07/09/2023 | Yazar: Tunahan Gözlügöl
Şaşaalı programatik metinlerle, iddialı sözlerle "oy" toplayan devrimci (!) yoldaşlarımızın LGBTİ+'larla dayanışmadaki ıssızlığını da unutmamak gerekir.
Bireyselleşen hayatlar her geçen gün alanlarımızda daha çok var oluyor. Elbette faşizmin ezmek istediği kolektif bilince saldırı derinleştikçe savrulan bireyler kendi kabuklarına çekiliyor. Bunu anlamak çok zor değil ve inkar da edilemez. Fakat mesele bu savrulmaya karşı çıkan daha örgütlü kitlelere gelince bireyselliğin artışını anlamakta zorlanıyorum. Örgütlü derken illa bir çatı altında olmanıza gerek yok. Bir arada olan her toplam için söylüyorum bu örgütlülük kelamını. Nitekim bir omuz birliği zaten savrulmaya karşı bir hat değil midir? Nasıl olur da bu hat git gide bireyselleşen bir hal alabilir anlamıyorum. Bunu bizzat yaşayan biri olarak nasıl olur da teorik olarak savunduklarınızı pratikte göremiyoruz? Bu iki yüzlülük olmuyor mu?
Soru sordukça yeni sorular beliriyor her tarafta. Kolektif bilinçten uzaklaştıkça varoluşların yalnızlığı oksimoron bir hal alıyor. Adına "dayanışma" dediğimiz her çatı pratik dayanışmanın zıttı olarak beliriyor adeta. Bu noktada şaşaalı programatik metinlerle, iddialı sözlerle "oy" toplayan devrimci (!) yoldaşlarımızın LGBTİ+'larla dayanışmadaki ıssızlığını da unutmamak gerekir. Politikaların diyalektik zemini bir çelişkiye yol açmamalı kanımca. Nitekim tarih çelişkilerle doluyken ve bu çelişkilerin yarattığı çatışmalar her yanımızdayken üretilen politikalar bu çelişkiyi ilerici ve devrimci bir şekilde neticelendiren pratikler olmalı. Yani özetle dedikleriniz Hanya yaptıklarınız Konya olamaz siyasası pek örgütlülüklerimiz.
Öte yandan bireysel ilişkilerimizi de kolektif bilincin şekillendirdiğini unutmadan bu zemindeki ilişkilere de bakmak gerekiyor. Neoliberal düzenin her alana sızması ile birlikte en temel ilişkiler bile birer meta haline geldi. İnsanlar ilişkileri bile kâr maksimizasyonu mantığıyla pragmatik pratiklerle var ediyor. İlişki içerisinde dinamik gittikçe karşındakinden karşılık alabilecek konulara evrildi. Daha samimi ilişkilerde belki bu çok geçerli olmayabilir ancak belli düzeylere kadar olan ilişkilerde insan verdiğine bir meta olarak değer biçiyor. Bu değer karşılanmadığı zaman pazarda (!) başka girişimler arıyor. İlişkilerin bu tarz pratiklere oturması da dayanışmanın kendisini sadece kavramsal anlamında var ediyor. Pratik zeminde dayanışma var olmuyor ne yazık ki.
Bir görüngü olsa da pratik ilişkiler daha soyut bir hal almaya başladı. Elbette faşizmin kurumsallaşma süreci insanları sindiriyor ve gerileyen bir toplumsal hareket görmemize sebep oluyor. İnsanlar alanların politikliğini reddedip bu gerçekliği görmezden geliyor. Bunu baskının bir sonucu olarak görmek gerekir. Ancak bahsettiğim olgu kendini dayanışmanın merkezine koyan toplamlar içinde de var oluyor. Aslında uslanmaz çelişkiyi var eden de bu oluyor. Politik aidiyet ve yoldaşlık duygusu insanların pragmatik yaklaşmasıyla kolektif bilinçten uzaklaşıyor ve politik toplamlar daha ahbap ilişkisine dönüyor. Dayanışma "ahbap" alanlarında yoğunlaşırken ve bu alanlarda yayılırken ahbaplık dışında kalan disiplinsel/örgütsel ilişkiye sahip alanlarda yok olup gidiyor. Özellikle mesele LGBTİ+, kadın vs. gibi konular olunca bu duruma bir de kapitalizmin patriarkal ilişkilerini de ekliyoruz. Erkekliğin ezmeye çalıştığı kadın+'ların kolektif bilinçleri oluyor.
Yoldaş dediğiniz insan bir kadın olduğunuz için veya lubunya olduğunuz için sorunlarınızı anlamlandırmayabiliyor. Anlamlandıramadığı noktada ise buna bir çözüm getirmek yerine sorunları halı altına süpürüyor. Bundandır "LGBTİ+ meselesini halka anlatamayız" cümlesinin siyasi jargonda yer bulması. Oysa cümle şu olmalı: "Anlatamadığımız konular için inisiyatif yaratıp halka anlatmalıyız". Bu noktada belki bir şeyleri düzeltmek mümkün olabilir. Ancak görüyoruz ki bu durum sorunlar hiyerarşisi yaratıyor ve bu hiyerarşi de korunuyor. Bahsettiğim örgütlü toplamlarda var olma sebebi kanımca bu.
Toparlayacak olursam insanlar faşizmin kurumsallaşma sürecindeki saldırılarından dolayı kendi kabukların çekilip alanın politikliğini reddediyor. Buna ek olarak her şeyin metalaştığı bir sistemi de işin içine katınca belli bir düzeye kadar ilişkiler tüketim halini alıyor ve bu durum kolektif bilincin reddine kadar gidiyor. Ayrıca eşitsizlik yaratan ve bu eşitsizlikten beslenip saldırı halinde olan patriarkal düzen de bu durumu farklı düzlemlerde pekiştiriyor. Bütün bunların neticesinde ise dayanışmanın ihtiyaç duyduğu birliktelik yok oluyor. Bu yok olma hali ilerleyen ve gelişen bir hal alsa da bu alanı çekip çevirecek toplamlar göz ardı ettiği için ve kendine kurduğu konfor alanların dışına çıkılmadığı için dayanışma pratiğinin kavramsal düzlemde kalmasına sebep oluyor ve en neticede örgütlü toplamı bu düzeyde kalmaya itiyor.
Yani dayanışmasızlığın artması yalnızca doğal bir sonuç olmuyor; beşeri bir beceriksizlik olarak karşımızda duruyor. Dayanışma ölmemiş olsa da git gide yok olan bir hal alıyor. En sonunda ise kolektif bilinç daralan bir anlam kazanıyor. Bu dayanışmasızlığı genel bir bağlamda yazsam da biz LGBTİ+'lar için bu katmerleşmiş bir hal alıyor. Yoldaşınızdan düşmanınıza kadar lubunyalarla dayanışmama aynı hat olunca solunuzdakini alıp sağınıza alıyorsunuz. Bizler biliyoruz ki dayanışma, içselleştirilmiş fobinin olduğu yerden asla gelmeyecek ve sağlaşan bir sol buna asla çare olmayacaktır. Dayanışma(sızlık) asla tercihimiz değil lakin dayanışılmadığımız yerde inatla örgütlü olmak da son çaremiz değil. Lubunyaların en çok birbirine ihtiyacı var. En azından bu alanda bolca dayanışmalar.
*KaosGL.org Gökkuşağı Forumu’nda yayınlanan yazı ve çizimlerden yazarları ve çizerleri sorumludur. Yazının ya da çizginin KaosGL.org’ta yayınlanmış olması köşe yazılarındaki veya çizimlerdeki görüşlerin KaosGL.org’un görüşlerini yansıttığı anlamına gelmemektedir.
Etiketler: yaşam, medya okulu