04/10/2023 | Yazar: Ayşen Güven

Mabel Matiz ismiyle müsemma ilk albümden on iki sene sonra yayımladığı “Fatih”te aslında inandırıldığının aksine üzerinde hiç kir olmadığını, olsa olsa rengarenk bir kemer olduğunu fark ediyor ve bunu yaşıyordu sanki. Kendisini ve ülkedeki karanlık manipülatif iklimi çözmek onun müziğine, sözlerine, edasına, cesaretine de yansıyordu.

Dik duran başının üzerinde gökkuşağından bir hale: Hem “Mabel Matiz” hem “Fatih” Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Bu yıl çıkan yerli albümlerden Birsen Tezer’in “Kağıttan Kaplanlar”ı ve Mabel Matiz’in “Fatih”i bize kuvvetle savaşacağımız iki cephe açmış. Bu yazı Mabel Matiz ve müzikal yolculuğu üzerine ama becerebilirsem Birsen Tezer’in albümü hakkında da bir şeyler yazmak arzum… Önce “Fatih” albümüne kadar olan yolculuğuyla bir Mabel Matiz anlatısı oluşturmayı deneyeceğim. 

Mabel Matiz’in “Fatih” albümünden şarkılar çıktıkça dönüp dönüp eski albümlerini dinleme isteği duydum. Çünkü bu albümün sanatçı için bir şeylerin dönüm noktası ya da yeni başlangıçların ışığı olduğunu hissediyordum. Belki ikisi birden... Derken 2011’de yayımladığı ilk albümüne kadar ilerledim. Sahne adını verdiği bu on iki şarkılık albümde kısıtlı imkanlarla yapılmasına rağmen söz yazarlığı, düzenlemelerdeki çeşitlilik dikkat çekici. Şarkılara ritmik hüzün anlatısı da heves kırıklıklarının en koyusu da hâkim. Bu albümdeki ilk şarkısı “Arafta”yı dört yıl önce yeniden yorumlayıp yayınlarken Mabel Matiz bir de not eklemişti, “O kadar utanıyordum ki kendime bir isim uydurdum. Başka da hiçbir bilgiye veya fotoğrafa yer vermedim sayfada. İlk yüklediğim şarkı, daha sonra ilk albümümün de açılış şarkısı olacak olan “Arafta” idi. Asla akort tutmayan bir gitar, ortaokuldan kalma minik bir Casio org, dandik bir yaka mikrofonu, sürekli bozulan bir laptop ve o zamanlar henüz hiç mi hiç tanımadığım bir vokal; bir araya geldiğinde ortaya nasıl bir şey çıkabilirse, o çıkmıştı. Tekniği tartışılır olsa da hissi hâlâ gün gibi berrak. Yirmi iki yaşında genç bir adam ilk şarkısına neden ‘kirlendim, kirlendim, yıkandım, kirlendim’ diye başlar? Nelere ikna edilmiştir? Bilemiyorum. O günlerde pek düşünmemiştim üzerine. Şimdi şimdi biraz anlayabiliyorum.” diyordu. Mabel Matiz ismiyle müsemma ilk albümden on iki sene sonra yayımladığı “Fatih”te aslında inandırıldığının aksine üzerinde hiç kir olmadığını, olsa olsa rengarenk bir kemer olduğunu fark ediyor ve bunu yaşıyordu sanki. Kendisini ve ülkedeki karanlık manipülatif iklimi çözmek onun müziğine, sözlerine, edasına, cesaretine de yansıyordu. Ki son albümünde yer alan, -şerh koyulsa da- boy veren aşkları anlatan “Karakol” şarkısı, klipte iki erkeğin sevgisini görmeye katlanamayan RTÜK tarafından yasaklandı. Fakat biz gördük! Mabel Matiz de görüldüğünü biliyordu artık, anlaşıldığını… Ve aşkın her türlüsünün itibarını kazanacağını, buralarda bile!

Sanırım bugün "Söylese O Ben Söyleyemem", "Filler ve Çimen", "Kül Hece", “Zaman” gibi şarkılar o albümden daha çok hatırda kalanlar olsa da “Barışırsa Ruhum”, “Matizin Şarkısı” da albümün tavrını anlatan şarkılardan. Mabel Matiz o günlerde kendi deyimiyle “utangaç” olsa da isyanıyla, “canına batan dişlerle” sahneye çıkıyor. O zaman da sakınmıyor. 

2013 yılında ise, “Yaşım Çocuk” adını verdiği albümünde yine on iki şarkı yayınlıyor. Matiz bugünden bakınca eski usûl albüm gibi albüm seviyormuş, diye düşünüyorum. İlk albümde prodüktörlüğü  Alper Gemici ile birlikte kendisi yaparken, bu albümün dümenini sonraki yıllarda solo çalışmalarıyla da adlarından bahsettirecek iki isme, Can Güngör ve Cihan Mürtezaoğlu’na bırakıyor. Mete Özgencil imzalı “Zor Değil” ve Yıldız Tilbe imzalı “Aşk Yok Olmaktır” şarkıları hızla aramıza sızıyor. Albümün çıktığı yıl, ismi ve aynı yılın 28 Mayıs’ında başlayan Gezi eylemlerinin rastlantısı ne ironi değil mi! Bütün aşkların güneşe çıkacak kudreti bulduğu günler hani. Tabiî dahası da!  Bunları bugün yeniden duyumsatan albümde söz yazarlığını yine konuşturuyor Matiz. “Yırtıl ar perdem/Kurtul kendinden/Huzur isyanda” dediği, “Krallar” ya da “Tamburu Yokuştan” bu şarkılardan bazıları. Bu albümde iki sağlam besteciyle beraber ve profesyonel kayıt olanakları var ama en önemlisi yüreği var yeniden. Her bir şarkıda müzikal olarak  aynı yürek var. Hem enstrümantasyon skalası geniş, pek çok yeni müzikal doku var hem de geleneksel türk müziği tatları geçiyor şarkılardan. “Yaşım Çocuk”, Mabel Matiz şarkılarının kalabalığa karıştığı albüm olmakla beraber, kültür sanat ortamımızdaki inkarı da bozguna uğratan bir sahne kuruyor. Zaten o ses giderek gürleşiyor. 

“Gök Nerede” 2015 yılında yayımlandığında artık gözler Mabel Matiz’in üzerinde!  Albüm kimseyi hayal kırıklığına uğratmıyor, daha fazla şarkı dillere düşüyor, konserlerde hep bir ağızdan söyleyen dinleyiciler Mabel Matiz’in ilk günden beri taşıdığı isyanına da ortak oluyor. Can Güngör’ün prodüktörlüğünü bu defa tek başına üstlendiği albüm, on dört şarkıdan oluşan bir saati aşan süresiyle dinleyiciyi kolayca tavlıyor. Müzikal paneldeki pek çok sesin duyulduğu albüm, sözler kadar müziğin de koyulaştığı, altta temponun hiç eksilmediği oldukça çağdaş bir beste dizisinden oluşuyor. Matiz’in belki de bir zamanlar kendine özgü sandığı kırgınlıkları, isyanı ve müzikal olarak yırtmak istediği perdeler yaşamak istediği deneyimler çok tanıdık, çok “bizden”. Dahil olduğumuzu giderek daha fazla hissettiğimiz, sanatçının da kendisinden olanı daha fazla paylaştığı bir albüm. Bir de sanki çok aşık o günlerde, bilemem tabiî! “Gel”, “Bir Hadise Var” (Nazan Öncel), “Gök Nerede”, “Sarışın” “Fena Halde Bela” bu albümden bir çırpıda akla gelen şarkılar. Gerçi sanatçının son Harbiye konserinde bu albümden neredeyse her şarkıya onlarca insanın eksiksiz katılması başka açılımları olduğunu da düşündürüyor. “Sen yellerin önünde duruyorken / O kalbin merhamet bilmiyor / Kardeşlik sokaklarda uluyorken / Şaşırdın mı, yasak ne ayol?” sözleriyle üstümüze üstümüze gelen karanlığın gözüne el feneri tutuyor gibi. Hem de 2013 senesiyle “Yaşım Çocuk”la konuşuyor gibi. 

Ve “Maya”... Müzikal arayışlarla yoğrulmuş bir albüm. Sözlerini bağıra çağıra söylediğimiz duygu yoğun şarkıların izini sürerken folk motiflerin de kullanıldığı ama synthpop, trap, disko tavırların iç içe geçtiği melez bir soundla çıkıyor karşımıza. Yirmi üç şarkılık bu koca çalışmada prodüktör olarak Mabel Matiz ve Sabi Saltiel isimlerini görüyoruz. Albümün bir bölümü düpedüz dansa davet. Sözlerdeki dolayım giderek azalıyor, erotik tonlar kullanıyor. Annesinin adını verdiği albümdeki “Babamı Beklerken” şarkısı gibi örneklerle kendine dair de daha fazla ipucu veriyor sanatçı. Önceki albüme “Sarışın Değil” göndermesi de bu anlamda gözden kaçmıyor. “Öyle Kolaysa”, “Sarmaşık” (Sıla Gençoğlu ile ortak), “A Canım”, “Fırtınadayım” gibi hit olan şarkılarla beraber sanatçının kendi devinimi içinde neşe yoğun belki de bir aşk acısından çıkışı da anlatıyor. Müziği yolculuk ve var etme, var olma yolu olarak açmayı sürdürüyor. Şehirlerin dönüşümü, yasaklar, baskılar elimize kolumuza dolanan zehirli sarmaşıklarla “Maya”, müzikal olarak da tavır olarak da riskten kaçmayan bir Mabel Matiz albümü oluyor. 

Geliyoruz Mabel Matiz’in diskografisindeki yeni albüme: 2023 çıkışlı “Fatih”! Bu albümün en belirgin yanı bana kalırsa kendisini anlamış, anlatmış ve anlaşılmış olmanın yanı sıra kucaklanmış bir Mabel Matiz olması. Hâliyle ürkeklikler çok geride kalmış, lafını da söylüyor, varlığını çırılçıplak ortaya döküyor. Gözde Öney’in şarkısındaki gibi “kavgaysa kavga/ ne var sanki” havası taşıyor; rengini gölgeleyen muktedirin de aşkına halel getiren eski yaranın da gözünün içine bakıyor. Şarkı sözlerinde artık daha harbi bir sesleniş var. Oradan aldığı ivme albümün soundlarında da belirginleşiyor; yer yer sert ya da anî iniş çıkışlar, bazen "bana unutmayın ki hiçbir şey olmaz” enerjisiyle tiye alan bir coşku… Kimi şarkılarda ise alıkonulmamış bir neşe yansıyor dinleyene; yani bana öyle oldu size de olmuştur sanıyorum. Önceki dört albümden deneyimlerin, yaşanmışlıkların birikimiyle bu albümde beste ve düzenlemelerde âdeta tüm tuşlara basıyor sanatçı. Zaten albümün ana prodüktörlüğünü kendisi üstlenip, yardımcı olarak albümde yirmi farklı prodüktörle süreci paylaşıyor. Yine Harbiye konserinde kendisinin aktardığına göre üç buçuk yıllık bir emeğin sonucu bu albüm ve asıl adı Fatih Karaca olan sanatçı için belki de şimdiye kadar geçen ömrün aksı, kendiyle karşılaşması, aynadaki kirsiz passız yüzüne bakması… 

Aşkın Nur Yengi, Melike Şahin, Kalben gibi isimlerle beraber toplam dokuz farklı isimle düetler de yer alıyor bu beşinci albümde. “Fatih”te Mabel Matiz 90’lardan Yeşilçam tadına, modernize türkü formundan club tınılarına kadar akışkan bir müzikal resim çiziyor yine. Sezen Aksu gibi sözleri bulut yüklü, hem oynatıyor hem ağlatıyor Neşet Ertaş gibi, erotizmi, dansı ve seksapalitesiyle de Tarkanvari ama en çok kendisi gibi; hem Fatih hem Mabel gibi.

Sanatçının son Harbiye konserinde bir yazı boyunca ortaya attığım tezlerin sağlamasını yaşadım. Bu arada yazdığım şeyler şarkılara dayanan, sanatçının adımlarına ve sahne performanslarına bakan naçizane izlenimler, sürç-i lisan ettiysem affola diye notumu da düşüp, Harbiye konserinden notlarla sözlerimi tamamlamalıyım. Mabel Matiz’i daha önce de dinleme, izleme imkanı bulduğum Harbiye’deki 6 Eylül konserinde “Fatih”le beraber sanatçının duygu ve düşüncelerine koca bir kalabalıkla ortak olduğumuzu fark ettim. Alev alev bir performans, sahne ve duygu seliydi. Yazıya soyunmaya emin olamamışken, konserden günler sonra sanatçının, Harbiye’nin etkisinden hâlâ çıkamadığını söylediği paylaşımlarını gördüm. Ben de biz de çıkamamıştık. Işıltılı, transparan sade bir şıklıkla göründüğü sahnede “ozanlar da terler” diyordu ceketini çıkarırken sanatçı. Karşımızda “yeni nesil” bir ozan olarak Mabel Matiz, dinleyiciyle sohbet etti, ağlattı, güldürdü, halay çektirdi, kan ter içinde dans ettirdi “yuh yuh” dedi, isyanımızı tazeledi. İyi bir konser yaşamakla beraber kendimizi ifade edebildiğimiz bir eyleme katılmak gibiydi hiçbir şeyden çekinmeden haykırmak gibi, kendimiz olmak gibi…

Her bir dinleyici koltuğunda eski usûl bir albüm kitapçığı buldu konserde. Bir farkla! Her bir şarkının künyesi ve sözlerinin yanı sıra kendisi için ve paylaştığı dostu, sevdalısı için notu vardı; ahde vefası var diyelim biz ona. Her birine bakmaya çalıştım. Mabel “açalım da gör” dedikten yıllar sonra tamamen açmıştı, tomurcuğuna kadar… Saydam, korkusuz, hep âşık, mücadeleci,  üretken… Gerisi kuşkusuz “sığ nefesler”.

Elbette gökkuşağı geçti ışıklarla tüm gece sahnede. Üstelik onlar Mabel Matiz’in tüm kimliğiyle boy gösterdiği yerde pek çoğumuzun başında beliren bir haleydi de. Bu yazı tamamlanırken “Bahçemin En Zor Gülü” şarkısı için yayımladığı o video klipteki sahicilik bu yazıdan daha anlaşılır belki de... 

*KaosGL.org Gökkuşağı Forumu’nda yayınlanan yazı ve çizimlerden yazarları ve çizerleri sorumludur. Yazının ya da çizginin KaosGL.org’ta yayınlanmış olması köşe yazılarındaki veya çizimlerdeki görüşlerin KaosGL.org’un görüşlerini yansıttığı anlamına gelmemektedir.


Etiketler: kültür sanat
İstihdam