15/11/2023 | Yazar: Furkan Öztekin

Umudu ufuk çizgisine sabitlemek, dengede tutmak, en güvenli ve hassas yerlerde saklamak her zaman kolay değil. Özellikle queer öznelerin gündelik hayatta yaşadığı binbir türlü zorluğu düşündüğümüzde bu durum büyük bir emek ve mesai istiyor.

Devam etmenin ağırlığı: Kişisel arşivler ve umut üzerine bir deneme Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Furkan Öztekin, Bayrak, Kağıt Üzerine mürekkep, 35×38 cm., 2023

Bu yazı üzerine düşünmeye başladığım zamanlar, küratörlüğünü Sınır/sız’ın (Türkiye’deki LGBTİ+ örgütlenme deneyimlerinden gelen bağımsız aktivist ve sanatçılar İlhan Sayın, Şafak Şule Kemancı, Ozan Ünlükoç, Metin Akdemir) üstlendiği “Eksilerek Biriken” isimli serginin hazırlığına denk geliyor. Mayıs’ta geçirdiğimiz zorlu seçim sürecinden sonra üzerimde devam etmenin ağırlığıyla bu yazıya başlıyorum. Bir yandan kendime içimizdeki umudu kaybetmemenin ne kadar önemli olduğunu hatırlatırken, bir yandan da 2021’de vefat eden sanatçı ve aktivist arkadaşım Ceyhan Fırat’ın yorgun sesini duyuyorum. Ülker Sokak’tan sürgün edilip temelli İsviçre’ye yerleşen Ceyhan, dertleştiğimiz günlerden birinde Türkiye’deki LGBTİ+ aktivizmine ve bu alandaki sayısız emeğine istinaden; “Bu coğrafyada yaptığım her şey havada asılı kalıyor” diyor. Hayatımın sonuna kadar kulağımda çınlayacak olan bu bilge sesle beraber boşlukta asılı kalmak üzerine düşünmeye başlıyorum. Yıllardır LGBTİ+ hareketine emek veren bir ekiple hazırladığımız “Eksilerek Biriken” sergisi için 2020 yılından bugüne ürettiğim ve halı altına sakladığım kâğıt üzerine mürekkep resimlerimi öneriyorum. “Geçmişi ne kadar yanında taşıyorsun ve bu taşıdıklarının bir etki bıraktığını söyleyebilir miyiz?” sorusuyla şekillenen, Okyanus Çağrı Çamcı ve Üzüm Derin Solak’ın eserleriyle bana eşlik ettiği bu anlamlı sergide, kendi tarihimizi yazma olasılıklarını queer metodoloji üzerinden araştırıyoruz. Halı altından çıkarıp kısmen de olsa özgürleştirdiğim resimlerimde; şemsiye, maske, pankart, düdük, bayrak, yelpaze ve megafon gibi Onur Yürüyüşlerinde kullanılan nesnelere yer veriyorum. 

“Fakat bu nesneler meydanlarda görmeye alışık olduğumuz gibi renkli değiller. Bembeyaz kâğıdın ortasında tamamen siyah beyazlar. Hareket etmeden, sokak gürültüsünden uzak bir şekilde sahiplerini bekliyorlar. Aynı zamanda bu nesneler benim geçmişimle de yakından ilişkililer. Sürekli bir yerlerde unuttuğum için azar işittiğim o meşhur şemsiye anneme ait. Yelpaze, hayatımda tanıdığım en eğlenceli ve queer insan olan eski komşumuz Selma Teyze’nin. Düdük, benden her zaman çok farklı bir hayatı deneyimlemiş abimin… diye sıralanıp gidiyor. Günün sonunda bireysel olan yine kolektiviteyle buluşuyor. Sıcak bir Haziran günü İstiklal Caddesi’nden Tünel’e doğru salınamayan renkli şemsiye, bugünkü yalnızlığıyla bize çok şey söylüyor.”[1] 

LGBTİ+lara özgürce yürümenin, film izlemenin, piknik yapmanın, hatta çay bile içmenin yasaklandığı günümüzde, yıllardır meydanlarda görünür olamayan bu nesne ve eşyaları, izleyicilere “emekli” olarak tanıtıyorum. Herkesin hayatının bir döneminde mutlaka kullandığı ya da ilişkilendiği bu nesneler, siyah beyaz ve sessiz halleriyle günümüzde durmadan hedef gösterilen ve susturulmaya çalışan queer özneleri temsil ediyor. Peki düdük ve megafon gibi ilk bakışta ister istemez sesini duyduğumuz nesneler acaba bir gün yeniden seslerini geri kazanabilecek mi? Tasasızca renklerini yeniden sergileyebilecekler mi? Alternatif çıkış yolları aradığımız, bireysel aktivizm ışığında yeni direniş pratikleri geliştirdiğimiz günümüzde bu soruların cevabını hala kendimde bulamıyorum. 

“Eksilerek Biriken” sergisi vesilesiyle farklı jenerasyonlardan queer öznelerle sanat ve aktivizm üzerine sohbet etme ve dertleşme fırsatı da yakalıyorum. 1988 yılında gerçekleştirdiği “Cehennemde Bir Mevsim” isimli ilk kişisel sergisiyle Türkiye güncel sanatındaki queer tartışmalarını başlatan Murat Morova’yla galeride bir araya geliyoruz. Morova, o yıllarda sergilediği eserlerinin gösteriminin usulsüzce yasaklandığından, medya tarafından hedef gösterildiğinden ve erkek egemen sanat ortamının ikiyüzlülüğünden bahsediyor. 35 yılı aşkın bir zaman dilimini referans alarak aslında her şeyin nasıl değişir gibi görünüp asla değişmediğinden dem vuruyor. Fakat yolda karşılaştığımız tüm zorluk ve tümseklere rağmen umut etmenin, üretmenin, görünür olmanın ve gelecek nesillere ilham vermenin altını çiziyor. Morova’nın deneyim ve nasihatlerini dinledikten sonra, umut ve umutsuzluk arasında titreyen kulağımdaki diğer seslerle beraber aktivizm ve sanat arasındaki dirsek temasının önemini bir kez daha anlıyorum. Tüm kalbimle benimsiyorum. 

Benimle beraber sergide yer alan sanatçılardan Üzüm Derin Solak, sergiye eşlik eden kitapçıkta; “Trans bir kadın olarak, benim ve deneyimdaşlarımın tüm yaşam alanlarımız ve duygularımızın hunharca darp ve dejenere edildiği bir dünyada, olduğum gibi, tamamen bana ait, benim dilimden gözümden, benim elimden bir arşiv tutmuş olmak çok kıymetli.”[2] diyor. Sergide yer alan fotoğraf ve video işleri ise bebeklik döneminden gelen kundağın etrafında şekilleniyor. Bizi karşılayan ilk fotoğrafta kundağın üzerinde kenetlenmiş bir aileye ait üç el görüyoruz. Hemen yanda ise aynadan çekilmiş siyah beyaz bir fotoğraf ve video bizi karşılıyor. Galeri zeminin üzerine konumlanan ve kulaklıkla deneyimlenen videoda Üzüm, anne ve babasına “en çok neremi seviyorsunuz?” sorusunu yöneltiyor. Yıpranmış bir kundak üzerinde kenetlenen eller gibi birbirini bütünleyen ve biyografik olarak okunabilecek bu işlerle Üzüm, “seçilmiş ailelerimizi ve bu ailelerin bağ dokularını ifade etmeyi, bazense atanmış ailemizin nasıl da değişebilir, gelişebilir ve seçilebilir olduğunu göstermeyi”[3] hedefliyor. Bir diğer sanatçı Okyanus Çağrı Çamcı, çocukluğundan itibaren ailesiyle yaşadığı deneyimlerini titrek ve çekingen resimlere dönüştürüyor. Annesi ve babasının değişken dinamiğe sahip ilişkisi ve bu ilişki sayesinde sanatçının hayatında obsesif bir yere konumlanan gül imgesi bizi karşılıyor. Atanmış ailesiyle olan zorlu ilişkisini ise şöyle aktarıyor; “Annem, kendisinden kalan nikâh fotoğrafından kelepçeli bir mahkûm gibi bana bakıyor. Bu duygu benim için çok tanıdık, dikenli bir teli iki elle tutmaya çalışır gibi. Babamdan bana kalan hesap defterleri, birbirini takip eden alacak verecek listeleriyle dolu. Defter, dönemin meşhur bir çizgi filminin kağıdıyla kaplı. Abimin cezaevinden gönderdiği el örgüsü gül, bana ne söylüyor diye düşünüyorum; anneme, babama ve abime yüklenen cinsiyet normlarına, sorumluluklara ve ekonomik zorluklara şahit oluyorum. Atanmış ailemiz ile kucaklaşmanın mümkün olamayabileceğinin de bilinciyle, seçilmiş ailelerimizle birlikte huzuru bulacağımızı umuyorum.”[4] Özetle Üzüm Derin Solak ve Okyanus Çağrı Çamcı’nın sergide yer alan işleri, ailelerle kurulan öznel bağları arşiv meselesi üzerinden sorgulamaya açıyor. Kaygan zeminlerde ve değişken zamanlarda ortaya çıkan bu kırılgan birliktelikler, queer öznelerin gelecek tahayyüllerine sığdırdıkları arşivlerini ve her daim sallantıda olan ama hiçbir zaman kaybetmedikleri umutlarını açık ediyor.  

Umudu ufuk çizgisine sabitlemek, dengede tutmak, en güvenli ve hassas yerlerde saklamak her zaman kolay değil. Özellikle queer öznelerin gündelik hayatta yaşadığı binbir türlü zorluğu düşündüğümüzde bu durum büyük bir emek ve mesai istiyor. Fakat dayanışmanın gücü ve birlikte olmanın verdiği motivasyonla ileriye bakmak her zaman daha kolay. Taşımaktan kolun yorulduğunda bayrağını güvendiğin bir yoldaşa emanet etmek. Kaldırım taşlarında oturup hep beraber nefeslenmek. Zor günlerden geçen birine omuz olmak, dirsek olmak. Bir süredir pek de masumane olmayan Haziran yağmurlarında birbirimizin şemsiyesinin altına sığınmak… Yazının bazı kısımlarında değindiğim gibi sağım solum önüm arkam henüz cevabını bulamadığım yüzlerce soruyla dolu olsa da sanırım yapmamız gereken şeyler bunlar. Geçmişi yeniden örgütleyerek geleceğe daha farklı pencereler açmak. Birbirinden farklı disiplinler arasında köprüler kurarak etki alanımızı genişletmek. Megafon ve düdükler olmadan sesimizi duyurabilmek. Kendimizi anlamak, kendimizi anlatmak ve buradan yola çıkarak geleceğe yani “bizim” diyebileceğimiz bir arşive ve tarih yazımına ulaşmak…[5]

[1] Furkan Öztekin, Eksilerek Biriken, Sergi Kitapçığı, Sınır/sız & Depo, 2023, s.44

[2] Üzüm Derin Solak, Eksilerek Biriken, Sergi Kitapçığı, Sınır/sız & Depo, 2023, s.40

[3] Üzüm Derin Solak, Eksilerek Biriken, Sergi Kitapçığı, Sınır/sız & Depo, 2023, s.40

[4] Okyanus Çağrı Çamcı, Eksilerek Biriken, Sergi Kitapçığı, Sınır/sız & Depo, 2023, s.36

[5] Geçmişten Geleceğe, Eksilerek Biriken, Sergi Kitapçığı, Sınır/sız & Depo, Nisan 2023, s.4

Kaos GL Dergisine ulaşın

Bu yazı ilk olarak Kaos GL Dergisinin Umut dosya konulu 191. sayısında yayınlanmıştır. Dergiye kitapçılardan veya Notebene Yayınları’nın sitesinden ulaşabilirsiniz. Online aboneler dergi sitesinden dergiyi okuyabilir.

*KaosGL.org Gökkuşağı Forumu’nda yayınlanan yazı ve çizimlerden yazarları ve çizerleri sorumludur. Yazının ya da çizginin KaosGL.org’ta yayınlanmış olması köşe yazılarındaki veya çizimlerdeki görüşlerin KaosGL.org’un görüşlerini yansıttığı anlamına gelmemektedir.


Etiketler: kültür sanat
İstihdam