03/09/2010 | Yazar: Nevin Öztop

Şeylerin analizine ne zaman girişsek, cümlelerimize “Yunanca’daki anlamı…” diye başlamaya meyilli olmalıyız illa ki… “Heteroseksüellik” üz

Şeylerin analizine ne zaman girişsek, cümlelerimize “Yunanca’daki anlamı…” diye başlamaya meyilli olmalıyız illa ki… “Heteroseksüellik” üzerine yazıma da aynı besmele ile başlamayı uygun buluyorum izninizle. Yunancada’ki anlamı “farklı” olan bir kelime “hetero(s)”. İçinde en az iki farklı öğeyi bulunduran bir yapıdan bahsediyoruz diyebiliriz gönül rahatlığıyla… Bir sistem… Bir oluşum… Daha çok da bir grup… 

Bu “hetero” kelimesi, ortaokul laboratuarlarında filan giriyor olmalı insanın hayatına. “Hetero” ile başlayan bir takım bilimsel isimleri defterlere not almakla alışıyor olunmalı kekremsi ezberlere… Bir nevi, hap gibi yutmalar “hetero+…”ları… İlk olarak, tebeşir tozu ve suyun bir aradalığı ile tanımıştım ben “hetero” halleri. “Bir arada olup da özelliklerden ödün vermeme” durumu ifade ediliyordu aslında; hoca bunu anlatmaya çalışıyordu ısrarla. Hâlbuki ben, o sıralar bilim ile arama mesafede ısrar bile etmiyordum henüz.
 
Heteroseksüellik -ya da genel anlamıyla cinsellik- aslında “sosyallikten hallice” üretilen ve bu, onun eşit olmayan güçler ile bağlantısından ve ilişkisinden yola çıkarak yapılan bir oluş hali. Hiç de şaşırtmamalı ki, cinsiyet de aynı şekilde ve aynı “içindekiler”le üretiliyor; boyuna ürüyor. İşte, iktidarın ve özellikle ana muhalefetin, “Farklılıklarınızı evde bırakın da öyle kamuya çıkın!” böğürtüleri, tam da bu noktada yazımızla kesişiyor. Evdeki, işyerindeki ve sokaktaki iktidarın değişmemesi adına, sosyal dengeler dengesizleşmemek; penis penisliğini bilmek; vajina vajinalığının elinden geleni yapmak ve spermler yumurtaları orada burada kovalamak zorunda. Her bir yumurta, bir iktidara diklenirse, nasıl durur dengeler hayatta!  
 
Hazır zamanı gelmişken, çözünmek ve çözünememek üzerine şu soruları soralım: Sarıya ne yaparsak kırmızıya benzer? Ya da mavinin başına ne gelirse sarıya döner? 3 ana rengin bir bedende canlanması olarak kabul edilen heteroseksüelliğe yakınlığı ve uzaklığı ile isimlendirildiği oluyor cinselliklerimizin. Ona “eh biraz” yakın olana” biseksüellik; pek de “selamı, sabahı olmayan”a geylik ya da lezbiyenlik deniyor, olay anında mekânda kimin bulunduğunun cinsiyetine bağlı olmak üzere. Buradan yola çıkmak da, gittikçe eşcinselleşen suç mekânının, bilimsel açıdan oldukça “benzeşmeye” başladığını; fiziksel yöntemlerle bileşenlerine ayrılamayacağını; her bileşenin kendi kişiliğini kaybettiğini ve onların sonunda karaktersizleştiğini söyleyebilmek olur.
 
Peki, heteroseksüelliği biz gerçekten nasıl deneyimliyoruz? Birbirine benzemeyen değerleri içeren bir “bütün”ü nitelemek için kullanabilir miyiz bu tanımı gerçekten? Yüzümüze yüzümüze her gün şaplatan heteroseksüelliği, hem içerisinde farklılaşan hem de çevresinden yoğunluğu nedeniyle ayrışan ve kolaylıkla fark edilebilen bir cinsellenme türü olarak kabul edebilir miyiz gönül rahatlığıyla? Havada gerine gerine hacimlenen heteroseksüelliği?
 
“Sakın evde denemeyin!” ilişkisi olan eşcinselliğin kaldığı kıskacı da değerlendirecek olursak, heteroseksüellik oldukça komplike duran ve elleri “cıss” yapan bir birikim. Gerek heteroseksüellerin, gerek biseksüellerin, gerek ise eşcinsellerin tam olarak ne olduğunu bildikleri bir birikim doğrusu… Gördüğümüz “heteroseksüelmişiz” muamelesi başta olmak üzere, dizilerdeki kadınların beline sarılan erkeğe değil de, belin ta sahibi kadına atan saçma kalp ve bu kalp-atmalarını kimsenin fark etmemesi gerektiği mevzuu, heteroseksüelliğin tadını herkese tattırıyor. Hatta heteroseksüellikle ara sıra “selamı, sabahı olan” biseksüelliğin, gidip de bu “güvenli” kapıyı çaldığı oluyor. Hetero sütün kaymağı ayda yılda pek tatlı gelebiliyor. Senede birkaç kez “normal olan”ın elini “normalce” tutmak pek de hoş oluyor; “normal” olan tadından gerçekten yenmiyor.
 
Tadından yenmeyen “hetero” haller gerçekten bir kadın ve bir erkeği mi içerir peki? Söz konusu haller ile, aslında en az 2 ve en fazla 2 kişi kastediliyor; bir mavi boncuklu penise, bir incili vajina şart koşuluyor. Heteroseksüelliğin de gözetmesi gereken “evde denenmese iyi olur” koşullar var: Bünyede çözünen bileşenlerin sayısını 2’yi geçmemesi; bu bileşenlerden birinin gidip de dışarıdaki bir başka bileşene göz dikmemesi; bardaktan taşan ezik bileşenin de gidip bir başka çözünebilir maddeyi cinsellendirmemesi gerektiği gibi… Tabii, hetero kaynaşmaların, bilimsel olarak birden fazla farklı nesneyi bünyesinde barındırması yetmiyor; onların aynı zamanda çok sayıda yapısal varyasyonlar göstermesi de gerekiyor. Peki, paçamızdan düşmeyen ahlakımız, bu varyasyonlara izin verir mi? Mümkünse çocuklu, tek-eşli ve zeytin gözlü nikâhların varyasyonlarına izin var mı?
 
Kadınlığın kadınlığından elini çektiği; erkekliğin dizlerinin üzerine geldiği ve heteroseksüelliğin mayasının henüz gelmediği birliktelikler de, en az eşcinsel sürtünmeler kadar ham ve dalda olgunlaşmayı beklemeye eli mahkûm. Ne de olsa, heteroseksüellik bile Demet Akalın’ın yüzük parmağının kirinden daha komplike bu diyarlarda… 
 

Etiketler: yaşam
nefret