22/01/2022 | Yazar: Aras Örgen

Apaçık transfobik olan bu gruptan ne bir değişim/dönüşüm bekliyorum ne de herhangi bir kabul. Bu yüzden sorumu yeniliyorum: ‘Ya biz acaba düz duvara konuşarak esenliğimizi nasıl etkiliyoruz?’

Düz duvara konuşmak Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Lubunyalar olarak ekonomik, sosyal ve politik alanlarda oldukça baskı altında olduğumuz bir dönemdeyiz. Hepimiz hayatın her alanında lubunya olduğumuz için şiddet ile karşılaşabiliyoruz. Sosyal medya da sağ olsun yoğun bir günün sonunda içimizi pek açmıyor. Özellikle TERF saldırılarını düşündüğümde büyük bir grubun saçılan nefret ile sürekli olarak mücadele ettiğini görüyorum. Bu tartışmaları ne çok yakından takip ettim ne de anlayabildim. Benim için kendileri transfobik bir grup. Bu kadar.  Bu gruplarla dayanışma ekseninde -feminist olduklarını düşünüp- yakın temaslarımız olduğunu düşündüğümüz ve belki de bu nedenle onları herhangi bir muhafazakar/fobik bir grup gibi ele almadığımız için, sürekli olarak onlarla tartışma haline girip etkileşim veriyoruz. Bu tavrı anlamlı, önemli ve mücadelenin bir parçası olarak görüyorum. Ama aklıma şu soru da geliyor: ‘Ya biz acaba düz duvara konuşarak esenliğimizi nasıl etkiliyoruz?’

Esenliğin ön temel boyutlarından biri olan fiziksel esenlik hem kendi bedenimiz hem de içinde yaşadığımız fiziki koşullardan oluşuyor. Bunlar da bedensel açıdan ableismden özgürleşmiş bir yerde işlevsel ve iletişimde olabildiğimiz bir fizik beden, güvenli bir ev ve güvenli bir biçimde var olabildiğimiz mekanlar gibi kısaca özetlenebilir. Cis-heteronormativenin ve yol arkadaşlarının olmadığı bir durumda bunun beden, güvenli ev ve güvenli alanlar olarak gidebileceğini düşünüyorum. Ancak lubunyalık deneyiminde bu sıralama değişebiliyor.  

Çoğumuzun yaşadığı deneyimleri düşündüğümüzde bedensel açıyı düşünemediğimiz zamanlarda güvenli bir eve dair problemler yaşıyoruz. Kendimizi var edebildiğimiz bir ‘ev’ bulma yolcuğu sona erdiğinde -ki bu da sürekli olarak kaygan bir zeminde olabiliyor- güvenli alanlara doğru açılabiliyoruz. Bu da aslında benim için örgütlenme ve dayanışma pratiklerim ile var olabildiğim alanlar oldu. Çoğu lubunya için de bunun benzerlerimizle/ortaklaştıklarımızla bir araya geldiğimiz, birbirimizi kabul ettiğimiz ve kendimizden çıkarak kolektif bir şekilde ortak mücadele için bulunduğumuz alanlar oluyor. Tüm bu süreçlerden sonra da aslında bedene dönüyor ve kendimizden dışarıya doğru tekrar bir yolculuğa başlayabiliyoruz. Tam da bu noktada feminizm bize güvenli bir varoluş alanı yarattığı için fiziksel esenlik ihtiyaçlarımız ile yakından ilişkili oluyor. Ancak esenliğin diğer boyutlarını da olumsuz etkileyen transfobik grup bizde neye yol açıyor: Güvenli diye düşündüğümüz örgütlenme ve dayanışma ağlarının o kadar da güvenli olmadığını çok net bir biçimde gösterip, varlığımızı reddediyor. Bu yoğun transfobiye karşı mücadelenin önemli olduğunu düşünüyorum ancak güncel ‘tartışmalara’ baktığımda gerçekten karşımızda kendilerine feminist diyen örgütlü bir transfobinin olduğunu görüyorum. Ancak acaba artık bu grubu da kendi esenliğimiz için transfobik bir grup olarak kabul edip kendimizi de yormasak mı?

Özellikle trans çocuklar konusundaki şiddet ve nefreti gördükten sonra bunların düz, içi boş bir nefret duvarı olduğunu bir kez daha gördük. Kendileri acaba rahat yatabiliyorlar mı? Sanmıyorum. Uyumadan önce saçma sapan transfobik argümanlar düşünüp ve kurup, sonra da uyanıp nefret saçtıklarını düşünüyorum. Bu yazıyı yazmadan önce malum gruptan birkaç tweet okudum ve video izledim tekrardan. Yine söylüyorum: Kendilerini kabul etmiyor ve hiçbir şekilde tanımıyorum. Translar vardır ve var olacaklardır. Transfobi karşıtları olarak mücadeleye devam ediyoruz ancak bu mücadele sosyal medya gibi herkesin her konuda konuştuğu (Judith Butler’ın yetersiz bulunması) bir ortamda belki de biraz daha bencil bir yerden kendi iyilik halimizi de düşünmeliyiz. Sürekli olarak bu kişilere cevap vermek, bir şeyler anlatmaya çalışmak oldukça yorucu ve zarar veren bir yüke dönüşebilir.

Hepimizin hayatımızın her alanında ciddi mücadeleler veriyoruz. Bu mücadelede de baya bir enerji harcıyoruz. Acaba bu enerji TERFlere değer mi diyorum. Hayatlarımıza dair verdiğimiz mücadeleyi sosyal medya dışındaki alanlarda devam ettiriyorken bir de burada ekstra efor harcıyor ve saçılan nefretten dolayı doğrudan veya dolaylı zarar görebiliyoruz. Apaçık transfobik olan bu gruptan ne bir değişim/dönüşüm bekliyorum ne de herhangi bir kabul. Bu yüzden sorumu yeniliyorum: ‘Ya biz acaba düz duvara konuşarak esenliğimizi nasıl etkiliyoruz?’

*KaosGL.org Gökkuşağı Forumu’nda yayınlanan yazı ve çizimlerden yazarları ve çizerleri sorumludur. Yazının ya da çizginin KaosGL.org’ta yayınlanmış olması köşe yazılarındaki veya çizimlerdeki görüşlerin KaosGL.org’un görüşlerini yansıttığı anlamına gelmemektedir.

 


Etiketler: yaşam
İstihdam