19/03/2014 | Yazar: Emre Varışlı

Bu yazı, Heteroseksüelliğin yılmak bilmeyen savaşçılarına ve siber uzayda Kur-an yorumlayan pop-idol hocalara adanmıştır.

Bu yazı, Heteroseksüelliğin yılmak bilmeyen savaşçılarına ve siber uzayda Kur-an yorumlayan pop-idol hocalara adanmıştır.
 
Karşıcinsler, hemcinsler, olaya karışan cinler, vaazcılar, müfredat hutbeleri, helak olan kavimler, kavimsizler, hatipler… karnavalı havaya uçurmamıza az kaldı.
 
Şahsen tahammül sınırlarımın ne kadar geniş olduğunu ölçmek için ya televizyon izliyorum ya da turbo-liberal bir insanın karşımda öldürdüğü yiğitlerin nasıl haklarını verdiğini dinliyorum. Kısmen mazoşizm kokan bu eylemlerim ya tv aygıtına tekme atmakla, ya da karşımdaki liberale orta parmağımı gösterip oradan uzaklaşmakla son buluyor. Tabi ki sizler, kişisel ruh tekâmülünü tamamlamayan bu kardeşinize bakmayın, daha serin kalmayı deneyin.
 
Yine benzer bir kendimi sınama eylemim bu kez yine tv karşısında gerçekleşti. Aslında biraz duruma ‘maruz kalınma’ payı da vardı. Sonuçta sosyal medya artık olayın kalbi gibi dursa da, büyük göz hâlâ televizyon… Sıklıkla sosyal medyadan gördüğümüz, okuduğumuz bir şeyi sanki teyit etmek istermişiz, sanki televizyon çok da doğruları yansıtıyormuş gibi, o aygıtın başına toplanıyoruz, bir doğrulama, bir kanıt arıyoruz. Televizyon bizim geleneksel bir eşyamız durumunda, bu yüzden hiç açılmasa bile orada bekliyor.
O sabah kahvaltısında mazoşist tarafım Nihat Hatipoğlu ne diyor? diye beni meraklara sürüklerken, başıma gelecek şeyi az çok tahmin ediyordum. Radikal olanın doğru olduğuna inanan ben, liberal (hem de bir de güya liberal), ılımlı İslamcı (hem de güya ılımlı) bu fikir önderlerinin televizyonlarda ne yaptıklarına milyonlarca kez şahit olmuştum. Ama hâlâ Allahtan belamı arayan ben, onu dinlemeliydim.  
 
atv’de yayınlanan programda ‘hocamız’ engin din bilgileriyle kendisine sosyal medyadan ulaşan –ne kadar doğruysa- dindarların sorularını yanıtlıyordu. Evet sadece dindarlarınkini yanıtlıyordu. En ufak bir dindar olmama kuşkusu taşıyan sorulara naifçe çıkışıyordu. Kullandığı dil, referans verdiği hikâyeler, mimiklerine kadar sünni bir terörizmle karşı karşıyaydık. Aynı zamanda belirtmekte fayda var ki programın fonunda her zaman olduğu gibi ilahi alemin resmi müzik aleti olan Ney çalıyordu.
 
Derken, hocanın karşısında, din programı yaptığı için gırtlağına kadar çıkan bir gömlek giymek zorunda olan ya da bırakılan bir hanımefendi sosyal medyadan ulaşan bir soruyu yöneltti. Kendini 24 yaşında normal ve düzgün bir genç olarak tanımlayan kişi şunu soruyordu; Ben 24 yaşında düzgün bir gencim ama kendimi hemcinslerimi düşünmekten alamıyorum hocam, ne yapmalıyım?
 
Bilirsiniz, dinine imanına, heteroseksüelliğine bağlı her insan evladı bu tarz sorular karşısında, ‘ben şu anda 30 kişiyi pompalı tüfekle vurdum ve derilerini yüzüp halı yaptım, ne yapmalıyım hocam’ gibi bir soruya nazaran daha fazla şaşırır ve tepki verir. Çünkü bir erkeğin bir erkekle, bir kadının bir kadınla sevişmesi dünyamızda, cinayetten, yolsuzluktan, kul hakkına girmekten, polis şiddetinden, tecavüze uğrayan çocuk gelinlerden daha vahşi bir şeydir. Abartılı tepkiler ve mega bilgelikle buna müdahale edilmelidir. Hele bir de Prof. Doktorsanız ve ilahiyat pop ikonuysanız, bu görev bittabi size düşmektedir.
 
Hoca’da durur mu yapıştırdı cevabı; Bu gencimizi bir doktora götürmeli, kendisine yardım etmeli, karşıcinse ilgi duymasını sağlamalı, bu tip kötü düşüncelerden kendisini uzaklaştırmalı, evlendiğinde zaten karşıcinse olan ilgisi artacaktır, bunlar tabi ki kötü hislerdir, dedi.
 
Bu cevapla birlikte Heteroseksizmi Yaşama ve Yaşatma kanunları gereğince gereken yapıldı, bir gencimiz daha bu illetten kurtuldu…
 
Mesajı gönderen kişinin fiziksel noktasını bilemeyiz, en azından yönelttiği sorunun tonundan bu çok da anlaşılmıyor. Kendisinin ne gibi süreçlerden geçtiği, nasıl bir ortamda nelere katlanmak zorunda kaldığını da bilmiyoruz. Yönelimi veya duyguları, kendi bedenini ve hislerini tanıma ve anlama noktalarında profesyonel birine, kendisi gibi birinin deneyimlerine ya da bu konuda araştırmaya ihtiyacı pek tabi olabilir ancak karşısında olaylara hâlâ normal-anormal, haram-helal, evlilik kutsaldır argümanlarıyla yaklaşan sübhaneke terk hocalar olduğu sürece kendi bedenine ve hislerine sadece saygısızlık yapmış oluyor.
              
Programı izleyen ve çocuklarının eşcinsel yönelimini bilen ailelerin de nasıl içler acısı bir şekilde yönlendirildiğini bilmek de ayrı bir infial. Bu söylemlerin hemen ertesinde çocuklarının hayatını zindana çevirecek ebeveynlerin varlığını bilmek de ayrıca korkutucu.
 
atv ve benzeri ana akım kanalların fikir önderi algısı da bir kez daha tescillenmiş oldu. Bu konuda kanalı hedef mi gösteriyorum? Evet! Hatipoğlu’nu hedef mi gösteriyorum? Evet! Çünkü kendisi kişinin hemcinslerine karşı eğilimi olmasını hedef gösteriyor ve bunu giderilmesi gereken bir illet olarak tanımlıyor. İçinde bulunduğu televizyon kanalı da buna çanak tutarak destekçisi olmuş oluyor. Katilin ve provokatörün ayrımını yapamayan bir yayın organından daha fazlasının beklenmeyeceğini de hâlâ öğrenemedim mi? Hayır, öğrenemedim!
 
Her fırsatta ‘barış ve hoşgörü’ dini klişe söylemine vurgu yapıp, her fırsatta ağzından köpükler saça saça asıp tutan adamlarla hangi ortak noktada buluşmalıyız? Her fikre saygı duymamızın anlam ve önemi hakkında müsamere fikirler ortalıkta kapışırken şunu da sormamalı mıyız, biz gerçekten her fikirle barışmak zorunda mıyız?

Etiketler: medya
nefret