12/11/2009 | Yazar: Ali Baydaş

Diyanet yetkilileri Zaman Gazetesi’nin önyargıları kırmakla ilgili reklam filmini izlememiş olmalılar ki, ‘bebeklerden katiller yaratan’ bir yangına benzin döküyorlar, hâlâ. 

Diyanet yetkilileri Zaman Gazetesi’nin önyargıları kırmakla ilgili reklam filmini izlememiş olmalılar ki, ‘bebeklerden katiller yaratan’ bir yangına benzin döküyorlar, hâlâ. 

Passolini’nin, ‘Sodom’un 120 Günü’ adlı filminde devlet, dörtlü bir çete olarak tasvir edilir: tüccar, politikacı, asker ve din adamı. Bunlar çevre halkının çocuklarını kaçırıp, işkence ve tecavüz eder. Sembolik olarak anlatılan, İtalya’da, faşizmin hâkimiyetindeki devlet olsa da, bütün anti-demokratik rejimlerde bu dörtlünün halkın çıkarlarına karşı işbirliği içinde oldukları söylenebilir.
 
Bu genel doğruya istisna olarak iyi politikacılar da olduğu gibi, iyi din adamları da olduğunu unutmamak gerek. Din, er geç iktidar sahiplerinin bir aracı haline gelir ama çıkış noktasında vicdan, adalet ve dayanışma gibi erdemleri savunur. Marx’ın meşhur ‘Din halkın afyonudur’ sözleri, kimilerinin dine ve dindarlara toptan karşı olmalarının gerekçesidir. Pek bilinmeyen bir önceki cümlesindeyse Marx, ‘Din ezilen varlığın iniltisi, kalpsiz dünyanın kalbi ve ruhsuz koşulların ruhudur’ der. Güney Amerika’da zalim iktidarlara başkaldıran halkın yanında yer alan din adamları, faşistler tarafından bu nedenle katledilen papaz ve rahibeler işin bir tarafındadır, Güney Amerika sömürgeleştirilirken yüz milyonlarca yerlinin katledilmesinde büyük pay sahibi olan Vatikan diğer tarafında…
 
Diyanet’in, aynen TSK gibi, eşcinsellikten ‘cinsel davranış bozukluğu’ olarak bahsetmesi şaşırtıcı değil çünkü Diyanet de, resmî ideolojinin yani İttihatçı geleneğin bir kurumu. ‘Bu memlekette Müslüman olunacaksa, onun da nasıl olacağını biz belirleriz’ diyen Kemalist seçkinlerin bir aracı. İnsanların inançlarına bile müdahale edecek kadar haddini şaşırmış bir toplum mühendisliği projesi. O yüzden de, hükümet demokratik açılımlar yaparak, resmî ideolojinin etnik ırkçılığını bitirmeye çalıştığı bir sırada, Diyanet’in camileri mahyalarına ‘Ne mutlu Türküm diyene!’ yazabiliyor. Hem ülkeye sadece bir dinin, sadece bir mezhebinin, sadece bir yorumunu resmî din olarak dayatıyor hem de bunu, alay eder gibi, laiklik adına yapıyor. Son bütçeye kadar bütçeden aslan payını alan iki kurum hangileriydi? TSK ve Diyanet. Tesadüf mü?
 
Baba, Oğul ve Kutsal Homofobi  

Şu, çağdışı ‘cinsel davranış bozukluğu’ ifadesinin güncel kalmasının müsebbiplerinden biri, televizyonlardaki önyargı yayma programlarına katılıp, eşcinselliğin tedavi edilebileceğini iddia eden doktor bozuntularının refere ettiği Dr. Charles Socarides’tir. Bu adam neden kendi oğlunu tedavi etmemiş? Biri bana açıklasın! Richard Socarides, açık eşcinsel olmakla kalmayıp, Clinton’ın eşcinsellik konularındaki danışmanlığını yapmış. Yaşasaydı, Charles Socarides’e homofobisinin tedavisi için resimdeki ilacı gönderirdim. 
 
Peki, bu, ‘devlet Müslümanları’nın eşcinsellere düşmanlığının kaynağındaki düşünce nedir? ‘Cinsellik, zevk için değil, üremek içindir. O da, karşı cinsler arasında olur. Üremek, insanlığın devamı için elzemdir. Aile kurumu toplumun temel taşıdır vs’. Merak etmekten kendimi alamadığım husus, madem insanlığın devamı sizin için bu kadar önemli, bütün dünyada insanların sadece % 10’unun eşcinsel olması mı insan soyunu tehdit eder yoksa dünyada yaşamı tamamen yok etmeye doğru koşar adım giden kapitalizm mi? Küresel ısınmanın etkileriyle, tehlikenin boyutlarının ayan beyan ortaya çıktığı günümüzde bile, Diyanet bu konuyu es geçiyor. ‘Kapitalizm insanlığı tehdit ediyor’ veya ‘termik ve nükleer santrallere hayır!’ dediklerini ben duymadım. Asıl dertleri bu değil demek ki. Nedir o zaman? Asıl dertleri iktidara (kapitalizme) yani mutlu bir azınlığın mazlum çoğunluğu sömürdüğü sisteme hizmet etmek.
 
Aileye gelince; aile toplumun değil, mülkiyetin temelidir. Kadını doğurma aracı yapan, toprak gibi metalar ve para üzerinden her aileyi diğer ailelerin ve dahi bir ailedeki bireyleri bile birbirlerinin rakibi kılan hastalıklı bir başka kurumdur aile. İnsanlar devlet ya da din adamının onayına ihtiyaç duymadan ve birbirilerinin ‘tapusunu’ almaları da gerekmeden pekâlâ, mutlu bir birliktelik de yaşayabilir, çocuk da yetiştirebilir. Bizim devletimiz aileyi de sahiplenme gereği görüp, bu işe bir bakanlık tahsis ettiğinde, 12 Eylül faşizminin ANAP sivil hükümeti dönemindeydik. Gazetelere verilen bir ilanda, büyük bir aile fotoğrafı yer alıyordu. Sonra anlaşıldı ki, o fotoğrafta yer alan dede ve nineler huzur evlerinden toplanmıştı. Resmî olan her şey gibi, ‘büyük aile kurumumuzun halen ne denli canlı olduğu’ iddiası da yalandı (nitekim geçen yıl Antalya’da bakamadıkları yaşlı dedelerini getirip otogara bırakma fenomeni ortaya çıkmıştı). Nice sonra, 12 Eylül faşizminin Susurluk döneminde, Çiller’in Başbakanlığındaki hükümette aileden sorumlu bakanlığın başına getirilmek istenen zatın dört hanımı olduğu anlaşılınca, iş yatmıştı. Daha dün Yargıtay denen erkek egemen guguk kurumu, kadınların bekâretinin evlilik için bir koşul olduğu yönünde bir karar aldı. Bir yandan da, erkeklerin sperm sayısının yok olmaya doğru gittiği, beş yıl içinde yapay bebek üretileceği, üreme için kadın ve erkeğe gerek kalmayacağı gibi gelişmelerle yakın gelecekte aile ancak tarih kitaplarında var olacak gibi görünüyor.
 
Muhafazakârların eşcinsellik ve diğer farklı cinsel yönelimlere yaklaşımı, eşit haklar talep edenlerden daha radikal aslında: insanları başıboş bırakırsak, herkes eşcinsel veya farklı olabilir’. Bu yaklaşım, yakın geçmişe kadar eşcinselliğin tabu olduğu İngiltere’de de vardı. Bir İngiliz muhafazakâr milletvekili bu görüşü açıkça da dile getirmişti. Şimdi Diyanet’in söylediklerinin altında da aynı yaklaşımın olduğu anlaşılıyor. Bu görüşün, 68 kültürel devrimindeki yaklaşımla örtüşmesi ilginç! O zamanki sloganlardan biri, ‘herkesin içindeki eşcinseli ortaya çıkarmak’tı.

The Penguin Atlas of Human Sexual Behavior’a göre, dünyada her gün ortalama 240 milyon kişi cinsel ilişkiye giriyor. Bunun 12–24 milyonunun eşcinseller olduğunu düşünürsek, Diyanet gibi kurumların ötekileştirici tutumları sadece, Aleviler ve gayrimüslimlerle birlikte eşcinsellere de hayatı biraz daha zehir etmekten başka bir anlam taşımıyor. Eşcinseller hep vardı, hep de var olacaklar. Bir gün başka bir dünyada, Diyanetin yerinde yeller eserken, herkes sevgisini de, inancını da özgürce yaşayacak.
 

Etiketler: yaşam, din/inanç
İstihdam