18/03/2010 | Yazar: Remzi Altunpolat

Toplumu kadın-erkek dikotomisi çerçevesinde kurgulayarak, bir yandan cinsiyete özcü bir anlam atfeden, bu anlamda toplumsal cinsiyet rollerinin yeniden üretimini ve p

Toplumu kadın-erkek dikotomisi çerçevesinde kurgulayarak, bir yandan cinsiyete özcü bir anlam atfeden, bu anlamda toplumsal cinsiyet rollerinin yeniden üretimini ve pekiştirilmesini de sağlayan, diğer yandan heteroseksüelliğin ‘normal’ ve ‘yegâne’ (var)oluş olduğu kabulünden hareketle cinsel pratiklerin salt karşı cinsten kimseler arasında mümkün olabileceğini iddia eden bir iktidar düzeneğinin adıdır heteronormativite.[1] Dolayısıyla heteroseksüel oluş[2] dışındaki cinsel oluşlar norm dışı kabul edilip anormal, sapkın ve patolojik vakıalar olarak kodlanarak norma uymaya zorlanır. Bunun için de ataerkil- heteroseksist düzenin kurumları (okul, hastane, hapishane, kitle iletişim araçları vb.) aracılığıyla rehabilite etme süreçleri olarak adlandırılabilecek bir sosyalizasyona tabi tutulur.[3]
 
Eğitim, söz konusu sosyalizasyon sürecinin en önemli parçasıdır. Emile Durkheim’e göre eğitim, “yetişkin kuşakların, henüz toplumsal yaşam için yeterince olgunlaşmamış olanlar üzerindeki eylemidir ve genç kuşağın, her birimizin içindeki toplumsal varlığı oluşturmayı hedefleyen sosyalizasyonuna dayanır.[4] Bu doğrultuda eğitim süreci ve okul, toplumsal ilişkiler içerisindeki yerleşik ayrımcı ideolojilerin tahkim edilmesini sağlayarak çoğunluğa dâhil olmanın yahut benzemenin erdem olarak sunulması ve onaylanması fonksiyonunu ifa eder.[5] Mairtin Mac an Ghaill, The Making of Men: Masculinities, Sexualities and Schoolingadlı okul içerisinde toplumsal cinsiyet ilişkilerinin sürdürülme yolunu ele alan etnografik çalışmasında, toplumsal cinsiyete ve cinselliğe değinen okul içi tüm tartışmalarda, temelini çekirdek aileden ve geleneksel ilişkilerden alan belirgin biçimde heteroseksüel değerler ve ölçütler öbeğinin bulunduğunu ortaya koymuştur.[6] Eğitim müfredatı, ders materyalleri, kılık-kıyafet düzenlemeleri ve okuldaki ritüeller toplumsal cinsiyet farklılaşmasını belirgin kılarak söz konusu heteroseksüel değerlere dayalı heteronormatif yapının idamesini sağlarlar.[7]
 
Yukarıdaki çerçeve doğrultusunda Türkiye’de eğitim sisteminin tümüyle heteroseksist bir niteliğe sahip olduğu söylenebilir. ‘Makbul vatandaşı’[8] yaratmanın peşinde olan Türk eğitim sistemi, hem yapısı hem de amaçları ve işleyişi bakımından heteroseksüaliteyi norm kabul ederek, diğer bütün cinsel kimlikleri/oluşları vatandaş kurgusunun dışında bırakmıştır. Vatandaşlık eğitiminin küresel yeni zamanlardaki adı olan demokrasi ve insan hakları eğitimi derslerinin Türkiye’deki seyri, hegemonik olanın dışındaki farklı cinsel kimlikleri/oluşları içerecek/kapsayacak biçimde bir yeniden yapılanma izlememiştir. Bir örnek vermek gerekirse; Tevfik Üçbaş’ın Liseler İçin Ders Kitabıalt başlığını taşıyan Demokrasi ve İnsan Haklarıkitabında belli başlı uluslararası insan hakları belgeleri arasında cinsel yönelim ayrımcılığını yasaklayan tek antlaşma olan Avrupa Birliği’nin 1999 tarihli Amsterdam Antlaşması’na yer verilmediği gibi Türkiye’de insan hakları ile doğrudan ya da dolaylı olarak ilgili olan sivil toplum kuruluşları içerisinde hiçbir LGBTT örgütünün adına rastlanmamaktadır. Kitabın “Yönetim ve Yaşam Biçimi Olarak Demokrasi” başlığını taşıyan ikinci ünitesinde, “demokrasi bilincinin toplumsallaşma (sosyalizasyon) sürecinde kazanıldığı … toplumsallaşmanın aile, okul ve sivil toplum örgütlerinde gerçekleşeceği” belirtildikten sonra “demokrasi bilinci önce ailede kazanılır” denilmektedir. Daha sonra, “çocuklar için anne, baba ve kardeş sevgisinin çok önemli olduğu … anne-baba sevgisinden yoksun yetişen çocukların genellikle uyumsuz, hırçın ve sorunlu olduklarının görüldüğü” ifade edildikten sonra konu “günümüzde tüm uygar ülkelerde olduğu gibi Türk toplumunda da yaygın olan aile tipi çekirdek ailedir.” biçiminde bir cümle ile bağlanmaktadır. [9] Görüleceği üzerine yazar, heteroseksüel aile dışında farklı aile ya da birliktelik biçimlerinin olabileceğini aklına bile getir(e)memektedir. Aslında yazar, ulusal habitusu[10] yaratmaya yönelik Türk eğitim sisteminin heteronormatif söylemsel kuruluşunun içinden konuşmaktadır. Örnekleri çoğaltmak mümkün.
 
Sonuçta Türk[11] eğitim sisteminde cinsel kimlik ayrımcılığından bahsedilecekse bunun salt farklı cinsel oluşların açıkça olumsuzlanması üzerinden kavranması mümkün değildir. Bu anlamda verili eğitimin heteronormatif doğasına vurgu yapmayan bir analiz, eğitim sistemi içerisindeki heteroseksist tahakküm ilişkileri ile bağıntılı ayrımcılıkların görünmez kılınmış olduğunun da üzerini atlayacaktır.
 
 


[2] ‘Devenir’, ‘Becoming’. Deleuze ve Guattari’den hareket edersek cinsellik ve cinsiyet, sabitelere hapsedilemeyecek, akışkan, dinamik ve dönüşüm halinde bir ‘oluş’tur.
 
[3] Birol DİNÇEL, “ Cinsiyet İdeolojileri Bağlamında Öteki-lik”, http://www.lambdaistanbul.org/php/main.php?menuID=6&altMenuID=44&icerikID=1039
 
 
[4] Zikreden: Claude ZAİDMAN, “Eğitim ve Sosyalizasyon”, Eleştirel Feminizm Sözlüğü, (haz.) Helena Hirata/Françoise Laborıe/Héléne Le Doaré/Daniéle Senotier, çev: Gülnur Savran, Kanat Kitap, İstanbul, 2009, s. 124.
 
 
[5] Melek GÖREGENLİ, “Gruplararası İlişki İdeolojisi Olarak Homofobi”, Anti-Homofobi Kitabı, Uluslararası Homofobi Karşıtı Buluşma, Kaos GL Yayınları, (haz.) Ali Erol, Ankara, 2009, s. 12.
 
[6] Zikreden: Antony GİDDENS, Sosyoloji, çev: Zeynep Mercan, Ayraç Yayınevi, Ankara, 2005, s. 123.
[7] GİDDENS, a. g. e. , s. 511.; ZAİDMAN, Eleştirel Feminizm Sözlüğü, s. 128.
[8] Füsun ÜSTEL, “Makbul Vatandaş”ın Peşinde, II. Meşrutiyetten Bugüne Vatandaşlık Eğitimi, 4. Baskı,İletişim Yayınları, İstanbul, 2009.
[9] Tevfik ÜÇBAŞ, Demokrasi ve İnsan Hakları, Liseler İçin Ders Kitabı, Fil Yayınevi, İstanbul, 2009, s. 58-59.
[10] ‘Habitus’, içselleştirilmiş eğilimler ve zihinsel tutumlar olarak ifade edilebilir. Pierre Bourdieu’ya göre habitus, pratiği belirleyen bir katı kurallar topluluğundan ziyade, bireylerin stratejiler geliştirmelerini, yeni durumlara ayak uydurmalarını ve yeni pratikler geliştirmelerini mümkün kılan gevşek bir kılavuzlar topluluğudur. Habitus hem toplumsal yapının ürünüdür, hem de toplumsal yapıları yeniden-üreten üretici toplumsal pratikler yapısıdır; o hem özneldir (yorumlama şemalarından oluşur) hem de nesneldir (toplumsal yapının etkisini taşır); hem mikrodur (bireysel ve kişiler arası düzeylerde işler) hem de makrodur (toplumsal yapıların bir ürünü ve üreticidir). Ancak, habitus her zaman ‘alanlar’ ve ‘sermaye’ ile ilişki içinde işler. Güney ÇEĞİN, “Pierre Bourdieu: Pratikleri Mantığı, Habitus ve Alan Teorisi”,
‘Ulusal habitus’ kavramsallaştırmasını ise Norbert Elias’tan aldım.
 
[11] ‘Türk’ eğitim sistemi dememin sebebi, eğitimin Türkiye’de tam da mutasavver bir ‘Türklük’ tanımı üzerinden farklılıkları yok saymış olmasıdır. Bu kurguda eşcinsellik ya da transeksüalite zaten ‘Türklüğe yabancı’ ve ‘milli bünyeye zararlı’ unsurlar olarak kodlanır.


Etiketler: insan hakları, eğitim
nefret