18/04/2016 | Yazar: Murat Sayan

Belki asıl mesele kimlik değil, insanın içi ve dışı arasındaki mesafeyi dengelemesidir. HIV, başarmayı gerektirir. HIV’le yaşayan kişi bunu pekala yapabilir.

HIV nedeniyle birey, büyük bir iç gerilime maruz kalır. Bu iç gerilimin; kirlenmek, suçlu hissetmek, korku…vb. birçok kaynağı olabilir. HIV ilaç direnci analizi nedeniyle bir çok kişiyle tanışıyorum ve üzerlerinde görünmeyen bir “dikkat kırılır” yazısı olduğunu görüyorum.

HIV hakkında konuşurken, züccaciye dükkanındaki fil olmamak gerekir. Ama bir çok kez kişi kendi de deneyimler; ki hep fillerle karşılaşılır. Bütün bu “olan biten”e damgalanma, ifşa edilme, ayrımcılığa maruz kalma diyebiliriz. Keşke “olan biten” i tüm boyutlarıyla kavrayabilseydik.

Bazen karşılaştığım kişilerde kimlik tam yerli yerine oturmuş bazen de henüz tanımlanmamış-oturmamış oluyor. Muhtemelen bunda seksüel yönelimin etkisi de vardır. Kimlik, kişinin kendisi için anlam kaynağıdır ve süreç içinde inşa edilir. Ne oluyor da bu yerine oturmuyor? HIV böyle bir durumda daha mı fazla iç gerilime yol açıyor? Bunun tedavi başarısı üzerinde etkisi var mıdır?

İlk kez HIV tanısı alındığında muhtemelen birçok kişi kendisinden vazgeçmeyi zihninden şöyle bir geçirmiştir. Oysa kendisine sarılmalıdır değil mi? Ama bu sarılma için belli belirsiz bir zamanın geçmesi gerekecektir. Bazen bu çabucak geçip gider. Kendilerini mekanlarına demirleyenler için bu süreç bazen yıllar alır. Bu sürecin sanıyorum tedavi başarısı üzerinde çok etkisi olacaktır.

Öte yandan HIV’de kendini ifade etme, başkaları tarafından tanınmayı gerekli kılabilir. Bence böylesi bir anda “ortak deneyim” önemlidir. Söylemek istediğim “paylaşmak” değil “uğruna kavga etmek”tir. Bu nedenle örneğin, Pozitif Yaşam Derneği gibi oluşumlar bu ortak deneyimi sağlayan unsurlar olabilmektedir. Bu tür unsurlar ağ yaratmak için de bir tür başlangıç noktası gibidir. Böylece kaybolmadan, kendine sunulanla yetinmeden HIV’i kavramak ve donanmak daha olası hale gelir.

Belki asıl mesele kimlik değil, insanın içi ve dışı arasındaki mesafeyi dengelemesidir. Ne de olsa insan hayatında birçok şey gelir geçer…

HIV, başarmayı gerektirir. HIV’le yaşayan kişi bunu pekala yapabilir.

Fotoğraf, http://loldiers.com/ adlı siteden. Bu neşeli, renk cümbüşü palyaçolar aslında bir örgütlenmenin ve kavga etmenin biçimi. Nasıl mı?

2015 yılında Finlandiya’da “Soldiers of Odin” (Odin’in Askerleri) adlı anti-göçmen bir sokak hareketi gelişiyor. Işte bizim palyaçolar bu harekete karşı ortaya çıkmışlar. Kendilerine de “Soldiers” kavramını bozacak bir isim vermişler; L’oldiers

Pek çok sığınmacı çatışma ortamlarından, kasvetli ve tehlikeli yerlerden tehlikeli yolculuklar yaparak Finlandiya’ya ulaşmaya çalışmış. Ancak bir çok dar kafalı ve suratsız, bu olan biteni görmemekte ve onları istememektedirler.

Eee bizim L’oldiers’lar da bu kafalara had bildirmekte ve bunu da pek bir eğlenceli şekilde yapmaktalar. Amaçları galakside yaşayan tüm bireylerin açık fikirlilikle ve güvenli bir şekilde sokaklarda serbestçe gezinmelerini sağlamak. Bunun için sokaklarda devriye geziyorlar.

Kavga etmenin güzel bir yolu, üstelik eğleniyorsun da. Taraftar bulmakta kim daha mahir L’oldiers’ların sayfalarına baktığınızda anlıyorsunuz.


Etiketler: insan hakları, sağlık
İstihdam