31/03/2021 | Yazar: Defne Güzel

Vaktim dönmek değil artık, uyanmak olsa gerek. Bir bozkırda açtığım gözlerim bunun ispatı. “Pembe fırıldak çiçeği” gibi bir topaç edasıyla bu bozkırda salınmam gerek.

Deli kızın ahvâli: tabiat olayları ve muhteşem dönüşler Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Karlı dağların ardında yaşardım ama karlı dağların ardında doğmadım. Deniz kıyısına açtım ilkin gözümü. O zamanlar bellek üzerine düşünmezdim. Zakkumların “pembe fırıldak çiçeklerini” balkondan bir topaç gibi döndürerek atardım. Erik ağaçlarının dallarında sallanır, babaannemin felçli ağzından zar zor dökülen ikazlarıyla doldururdum kulaklarımı. Memleketimin çocukları bana “travesti” diyene kadar sarıydı saçlarım. Sonra kahveye döndü, tenim soldu, gözlerim karardı… Gözümü açtığım deniz kıyısı ve bana “travesti” diyen memleketimin çocukları aynı kaldı. Tayfundan, batmaktan, yıldırımdan, soğuktan, dönmekten bihaber oldular hep.

Aklıma gelmişken; önce makbul sonra maktul İbrahim Paşa, Muhteşem Yüzyıl’da kendi kendisine şöyle sorular sormuştu “dönmek” hakkında:

“…Dönmek nasıl bir şey? İnsan nereye döner? Döndüğü yer neresidir? Geriye dönmek var mıdır, mümkün müdür? Yoksa kader sadece ileriyi mi gösterir? Geldiğin, döndüğün yer orada mıdır? Bekler mi? Baksan görür müsün? Kalbin, dönerken pusulan mıdır? Geçtiğin yerleri unutmadan, aynı yerlerden geçerek yine evin yolunu bulabilir misin? Geçtiğin deniz, vardığın liman, bulduğun yuva seni hatırlar mı? Seni koynuna alıp, esirgeyip saklar mı? Yoksa döndüm, değiştim, geldim dediğin her yerde ve dilde ve de dinde hala dönme misindir? Dönmek kabiliyet değil, zaruret midir?”

Paşamızın hakkı var. Geriye dönemedim ben ama ileriye de gidemedim. Kendi kuyruğumu yakalayıp durdum. Ufuk çizgisini kaybettim, beni bekleyenler nokta kadar küçüldüler ama ne geriye döndüm ne de ileriye gittim. Bir deniz kaldı aklımda, bir liman, bir de yuva… Dönmek zaruri olacak ki bununla anılır oldum. Dönmek zaruri fakat kimsenin haberi yok, ben ancak kendime dönebildim.

Karlı dağların ardında yaşamaya başladığım zaman geldi çattı. Bulut oldum, yağmur oldum, size baktım. Bir deniz kenarında yaşadığım geceden kalan mirası o karlı dağların ardında öğrendim. “Deli kız” olmadan önce “AIDS’li kız” oldum. Söylenenler doğru! Yanaklarım al al, haykırdım dağlara ama duymadılar. Hem yakındım ben hem uzak. Saçlarım çok çabuk uzadı, eteğim çok çabuk kısaldı, uzun çoraplar çok çabuk girdi ayaklarımdan, jiletler çok çabuk aldı bacaklarımı, çok çabuk sürüldü dudaklarıma ruj, çok çabuk indi ciğerlerime duman ve alkol.

Bu sefer de Viyana Seferi’nden dönen Süleyman çok güzel açıklamıştı dönmeliğimin bu çağını;

“Bir kuş, uçmak istiyor. Kalmış geride, kopmuş sürüsünden. Sevgiliye kavuşma azminde. Bak, nasıl da ıslak, çekingen. Diğer yarısına kavuşmak için kanat çırpıyor. ‘Aşka uçamadıktan sonra kanatlar neye yarar?’ Der Mevlâna. ‘Aşka vardıktan sonra kanadı kim arar?’ Der Yunus. ‘Aşka uçma, kanatların yanar.’ der Şirazlı Sadi. Korkma Süleyman. Sür elini ateşe. Kül ol ki, yan ki, kavrul ki, ölmeden ölesin. Dön Süleyman, dön. Suda donmadan, ateşte yanmadan fırtınada kaybolmadan götür evlatlarını evlerine. Dönmek kabiliyet değil, olgunluktur Süleyman.”

Döndükçe koptum sürüden. Süleyman’ın elini sürdüğü ateş ne ki! Bilirsiniz, başına alevler düşenlerdenim ben. Buz tutmuş bir gölde açtığım çatlaktan daldım suya, fırtınayı büktüm tüylerim diken dikenken. Dönmeliğim kabiliyet değil, doğaüstü bir yetenek. Sürümden kopmak bir yana, alelade uçan bir akbabayım ben. Gırtlağıma sakladığım lubunyalıklar yanıma kâr kaldı.

Bir bozkırda açtım en son gözümü. Karlı dağların hasreti hâlâ yakar içimi. Ne kolay ağlar oldum, görseniz şaşırırsınız. Ne çok korku kapladı içimi. Sonra ne ara bu kadar yalnızlaştım, yabancılaştım ben bile anlamadım. Canın burada bu dünyaya dayanmayacağını, kimse söylemedi bana. Söyleselerdi yine yürürdüm aynı yolları, orası başka. Dönmeye geldiğim bu dünyada bir bozkırda açtım neticede gözümü. Yerde oldum, gökte oldum. Deniz kıyısı çıkıp gitti bile çoktan aklımdan. Hayal meyal hatırlıyorum saçları sarı çocuğu. Ne memleketimin çocukları gördü ne de o deniz kıyısı, muhteşem dönüşlerimi. Şöyle bir geçmişime baktığımda dönmeyi Süleyman’dan ve İbrahim’den daha iyi becerdiğim kesin.

Vaktim dönmek değil artık, uyanmak olsa gerek. Bir bozkırda açtığım gözlerim bunun ispatı. “Pembe fırıldak çiçeği” gibi bir topaç edasıyla bu bozkırda salınmam gerek. Dönmek gibi yaşamayı da herkesten daha iyi becereceğim kesin. Uslanmayı bilmeyen ama kırgın bir gönül çünkü bu bendeki.

*KaosGL.org Gökkuşağı Forumu’nda yayınlanan yazı ve çizimlerden yazarları ve çizerleri sorumludur. Yazının ya da çizginin KaosGL.org’ta yayınlanmış olması köşe yazılarındaki veya çizimlerdeki görüşlerin KaosGL.org’un görüşlerini yansıttığı anlamına gelmemektedir.


Etiketler: kadın, yaşam
İstihdam