı mücadele etmek ve hasta tutsaklara özgürlük istemek ile homofobiyle savaşmak arasında bir tercih olmamalı. Kendilerini “devrimci” olarak tanımlayan insanların 2010’da hâlâ “insanlık dersine” ihtiyaçları olması belki de Türkiye’de sol dayanışmanın neden bölük börçük olduğuna bir ışık tutar.
 
Kendimle çelişmek istemediğim için, devrimci olduğunu söyleyen bir dergide çıkan homofobik bir yazıyla bile olsa polemiğe girmem. Bu da benim sol dayanışmaya katkım olsun. Ne var ki, solcu ve devrimcilerin “özeleştiri” yapmasını, yapabilmesini beklerim. Yürüyüş Dergisi’nin ve yayını olduğu örgütün, mümkün olan en erken zamanda bu ayıbını ve hatasını düzeltmesini bekliyorum. Bunu beklerken de aklım ve gönlüm bu dergi ve örgüt içindeki LGBTT yoldaşlarda; çünkü ben politik olarak kendini angaje ettiğin örgütünün homofobik olmasının, nasıl bir eziyet olduğunu iyi bilirim.


Etiketler: insan hakları
İstihdam