12/02/2013 | Yazar: Onur Caymaz

Edip Cansever’in Masa da Masaymış Ha’sı, 12. sınıf Türkçe Edebiyat kitabında bira bölümü kesilmiş olarak bulunmakta...

Edip Cansever’in Masa da Masaymış Ha’sı, 12. sınıf Türkçe Edebiyat kitabında bira bölümü kesilmiş olarak bulunmakta...
Bakalım bir ses, bir seda çıkacak mı edebiyat, yazın dünyamızdan...
 
Zamanında Cansever’in şiirlerindeki bütün içkileri derleyip bir istatistik çalışma yapmıştım; Talim Terbiye Kurulu’na da göndereceğim birazdan.
Bakalım bu kadar içki adını bir arada görmek kendilerine dokunacak mı? 
 
-Kimseler tutamaz benim bu kadehi tuttuğum gibi…-
 
Alkol, Homeros’un bin yıllarla tanımlanan zaman öncesi deyişlerinden Ömer Hayyam’ın rubailerine, Shakespeare’nin şiirsel oyunlarından, sonelerinden, onu tertemiz bir Türkçe ile dilimize kazandıran Can Yücel’in şiirlerine, kendi deyimiyle edebiyatımızın en “kuru” şairlerinden Attila İlhan’dan pop edebiyat diye adlandırabileceğimiz kimi şiir yazıcılarına kadar her kesimden, her kısım edebiyata incecik bir su, hatta rakı damlası gibi sızmıştır.
 
Eski zamanlardaki ikindi vakitleri, güneş rakı burcuna girmeye başlamışken, artık adlarıyla bile bir klasik olmuş meyhanelerde içerek şiir ya da sanat ya da hayat üzerine söyleşen şair imajı, sanayileşen toplumumuzun cehennemi, metropol şehirlerinin sıkıntısı, ağır ekonomik krizler, cinnetin eşiğinde yaşanan bireysel terörler ve bir çok “çağsal” sebepten dolayı artık zamanla yerini yeni alışkanlıklara -hastalıklara- , kişilik, kimlik arayışlarına, yeni edimlere ve bunun sonucu olarak doğan yeni tanımlamalara bıraksa da –paranoya, panik atak, depresyon (hele ki bu aralar çok modayken)- alkolizm de edebiyata ve sanatın başka dallarına bulaşmış insanların (biz konumuz gereği şiir diyeceğiz bu dala) bazılarında hayalgücü kısırlığına bir çözüm, bazılarında bir imaj ve şair oluş gerekliliği, bir kısım mutsuz azınlık şairde de artık yaşamsal bir zorunluluk ve kaçış halini almaktadır.
 
Tanrı Dionysos’un bulup Apollon’a içirdiği şaraptan bu yana, alkol, tütün, afyon ve benzeri ürünler, dini kitaplar her ne kadar içenlere vereceği zarardan dolayı onları yasak kılsa da, keyif verici ve ademoğlunun en büyük gücü olan hayalgücünü arttırıcı olarak tanımlanıyor. Ama kullananlar tarafından. Yazımızda işin içine biraz da her şeyin temeli olan matematiği katarak alkolün gerçekten böyle bir etkisi olup olmadığını çözmeye çalışacağız. Lütfen yazımızı okurken, elinizde herhangi bir alkollü içecek olmasın, biraz sonra okuyacaklarınızın sizi daha da sarhoş etmesini istemeyiz.
 
Bir Fransız yazın adamı “şiir içinde yoksa başka yerde arama” diyor. Evet insan beyni üzerinde gözle görülür etkileri de olsa yazınımızın önemli şair ve yazarlarının neredeyse bir çoğunun alkollüylen yazmadığı bilinir. Ama ne gariptir ki bu kişilerin çoğu alkolizm derecesinde de içmektedir. (Turgut Uyar, Sait Faik Abasıyanık vb.) Demek ki sorun başkadır. Ayıkken ya da sarhoş değilken diyelim, yazı yazdıklarına göre, içmelerindeki amaç yazı yazma gücü kazanmaktan öte/başka bir şeydir.
İyi olmanın bir bedeli/ödülü olarak, yazının hayatında yaşayan şair zaten artık başka bir düzlemdedir. Zamanında Pablo Picasso’nun oturduğu apartman dairesinin alt katında yaşayan çiftin sekiz yaşındaki kız çocuklarının, üstada dili dönmediğinden Tablo Picasso demesini artık en harika şiir olarak tanımlamaktadır o. (Yaşamın kendi şakacı, hüzünlü iç gerçeği yani). Esasında içki bir süre sonra onda, yazı yazma gücünü bir kenara bırakın, yazı yazacağı zamandan çalmaya başlayan bir şey olmuş ya da olacaktır. İçki dünyanın sıkıcı gerçeklerinden kaçıp yaşamın o kendi iç gerçeğine bir dönüştür (insalara, hüzne) / kaçıştır (sevgisizlikten, sıkıntılardan).
Bu duruma verilebilecek en büyük örneklerden biri de İkinci Yeni’nin usta şairi Edip Cansever olabilir. Birazdan nihayet okumaya başlayacağınız metinde, üstadın bütün şiir kitaplarında bahsettiği alkol ve ilgilisi kelimelerin sayılarından yola çıkarak sonuçlar üretmeye çalışacağız.
 
1928’in Ağustos’unda Beyazıt’da doğan Edip Cansever, 1986’da yine İstanbul’da ölür. Ölmeden az önce yazıp kitaplaştıramadığı şiirlerinden birinin adı en iyi dostlarından birinin adı: Turgut Uyar’dır. 1985’te Hürriyet Gösteri dergisinde yayınlanan bu şiirden çıkalım yola:
 
“Dün müydü, yüzyıllar mı geçti, bilmiyorum ki
Bir yaz sonuydu yalnız denizi sıyırıp geçtik
İki tek votka içtik varmadan Aşiyan’a
Konuşmadık hiç, nedense hiç konuşmadık
Az sonra kalkıp gitti o
Kalakaldım ben oracıkta
Kapadım gözlerimi ardından gene birlikte olduk
-Garson! bize iki tek votka daha!…”
Şiirinde yaşamını yazan ve içen bir şairin kelimeleri arasında garsonlar oluyorsa meyhanelerde olacaktır, o meyhanelerden birindeyiz işte.
“Nereye
Turgut’a sormalı iyi bilir o
Elinde limonlu votkası
Ey masalar, ey iskemleler
Edip’in yeri boş mu, köşede, masanın yanı
Değilim ben böyle mahzun…”
 
Masalara iskemlelere seslendiği ve asla hiçbir kadehi yarım bırakmadığı, çok acil bir işi varsa bile ayaküstü hemen bitirerek çıktığı meyhanelerin biri tesadüf ya Ruhi Beyin de devam ettiği bir yer. Cansever’in kahramanlarının hemen hepsinin içkiyle başı hoş zaten (Stephan, Muhassen, Ruhi Bey, Ester, Armenak). Meyhanenin patronu konuşuyor Ruhi Bey için. Konuşsun. Hem de üstadın az önceki şiirde sorusunu hangi masaya sorduğunun cevabını da alırız böylece. Hayatın tüm sorularının cevapları şiirde gizli değil mi zaten.
 
“Şu köşedeki masa onundur
başkası oturmuyorsa gider oturur
şaraptan başka bir şey içmez
bazen şarapla birayı karıştırır
doğrusu sarhoşken hiç görmedim”
Doğruya doğru, içki içmeyi bilen bir şairden bahsediyoruzdur.
Farkındaysanız içki adları çoğalmaya başladı. Ben şimdi tarih sırasına göre Edip Cansever şiirlerinde, kitap kitap alkolden bahsettiği kelimelerin sayısını vereceğim. Bırakalım da burada sayılar girsin devreye.
 
Dirlik Düzenlik (1954)………………..…1
Yerçekimli Karanfil (1957)………….…2
Umutsuzlar Parkı (1958)……………….12
Petrol (1959)…………………………….….13
Nerde Antigone (1961)…………………20
Tragedyalar (1964)……………………….93
Çağrılmayan Yakup (1966)………….….8
Kirli Ağustos (1970)………………….….30
Sonrası Kalır (1974)……………………….7
Ben Ruhi Bey Nasılım (1976)……..….29
Sevda ile Sevgi (1977)………………..….15
Şairin Seyir Defteri (1980)…………….…1
Eylülün Sesiyle (1980-81)…………….….4
Bezik Oynayan Kadınlar (1982)……….31
İlkyaz Şikayetçileri (1984)……………..….9
Oteller Kenti (1985)…………………….…69
 
Doğanın kendine verdiği bu ödülden çıldırıp yitmemeye çalışan şairimizin alkol oranına geçerken önce 1977’de yayınlanan Türkiye Yazılarında yazdığı şu sözleriyle bir tırnak açmak istiyorum:
 
“Yakama hiçbir zaman çiçek takmadım. Ama Çiçek Pasajı’nın bizleri takındığı yeni koparılmış çiçekler gibiydik. 1960’lardaydık (Bu tarih önemli!). Sanki karaciğer sözcüğü sözlüklerde yoktu. İçkiler dostça sokulurdu bize. Panayot’un zehir gibi şarapları bile.
Demiryolları da denizyolları da Balıkpazarı’ndan Asmalımescit’ten , Beyoğlu’nun arka sokaklarından geçerdi.”
 
Yukarıda rakamlardan en büyüğünün karşısındaki tarihe ve kitap adına, bir önceki kitaplarda bahsedilen tarihe ve rakamlara bakalım. Karaciğer sözcüğünün henüz farketmeyen Cansever, 32 yaşının verdiği olgunluk ve coşkuyla, her akşam Çiçek Pasajı’na Pera’ya düşmeye başlamıştır yani. 5 kitaplı ve önemli bir şair, eğilmiş sakin içkiler almaktadır kalabalıktan.
1954 yılında Kapalıçarşı’daki bedesten yanınca 19 yaşında hemen ticaretten kurtulup sonradan adını bile anmak istemeyeceği o ilk kitaba hazırlanan, Tanpınar’ın bunlar güzel ama şiir değil dediği şiirler yazan acemi genç değildir artık.
 
59’larda Petrol’de “Biriyim cesurum var mısın ellerime/Bir başka sabaha kadar içelim”’den başka neredeyse hiç alkollü bir dize kullanmamasına karşın, içkiden en çok bahsettiği, “içkiden ölmek” deyiminin hayatına girdiği ilk kitap olan Tragedyalar’da bakın ne mısralar düşürüyor şair:
 
“Başlar ceplerimizin alkolle işleyen saatleri”
“Ya alkol olmasaydı. Bir uzun bardaklarımız vardı. Herkes birbirinden artardı

Meyhaneler biraz olsun solardı
İmgeler ve bütün çözüm yolları. Bardaklar
Bardaklar, o uzun bardaklar, dişi alkoller yani”
“Bir kurşun olurdu. içkilere dönerdik.
Çünkü başka ne vardı, alkoller bizi yıkardı
Sığ denizler gibiydi alkol, geçerdi üstümüzden”
“Çünkü yalnız o vardı, o alkol biçiminde olmak

Ya alkol olmasaydı”
“Öyle bir buz çağını yaşıyorum da
içkiyle aşıyorum, içkiyle çözüyorum bu cehennemi”
“İçmek şimdi hep birden neyi deneyelim
Neyi
Yalnız kaldık, yalnızlığımız bizim çok büyüdü”
 
Tragedyaların ilk dizelerini şair 63’te Çiçek Pasajında bulmuştur. Oradaki kahramanlar için şöyle diyor:

“Hepsinin az ya da çok hasta tipler oluşu, çökmekte kokuşmakta olan bir düzeni saptamak, sergilemek içindi.”
Düzenle ilgili sıkıntılar, daha önceki kitaplarda da sıkıntıları olması rağmen (Umutsuzlar Parkı gibi) burada artık iyice yoğunlaşır. Öyle ki, 1966’lara kadar en fazla 3 yıl şiir kitabı çıkarmayan şair, 74’lerde şiir kitabı çıkarmadığı zaman dilimini 4 yıl yapar (70-74 arası hiçbir kitabı yoktur). İçkinin burada yoğunlaştığını kendi de farkettiği için midir ki Çağrılmayan Yakup 8 kelimeyle geçer alkolü. Zaten artık iyice içmeye başlamıştır.

Yine sözü ona bırakalım.
 
“Sonra sonra denizler çağırdı beni. Ama çok sonra.

Kirli Ağustos’daki “Otel” şiirini yazdıktan, Çağrılmayan Yakup’u unutmaya başladıktan sonra iki kez güneye indim. ikinci gidişimde Bodrumu gördüm. Doğaya açılma, doğayla ilişki kurma… Döner dönmez Kirli Ağustos’u bitirdim. Her zaman söyledim sanat yaşamdır benim için.

Yıllarca denizlerde dolaştım. Çeşitli balıklar tuttum. Kıyılarda midye çorbaları pişirdik, yaktığımız ateşlerde balıklar kızarttık. Şiirlerimden çıkmaz oldu deniz…”
 
Aynı yazıda bazı ifadelerinde rakı ya da bira kelimelerini kullanmasına karşın, deniz ve doğa ile ilgili kısımlarda bu kelimeleri kullanmaması ve Kirli Ağustos’tan sonraki kitabında (Sonrası Kalır) sadece 7 tane içkiyle ilgili kelime kullanması garip değil mi?
Bunun böyle olduğu, yine aynı derginin (1977 Türkiye Yazıları, Ben Ruhi Bey Nasılım’ın çıkışından bir yıl sonra) bir bölümünden alınan şu sözlerinden de anlaşılır.
 
“Ben şimdi kaç yaşımdayım?. Hayır, hayır! Ben Ruhi Bey Nasıl’ı anlatacak değilim. O kadar yeni ki benim için. Ama biliyorum pasaj eski pasaj değil artık.

Öyleyse ben kaç yaşımdayım

Mavi bira kasalarını üstüste koymuşlar. Saçaklarda kediler kavgalaşıyor. Artık karidesleri pavuryaları boyuyorlar. Boyasınlar. Beyaz peynirle rakı yeter de artar bile. Hem ben çalışırken içkinin damlasını koymam ağzıma. Kapalıçarşı’daki dükkanı satalı iki yıl oldu. Çoğu kez deniz kıyılarında dolaşıyorum. Rumelihisar en çok sevdiğim semtlerden biri. Arada bir oyun yazmak istiyorum canım. Hemen vazgeçiyorum. Şiir varken…”
 
Ben Ruhi Bey Nasılım’da alkol oranı Kirli Ağustos kadar olmuştur.
 
Sonraki dönem anlaşılıyor ki şair daha başka bir şiire yönelecek. Ve denizlerde olacak hep. Beyoğlu’ndan, İstanbul’dan uzakta. Şehrin kirliliğinden uzakta. Niçin hiç çiçek satıcısının geçmediğini efkarla sorduğu Kapalıçarşı’dan uzakta. Hele 77’de Sevda İle Sevgi’de içkiyle ilgili kullandığı kelimeler Ruhi Bey’e göre yarı yarıya azalacak ve 80’de Şairin Seyir Defteri’nde bu kelimeler 1’i geçmeyecektir.
 
Doğduğum yıl çıkan Sevda ile Sevgi’den aldığımız şu dizeler Zaten iyice açıklıyor durumu.
 
“Dönelim
Şu içki çok kötü bir şey değil mi
Sözgelimi bir Antalya’yı öpmenin çok yakınından geçer de ondan mı
Ondan mı
Yani bir papağanda, bir atmacada
Gözyaşı var mı?
Neye benzer içki
Pazarları evinden çıkmayan bir kır terzisine mi?.” Ya da
“Bir de alkollere düşkündük ki, kınanırdık, niye sanki
Çünkü biz bilmez miydik alkol hiçbir zaman kurtuluş değildi
Üstümüzde bir karabasandı yalnızca

Örneğin bir roman güzelse biraz
O roman baştan sona kadar bakımsızdı” Ya da
“Hatırlıyorum da bir arkadaşım vardı benim

Öldü

Önce gözleri boğulmuştu, elleri
Kupkuru dudakları en sonra
Dediler ki, içkiden öldü, yalan!
Sevgisizlikti onu aramızdan çekip çıkaran”
 
Her şey gayet netleşti. Duruma bir göz atalım şimdi
 
1.Yaşamını şiirine sokan şair, şehrin ve düzenin sıkıntılarından Beyoğlu’na kaçtığında, ya da şehrin içinde bir yerlerde kendi içine kapandığında, alkol başlıyor. Alkol şiire sokuluyor. Hüzün alkolü getiriyor iyice.
2.Tüm bunları unutup doğaya denizlere açıldığında, hepsi azalıyor. Şiir dışında.
3.Alkol’ün görüldüğü gibi şairin şiiri üzerinde, alkolle ilgili kelimeler dışında hiçbir etkisi yok. Onun şairlik düzeyini iyi ya da kötü etkilemiyor hiç.
 
82’ye gelindiğinde anlaşıldığı üzere yine şehirdeyiz. Kahramanlarımız bu sefer kadınlar. Bezik oynuyorlar ve rakı içiyorlar. Yukardaki saptamayla belki 84’te bir kez daha güneye iniş var. Son nokta: Oteller Kenti. En çok içkiyle ilgili kelimenin geçtiği ikinci kitap bu. Bayan Sera otelde cin içiyor.
 
Edip Abi kaç yaşındayım diye soruyordu ya 57 yaşındadır artık. Cin içiyordur gene. Mevsimlerden yaz olsa bile o cin içerken kar yağıyordur. Bir çalgı başında nota yapraklarını çeviren biri gibi içiyordur. Yıllar, her zaman yaptıkları gibi geçmişlerdir. 1986’da Edip Cansever sessizce çekilir aramızdan.
 
Şimdi öldükten sonraki güzelliğinde.

Peki içkiyle ilgili kelimeler dedik durduk, neydi bu kelimeler ve kitaplarının tamamında ne kadar kullanıldı. Bir de buna bakalım da, ölülerimizin arkasından, hayatın bize yaptığı küçük şakalarla avunmayı öğrenelim.
İçki……………………..44
Alkol.………………….41
Cin.…..………………..39
İçmek…..………………39
Konyak…..……………..31
Bira………….…………..29
Meyhane………………..22
Şarap……………..……..21
Rakı……………………..19
Kadeh………………..….18
Votka……………………..7
Limonlu Votka………….7
Sarhoş………………..……4
Alkolik…………………….3
Bar…………………..……..3
İçkili………………..………3
Şarapla bira…………..……2
Alkoller……………..……..1
Angostra……………………1
Ayılmak……………….……1
Ayışığı likörü(!)…………..1
Barmen………………..…….1
Durmadan içmek………….1
İçkisiz……………….………1
Kafayı bulmak………….….1
Likör…………………………1
Sert içki……………..………1
Şişe………………….………..1
Tekel birası…………..……..1
Turunç likörü………….……1
Vermut………………..………1
Viski…………………..1

Etiketler: kültür sanat
İstihdam