02/08/2010 | Yazar: Sarphan Uzunoğlu

Ece Dorsay’ın ilk albümünü dinlediğimde henü

Ece Dorsay’ın ilk albümünü dinlediğimde henüz üniversiteye bile gitmeyen, lisenin yakınındaki markette sürekli olarak alternatif müzik albümleri arayan bir velettim. Kasetleri satın aldığım dükkandan kasetsiz çıkmak benim için büyük bir yenilgiydi. Bir şekilde keşfettiğim ilk albümün ardından Ece Dorsay ikinci albümünü çıkardı ve ortalarda daha fazla görünür oldu. Kaos GL ve BirGün’de yazılarına devam eden Dorsay’la konuşmak artık kaçınılmaz bir istek halini almıştı….
 
Sarphan Uzunoğlu: Malum bu aralar birçok gazetede söyleşileriniz yayınlanıyor ve farklı çevrelerden insanlarla bir araya geliyorsunuz. Biliyorsunuz, ben bu söyleşiyi yapmayı en çok da klibi konuşmak için istedim, Ne oldu da Ece Dorsay ilk resmi videosunu farklı bir aşkı içeren bir temayla çekti?
Ece Dorsay: Bence  aşk diye sınırlamak da yanlış. Kimisi öyle görür, kimisi hümanist bir dostluk olarak görebilir, kimisi hikaye anlatıcı olduğum için klibin şarkımdan bağımsız olduğunu görebilir. Kısacası gizemli bir klip olsun ve klişelerden uzak olsun istedim. Edebi anlamda insan ilişkilerine hümanist yaklaşan bir klip. Etiketlemek taraftarı değilim.
 
Albüm sürecinde yanınızda olanlar ya da bu albüm sürecinde emek veya para verenlerin bu seçime bakış açısı ne oldu?
Genelde gayet anlaşıldım diye düşünüyorum beraber çalıştığım insanlar tarafından.
Zaten bütçeyi sağlayan kişi olarak ve üretimin kaynağı olarak kontrol bende oldu ama bedeli çok zorluklar çekmem oldu.
 
Kadın ve Aileden sorumlu Devlet Bakanı Aliye Kavaf’a ne diyorsunuz? Sizin kendisiyle ilgili bir “hastalık” teşhisiniz var mı?
Polemik yaratan konulara girmek huyum değil ama elbetteki ne eşcinsellik ne biseksüellik ve de herhangi farklı bir seçim hastalık olarak dışlanamaz. İnsan sevgisini içeren her tür aşk neticede bir aşktır. Bunu Antik Yunan’dan Osmanlı’ya her yerde görebiliriz.Sufizm de insan sevgisini ön plana çıkarır. Aşk, din-dil-ırk-cinsiyet tanımaz.
 
Sizce Türkiye’nin dört bir yanında örgütlenen eşcinselleri linç etmek için bekleyen bir kitle hala var mı? Denildiği gibi bazı şeyleri aştı mı Türkiye?
Eşcinsel kelimesi de sınırlayıcı bana sorarsan. Queer mi desek bilemiyorum. Biseksüel var, travesti var vesaire… Maalesef insan hakları konusunda çok gerideyiz. Ana akım basında yer almıyor birçok feci olay. Anayasa’da azınlıkları koruyan maddeler yok. Batıda evlenme hakları bile verilmeye başlandı üstelik.
 
Daha çok müzik konuşmakta fayda mı var zarar mı bilemiyorum; ama aklımda bir soru var: Bir müzisyeni ikinci bir albüm yapmaya iten nedir, hele ki albümlerden çok para kazanılmayan günümüz dünyasında?
Müzik ve sanat para için yapılmaz malum. Elbette emeklerimizin karşılığını almak istiyoruz hepimiz. Müziği bu kadar sevmeseydim çoktan pes etmiştim. Ama tutkuyla sevdiğim işlerin peşinde koştum hep. En verimlisi de bu.
 
Sonisphere’de Manowar Basçısı “dört büyükler” olarak anılan gruplara isyan etti, sanki Türkiye’de de alternatif müzik türleri ya da pop-rock dünyasında bir tekelleşme durumu var. Size göre Türkiye’de sahneye çıkıp hakkını alamamış isimler kimler?
Maalesef Türkiye’de alternatif denilen müzik aslında arabesk esintili rock’tan öteye gidemiyor. Gerçi artık internet sayesinde bir sürü değişik Türk grubu çıkıyor. Elektronik müzik vesaire yapıyorlar ama yine de geniş kitlelere ulaşan medyada yer bulmaları zor oluyor. İlhan İrem nerede diye soruyorum mesela. Öyle insanların şimdi villalarda oturacak kadar birikim sahibi olma hakları var bence. Hayko Cepkin çok daha iyi yerlere gelecektir. Redd grubu da öyle. Kendi adıma da, daha iyi yerlerde olmayı hak ettiğime yürekten inanıyorum.
 
Sizle ilgili sözlüklerdeki yorumlara bakınca garip ve yapmacık hayranlık ifadeleri yerine eleştiriler ya da olumlu kimi tespitlerle karşılaştım. Dinleyici sizin için nasıl bir şeydir, kimdir?
Zaten iyi olan veya kendi ekolünü yaratan cesur işlerde normal tepki bu galiba: nefret veya büyük bir sevgi. Ortası yok. Bence olmamış gibi sığ yorumlar yazan bazıları ile gizli takipçiler gibi geliyor bana. Genelde müzik üzerinden değil, alışık olmadıkları şablonlara uymayan ses rengim ve giyim stilim üzerinden saldırı var. Benim dinleyicim sahiden araştıran, meraklı, sağduyulu ve klişelerden sıkılmış zeki bir dinleyici.
 
Cenk Taner’in bir sözü var: “Kesmeşeker dinleyicisi kaç değildir, kimdir” diyor. Sizin sizi ya da yaptığınız müzik türünü dinleyenler için bir sözünüz var mı?
Dediğim gibi benim dinleyicim gerçekten seçici müzik konusunda ve klişelerden bunalmış farklı müziklere açık bir kesim. En önemlisi de sağduyulu ve duyarlı insanlara hitap ettiğimi tespit ettim. Cenk Taner çok güzel söylemiş: Kantite değil kalite önemli yani kafa sayısına göre başarı değil kafa yapısına göre başarı ölçülmeli.
 
Size bir şans versek ve yarın gazeteleri açtığınızda üç isim hiçbir şekilde yer almayacak, bunlar dünya sahnesinden silinecek desek kimleri seçerdiniz ya da bu seçimi yapar mıydınız? Memnun musunuz, memnun değil misiniz olup bitenden?
Seri üretim maalesef 60′ların analog ruhunu öldürdü. Televizyonda çabuk tüketilen bir sürü yabancı/Türk grup görüyoruz.. Şu silinecek bu silinecek demem hoş olmaz. Amerikan rock piyasasında çiklet gibi ortaya çıkan teen-age ruhlu gruplar çabuk siliniyor. MTV’nin cilaladığı sahte rock yapan gruplar veya ülkemizde iyice suyu çıkmış arabesk rock türünü samimi olmadan taklit eden gruplar sönebiliyor.
 
Dev bir bütçeniz olsa ve Türkiye’de bir müzik festivali organize etme şansına erişseniz bunu nerede ve niçin yapardınız? Kimleri çağırırdınız?
Ötekilerin haklarını savunan ve her tür düşünceye, özellikle kadınların şablon dışı olabilmelerine olanak veren feminist bir festival düzenlerdim. Annie Lennox, eğer hayatta olsaydı Nina Simone, Skin, Umay Umay gibi cesur ve duyarlı kadınları çağırırdım.
 
Hazır festivallerden bahsetmişken sorayım. Herhangi bir konser ya da festival var mı ufukta? Dahası müzik festivallerine katılıyor musunuz, yoksa siz de müziği bireysel bir mevzu olarak görenlerden misiniz?
Konsere aç bir insanım. Ama her hafta çalarsanız memuriyete dönüşebiliyor. Araya doğaçlama veya farklı yorumlar eklemek şart oluyor tabii. Foça Rock Tatili’ne yetişemedim ama eylül’e doğru Taksim de Hayal Kahvesi veya Ghetto gibi mekanlarda konserler olabilir, mekan isimleri kesin olmamakla birlikte Taksim ve sonbahar durumu kesin.


Etiketler: kültür sanat
nefret