12/03/2022 | Yazar: Hayat Çelik
“Trans bir kadın olarak bu 8 Mart’ta, hayatın içinden mülkiyet hakkım için bir mücadele verdim” dedim kendime. Bu yıl feminist yürüyüşümü, vergi dairesi ve banka şubeleri arasında yaptım.
E-devlet uygulaması hayatımıza pek çok kolaylık getirmekle birlikte, benim de bizzat deneyimlediğim üzere özellikle e-haciz uygulaması üzerinden mülkiyet hakkımızı doğrudan etkilemektedir. Mülkiyet hakkımın nasıl gasp edildiği ile ilgili yaşadığım deneyimi sizlerle paylaşmadan önce, e-haciz uygulamasının usulüne uygun şekilde yürütülmesi için nelere dikkat edilmesi gerektiğine bakalım.
“Diğer bütün hakların kendisinden türediğinin kabul edilmesi nedeniyle hakların anası olarak nitelendirilen mülkiyet hakkı, temel hak ve özgürlükler arasında özel bir öneme sahiptir.”(1) “E-devlet uygulamalarının en önemlilerinden birisi olan e-haciz aslında, niteliği itibariyle tam bir hacizdir. Sadece sürecin hızlı işleyebilmesi için elektronik ortamda tebligat yapılması imkanı tanınmaktadır. Bu bakımdan e-hacizle ilgili olarak yapılacak uygulamanın mutlaka hukuka uygun olarak gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Haczin çabuk neticelendirilmesi, sürecin hızlı tamamlanması uğruna, hukuk devletinin gereklerine aykırı düşen uygulamalara girişilmemelidir.”(2)
“E-haciz ile ilgili olarak ortaya çıkan sorunlar incelendiğinde, bu sorunların aslında hukuka aykırı uygulamadan kaynaklandığı görülmektedir. Öncelikle borç kesinleşmeli, daha sonra tebligat yapılıp e-haciz uygulamasına geçilmelidir. Ödeme emri tebliğ edilmeden e-haciz uygulamasına girişilmesi mümkün değildir. Hatta ödeme emrinde, borç ödenmediği takdirde e-hacze başvurulacağının belirtilmesi hukuki güvenlik bakımından daha uygun olacaktır. İdare üzerine düşen araştırma görevini yerine getirmeli ve mükellefin hesaplarının tamamına değil, alacağa yetecek miktardaki hesaba e-haciz uygulanmalıdır. İdare, araştırma görevini ihmal etmemelidir. Hukuk devletinin gereklerinden biri hukuki güvenlik ilkesidir. Hiçbir araştırma yapılmadan borç miktarını kat kat aşacak şekilde hesapların tamamına el konulması hukuki güvenlik ilkesine aykırılık teşkil edecektir.”(3)
7 Mart’ı 8 Mart’a bağlayan o gece büyük bir şok yaşadım! Bankadaki mevduat hesabımızdaki paranın yaklaşık 13 bin TL birden azaldığını fark ettim. Pür telaş hemen telefona sarıldım. Hesap bilgilerimin bir başkasının eline geçmiş olabileceği ihtimali ve yıllardır hayatımızdan kısarak, güç bela kenara koyduğumuz bütün birikimi kaybetme korkusuyla hemen bankanın müşteri temsilcisine ulaşmaya çalıştım. Böyle bir kriz anında bile doğrudan bankadan yetkili bir kişiye ulaşamayıp, karşıma çıkan telesekretere ne işlem yapacağımı anlatmanın tuhaf çaresizliği içinde kıvranarak, yetkili bir insana ulaşmaya çalıştım.
Ben panik halindeyim, içimde fırtınalar kopuyor; karşımda ise donuk, duygusuz, robotik bir ses, sınırlı Türkçesiyle beni yönlendirmeye çalışıyordu. En sonunda bankanın müşteri iletişim merkezinden bir insana ulaşmış olmanın tuhaf sevinciyle, hesabımdan yüklü miktarlarda para çekildiğini, yapılan işlemler hakkında bilgimin olmadığını söyledim. Öncelikle şüpheli işlemlerin tekrar etmesini önlemek için hemen hesaba bloke koydurdum.
Hesap hareketlerinden paranın ne zaman ve nasıl çekildiğine dair hiçbir bilgiyi göremediğimden, bu paranın vadeli hesabımdan nasıl ve nereye kaybolduğunu öğrenmek istedim. Müşteri iletişim merkezi hattından görüştüğüm temsilciler, ekranlarında paranın nasıl çekildiğini ve ne zaman çekildiğini göremediklerini söylediler. Müşteri iletişim merkezinden yaptığım görüşmeler neticesinde en sonunda hesaptaki paranın, nasıl ve ne zaman çekildiğini görüp söyleyen bir müşteri temsilcisi çıktı karşıma. Verdiği bilgide, vadeli hesabımdan iki farklı tarihte Yeditepe Vergi Dairesi'ne para aktarıldığı bilgisini edindim.
Aklıma hemen, işsiz kaldığım dönemde son dört taksidini (Toplamda 3.200 TL) ödeyemediğim öğrenim kredisi borcum geldi. Ancak gecikme faiziyle birlikte borcumun 6 bin küsür olduğunu görmüştüm. Oysa devlet borç tutarının iki katını birden, hukuka aykırı bir şekilde hesabımdan almıştı. Daha doğrusu çalmıştı çünkü bu bir nevi hırsızlık!
Ertesi gün, yani 8 Mart Dünya Kadınlar Günü sabahı hemen Fatih’deki Yeditepe Vergi Dairesi'ne gittim. Gecikme faiziyle birlikte toplamda 6 bin küsur öğrenim kredisi borcum olduğunu, ancak vergi dairesi tarafından hesabımdan farklı tarihlerde iki defa, borcumun iki katı para alındığını söyledim. İlk görüştüğüm memur: “Borcunuz 6,431.41 TL imiş, alınmış.Bir problem yok. Sadece 10 TL borcunuz kalmış. Gidip ödeyin, hacizi kaldıralım” dedi. Ben itiraz edip, benden 2 katı fazla para alındığını tekrar edince, kendisinden muhtemelen daha yetkili bir kişiyi göstererek, “Ona gidin danışın!” dedi. Gösterdiği kişiye giderek, mağduriyetimi en baştan anlattım. İlgili memur, kontrol etti ve beni doğruladı. Vergi dairesinde 6 bin küsur emanet paramın olduğunu söyleyip beni muhasebeye yönlendirdi. Muhasebe departmanında çalışan memur, paramı geri alabilmem için, bankadan aktarımların yapıldığını gösteren dekontu temin edip, muhasebeye teslim etmemi istedi.
O gün çok soğuk ve yağışlı bir hava vardı dışarıda. En yakın banka şubesini buluncaya kadar, 1 saate yakın yürüdüm sokaklarda. Banka şubesine ulaştığımda epey yorgun düşmüştüm. Sıra bana gelince, ilgili banka yetkilisine durumu anlattım. Önce belirttiğim şekilde bir işlemi hesap hareketlerinde göremediğini söyledi. Tekrar bakmasını söyledim. Sonra çok şaşırdığını belirterek, “Vadeli hesaptan parayı nasıl almışlar. İlk kez böyle bir durumla karşılaşıyorum” dedi. En sonunda vadeli hesabımdan, 21.02.2022 tarihinde 6,431.41 TL, 28.02.2022 tarihinde 6,436.43 TL olmak üzere iki defa vergi dairesine para aktarımı yapıldığını gördü. Dekontlarını bastı ama yapılan aktarım tutarlarının dekontlara yansımadığını fark ettik. Tüm denemelere rağmen, bankanın sistemi yapılan bu para aktarımına dekont vermiyordu. “Ancak hesap hareketlerinin çıktısını verebiliriz” dedi ve bana hiçbir resmi geçerliliği olmayan basit bir hesap hareketleri çıktısı uzattı. Yürüdüğüm yolu, havanın durumunu ve yaşadığım mağduriyetin çıkmaz bir hal alışını düşününce, bana uzatılan o basit A4 çıktı, karşımdaki banka görevlisinin yaşadığım sıkıntıya ne kadar kayıtsız kaldığının bir belgesiydi. Basit bir çıktıyla beni vergi dairesine göndermek iş bilmezliktir. O nedenle “Yetkili birisiyle konuşmak istiyorum” diye sitem ettim. Çıktıyı uzatıp, “Bunun ne imzası var, ne kaşesi var, hiçbir resmi geçerliliği yok, bari imzala, kaşele öyle ver” dedim. O yolu bir daha bu soğukta yürümek istemiyordum. Çıktıyı bankadaki 2 görevliye imzalatıp, kaşeleyip, imza sirküleri ile birlikte tekrar vergi dairesinin yolunu tuttum.
Vergi dairesine ulaştığımda saat öğleden sonra 15.00’i bulmuştu. Muhasebe departmanındaki memura belgeleri uzattım. Memur: “Bunlar olmaz, dekont getir bize” diye çıktıyı geri verdi. O an, bankayla vergi dairesi arasında yaşanan bu çıkmazın arasında kendimi iyice köşeye sıkışmış hissettim. Vergi dairesi benim olan parayı usulsüz bir şekilde elinde tutuyordu ve benim paramı bana geri vermek için beni bürokrasinin sopasıyla dövüyordu. Kendimi, Aziz Nesin’in “Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz” romanının gerçek hayattaki temsili gibi hissettim. Ülkenin sürüklendiği ekonomik kriz ortamında, uzunca süredir işsiz olan trans bir kadın olarak bu sorun benim için o kadar ağırdı ki! En zoruma giden de, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde yaşadığım bu tatsız durumun, karşımdaki memur bir kadın tarafından “ee o zaman paran bizim olur” deyip, gülüşerek espri malzemesi yapılmasıydı. İçimden: “Şunlardaki konfora bak! Ne dışarıdaki soğuğun, ne de sorunun benim için ne kadar yıkıcı olduğunun farkındalar.” Sonra yüzlerine bakıp, “8 Mart Kadınlar Gününüz kutlu olsun” deyip, sıcacık odalarından soğuk bir yüz ifadesiyle ayrıldım.
Saat öğleden sonra üçü geçmişti. Banka kapanmadan Kadıköy şubesine ulaşmak için yola koyuldum. Kadıköy şubesindeki bankanın müşteri temsilcisine durumu en baştan anlatıp, dekontları talep ettim. Bankanın sistemi, vergi dairesine yapılan para aktarımına dair bir türlü dekont vermiyordu. Oradaki görevliler de, vadeli mevduat hesabından paranın e-haciz yoluyla alımına şaşırmışlardı. İlk kez böyle bir işlemle karşılaşıyorlardı. Öyle ki, bankanın sistemi bile bu işlemi dekonta yansıtamıyordu. Bankanın ilgili üst birimine e-posta atılarak, dekont talebi oluşturdular. Dekontlar oluşturulduğunda bana haber edeceklerini söylediler. Bankadan ayrıldığımda akşam olmuştu ve sabahki kahvaltıyla koşturup durmaktan iyice yorgun düşmüş ve acıkmıştım.
Bozulan psikolojim, sarfettiğim enerji, harcadığım zaman, yol parası, yemek parası… Hepsi, hukuksuz bir şekilde mülkiyet hakkımın gasp edilmesinin sonuçlarıydı. Karnımı doyurduktan sonra eve ulaşmak için up uzun bir yol beni bekliyordu. O an aklıma 8 Mart Feminist Gece Yürüyüşü geldi. Ayaklarım: “Hayır, yürüyemezsin artık” dedi. Ben de “Trans bir kadın olarak bu 8 Mart’ta, hayatın içinden mülkiyet hakkım için bir mücadele verdim” dedim kendime. Bu yıl feminist yürüyüşümü, vergi dairesi ve banka şubeleri arasında yaptım. Kim bilir belki de böyle teselli ediyorumdur kendimi. Kar fırtınaları dinip, devlet daireleri yeniden açıldığında, kaldığı yerden devam edecek benim maceram.
Toplumun en dezavantajlı kimliklerinden birine sahip trans bir kadın olarak, istihdamda ayrımcılığa karşı beni korumayan devlet, mülkiyet hakkımı da teknolojinin imkanlarını kullanarak, hukuk dışı bir şekilde gasp etti. Üstelik hiçbir tebligatta bulunmadan. Öte yandan banka ise, borcum olan tutarın iki katı üstünde yapılan para aktarımına onay verirken, beni hiçbir şekilde bilgilendirip, onayımı almadı.
Şu soruları hep birlikte soralım: Mülkiyet hakkı e-hacizle usulsüzce çiğnenirse, insanlar bankalara artık nasıl güvenip para yatıracak? Birikimleri yastık altında tutmak daha güvenli hale gelirse, bu ülkenin ekonomisi nasıl ayakta kalacak? Ya, e-haciz uygulaması siyasal iktidarın kendisine muhalif kesimleri yıpratma araçlarından biri haline dönüşürse? Yürütme organı, yasama organı gibi hareket edip, kanun tanımıyorsa, can ve mal güvenliğimizi nasıl sağlayacağız? Devlet idaresinin faili olduğu bir davada, adalete erişim ne kadar mümkün? Hukuk yoksa, devletin bir eşkıyadan ne farkı kalır?
*KaosGL.org Gökkuşağı Forumu’nda yayınlanan yazı ve çizimlerden yazarları ve çizerleri sorumludur. Yazının ya da çizginin KaosGL.org’ta yayınlanmış olması köşe yazılarındaki veya çizimlerdeki görüşlerin KaosGL.org’un görüşlerini yansıttığı anlamına gelmemektedir.
Kaynaklar
1- Mülkiyet Hakkının Kapsamı, Sınırlandırma Nedenleri ve Şartları Açısından 1982 Anayasası ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi: Karşılaştırmalı Bir Analiz-1/ Suat ŞİMŞEK
2-Elektronik Haciz Uygulamasının Değerlendirilmesi- Yrd. Doç. Dr. Ümit Süleyman ÜSTÜN
3-Elektronik Haciz Uygulamasının Değerlendirilmesi- Yrd. Doç. Dr. Ümit Süleyman ÜSTÜN
Etiketler: yaşam