08/04/2010 | Yazar: Kaos GL
Bir dönem Hava İş Genel Başkan Yardımcılığı yapan Eylem Ateş,
Bir dönem Hava İş Genel Başkan Yardımcılığı yapan Eylem Ateş, Türkiye’de en solcu ve en devrimci söylemlere sahip sendika ve yapıların cinsiyetçi olduğunu söylüyor. Sendikalardaki ayrımcılığa ve cinsiyetçiliğe karşı kadınların örgütlenmesi çalışmalarında yer alan Eylem Ateş, cinsel yönelim ve tacizle ilgili sendikaların çok ciddi caydırıcı cezalar getirmesini istiyor.
Eylem Ateş, Havaİş Sendikası’nda bulunduğu süre boyunca Türkiye’nin her yerinde, düzenlenen eylemlere katılarak öncülük etti. Kadınların iş yerlerinde ve mensubu bulundukları sendikalarda maruz kaldıkları cinsel şiddet, taciz ve tecavüz meselelerine ilişkin uzun süreden beri çalışmalarda bulunuyor. Ateş’le hem Havaİş tecrübelerinden, tasfiye edilmelerine ve sendikalardaki cinsel ayrımcılığa ilişkin konuştuk.
‘Kadınlar Cinsiyetçiliği Deşifre Etmiyor’
Sendikalarda ve işyerlerinde yaşanan cinsel ayrımcılık konusunda çalışmalarınız var. Bir kitabın hazırlanmasında önemli bir misyon aldınız. Emek ve özgürlük mücadelesi veren sendikalardaki bu taciz, tecavüz ve ayrımcı gelişmelere ilişkin neler söyleyebilirsiniz?
Ataerkillik kuralarının geçerli olduğu bir ülkede içselleştirilmiş durumda. Daha çok solda görünen, radikal görünen siyasi parti ve sendikalar da durum çok farklı değil. Oradakiler de erkek ve bu eril yapılardan nasibini almış insanlar. Dünya görüşleri, kadına bakış açısını değiştiremiyor maalesef. Dolayısıyla cinsiyetçilik sağda nasıl yaşanıyorsa solda da öyle yaşanıyor.
Yeni bir dünya teehhülünde olanların bunu kadınlara yaşatması daha çarpıcı, daha kabul edilemez. Türkiye’deki sendikalarda çok yoğun yaşanıyor ama özellikle sol sendikalarda şöyle bir sorun var, emek örgütündeyiz, meseleyi büyütmeyelim gibi bir durum var, kol kırılır yen içinde kalır refleksi var kadınlarda. Dolayısıyla bu ayrımcılığı, cinsiyetçiliği deşifre etmek konusunda görünür kılma erkeklerden daha çok korumacı bir yaklaşım var kadınlarda.
Erkekler, kuruma ve karşıdaki insana zarar vermeyi düşünmezken, kadınlar ciddi bir koruma refleksiyle konuyu açığa çıkarmıyor. Ayrımcılığı deşifre etme noktasında erkeklerden daha korumacı bir tavırla yaklaşıyorlar.
Cinsiyetçiliği tartışmak ve mücadele etmek için grup kurduk. Farklı kurumlardan arkadaşlarımızın olduğu bir grup. Bu grubu kurduğumuzda bu durumdan ne kadar çok mağdur olan arkadaşımız olduğunu gördük. Üyelerimiz arasında başka sendika veya üye oldukları sendikadaki arkadaşlarınca taciz ve tecavüze uğrayan arkadaşlar da var. Emek örgütleri bunun önüne neden geçemiyor sorusu, birçok adımı zorunlu kılıyor. Taciz dediğimiz şey bu kadar rahat yapılan bir konuma geldi.
Taciz dediğimiz olayda mağdur kadın da olsa ilk kadının hareketleri ve kıyafetleri sorgulanıyor. Erkekte sorun aranmıyor. Muhtemelen kadının suçlu olacağı savıyla hareket ediliyor. Kadınlarda bunu görünür kılmaktan çekiniyorlar. Kendilerine yapıştırılacak yaftadan korkuyorlar.
‘Sendiklar Tüzüklerinde Değişiklik Yapmalı’
Kurduğunuz bu grup öncelikli olarak ne yapıyor?
Eylem Ateş, Havaİş Sendikası’nda bulunduğu süre boyunca Türkiye’nin her yerinde, düzenlenen eylemlere katılarak öncülük etti. Kadınların iş yerlerinde ve mensubu bulundukları sendikalarda maruz kaldıkları cinsel şiddet, taciz ve tecavüz meselelerine ilişkin uzun süreden beri çalışmalarda bulunuyor. Ateş’le hem Havaİş tecrübelerinden, tasfiye edilmelerine ve sendikalardaki cinsel ayrımcılığa ilişkin konuştuk.
‘Kadınlar Cinsiyetçiliği Deşifre Etmiyor’
Sendikalarda ve işyerlerinde yaşanan cinsel ayrımcılık konusunda çalışmalarınız var. Bir kitabın hazırlanmasında önemli bir misyon aldınız. Emek ve özgürlük mücadelesi veren sendikalardaki bu taciz, tecavüz ve ayrımcı gelişmelere ilişkin neler söyleyebilirsiniz?
Ataerkillik kuralarının geçerli olduğu bir ülkede içselleştirilmiş durumda. Daha çok solda görünen, radikal görünen siyasi parti ve sendikalar da durum çok farklı değil. Oradakiler de erkek ve bu eril yapılardan nasibini almış insanlar. Dünya görüşleri, kadına bakış açısını değiştiremiyor maalesef. Dolayısıyla cinsiyetçilik sağda nasıl yaşanıyorsa solda da öyle yaşanıyor.
Yeni bir dünya teehhülünde olanların bunu kadınlara yaşatması daha çarpıcı, daha kabul edilemez. Türkiye’deki sendikalarda çok yoğun yaşanıyor ama özellikle sol sendikalarda şöyle bir sorun var, emek örgütündeyiz, meseleyi büyütmeyelim gibi bir durum var, kol kırılır yen içinde kalır refleksi var kadınlarda. Dolayısıyla bu ayrımcılığı, cinsiyetçiliği deşifre etmek konusunda görünür kılma erkeklerden daha çok korumacı bir yaklaşım var kadınlarda.
Erkekler, kuruma ve karşıdaki insana zarar vermeyi düşünmezken, kadınlar ciddi bir koruma refleksiyle konuyu açığa çıkarmıyor. Ayrımcılığı deşifre etme noktasında erkeklerden daha korumacı bir tavırla yaklaşıyorlar.
Cinsiyetçiliği tartışmak ve mücadele etmek için grup kurduk. Farklı kurumlardan arkadaşlarımızın olduğu bir grup. Bu grubu kurduğumuzda bu durumdan ne kadar çok mağdur olan arkadaşımız olduğunu gördük. Üyelerimiz arasında başka sendika veya üye oldukları sendikadaki arkadaşlarınca taciz ve tecavüze uğrayan arkadaşlar da var. Emek örgütleri bunun önüne neden geçemiyor sorusu, birçok adımı zorunlu kılıyor. Taciz dediğimiz şey bu kadar rahat yapılan bir konuma geldi.
Taciz dediğimiz olayda mağdur kadın da olsa ilk kadının hareketleri ve kıyafetleri sorgulanıyor. Erkekte sorun aranmıyor. Muhtemelen kadının suçlu olacağı savıyla hareket ediliyor. Kadınlarda bunu görünür kılmaktan çekiniyorlar. Kendilerine yapıştırılacak yaftadan korkuyorlar.
‘Sendiklar Tüzüklerinde Değişiklik Yapmalı’
Kurduğunuz bu grup öncelikli olarak ne yapıyor?
Sendikaların tüzüklerinde yapılması gereken öncelikli değişiklik, bununla ilgili bir madde konulmasıdır. Sendikaların çok ciddi bir tüzüğü yok çünkü. Biz de buna dönük bir çalışma yürütüyoruz. Ben Türkiye’deki bütün sendika ve konfederasyonların tüzüklerini inceledim. Üyelerden üyelere, yöneticilerden üyelere, sendikada istihdam edilen kadınlara yönelik de benzer davranışlar var. Özellikle EğitimSen genel kurul kararlarında son derece olumlu kararlar olmasına rağmen, gelişmeler az. Genel kurullarda konuşulmuş ve orada kalmış. Dolayısıyla hem cinsel yönelim maddesiyle ilgili hem de tacizle ilgili sendikaların çok ciddi caydırıcı cezalar koyması gerekiyor. Üyelikten men edilmesi, üyeliğin askıya alınması gibi maddelerin olması lazım. Bunlar hayata geçmediği sürece, bir kadın olarak, ‘kadınlar çiçektir onları taciz etmeyin’ denmesini samimi bulmuyorum. Bu konuda samimi tavırları olanlar tüzüklerinde değişiklik yapmaları gerekmektedir. Ciddi maddelerin tüzüklere eklenmesi gerekiyor. Sendikalar kanunu değişecek. Bunun değişmesiyle beraber bütün sendikalar tüzük genel kurullarını yapmak zorunda kalacaklar. Gerçekten orada niyetlerini göreceğiz. Dışarıda emekten bahseden, devrimci demokrat görünen ama kendi evinde, eşine, kızına, annesine her türlü şiddeti reva görenlerin samimiyetini göreceğiz.
Bununla ilgili bizim yaptığımız bir çalışma var. Sendikalarda kadınlara karşı ayrımcılığa karşı mücadele platformu olarak. Tüzükleri disiplin cezalarına kadar inceleyerek, nerede ne yapılması gerektiğine dönük çalışmalar yaptık. Buna da emekten yana olan sendikalarla paylaşmak gibi bir düşünce içindeyiz.
Sendika ve konfederasyonlar ile görüştünüz mü?
DİSK ile bir görüşmemiz oldu. DİSK bu konuda son derece pozitif bir yaklaşım gösterdi. Her türlü desteği vermeye hazır olduklarını söylediler.
‘Sol Ve Muhalif Yapıların Yaptırımları Olmalı’
Taciz ve tecavüz olaylarının görünür kılınmasında birçok neden var. Ama sendikalarda tüzükler değişse bile yasalarda birtakım açıklar var. Yasalar da bu anlamda erkek bakış açısını taşıyor. Kanunlar değişmeden tüzüklerin değişmesi ne kadar etkili olacak?
Aslında yeni medeni yasada, özellikle iş kanununda, yeni iş yasasında taciz suç olarak kabul edildi. İş yerinde taciz durumunda, tacize uğrayan kadının tek taraflı iş akdini feshetme hakkı var. Bununla birlikte birtakım değişiklikler var ama hayata geçme konusu tartışılır. Kadınlar tacize uğradığında, bu taciz sistematik bir tacizse, bununla mücadele etmek yerine, bunun görünür kılmasından çekinerek yasalar yerine, farklı iş aramaya koyuluyorlar. Tacizler konusunda bazı değişiklikler var ama yeterli değil tabi. Bu anlamda çok ciddi davların da kazanıldığını biliyoruz. Kadınların iş gücü piyasalarında en çok uğradıkları şey taciz kavramıdır. Yasalar yetersiz ama, kendini solda tanımlayan, muhalif tanımlayan yapıların, kendi yaptırımlarının olması lazım.
Bir kitap hazırladınız. Bu çalışma aşamasında nerelerle görüştünüz, nelerle karşılaştınız?
Çalışmaya başlarken benim taahül ettiğim şey, buna çok rağbet edileceği yönündeydi. Türkiye’de çalışma yapmış tüm gelişmelerden yararlandım. Herkese ulaştım diye bir şey söyleyemem ama birçok kadına, kuruma bilgi verdim ama yeterli desteği alamadım. Bu yüzden de dünyadaki jargonu taradım. Buradaki en ciddi çalışmaların İngiltere’de yayınlandığını gördüm. Önce araştırmaya başladım, hangilerinin Türkiye gerçeğine daha uygun alabileceğine karar vererek, kitapları buraya getirip, çevirilerini yaptırıp yayınladık.
Feminist hareket ve kurumlar neden bu alanda etkili olamıyor? İş yerlerinde sağlam bir feminal birlik söz konusu değil?
Sendikalar feminizmin ruhundan korkuyor. Ayrıca feminizmi küçük görme gibi bir anlayış var. Orada bir muhalefet oluşmasından çekiniyorlar elbette. Bir de Türkiye’de feminizm bir küçük burjuva olgusu olarak algılanıyor. Bu yanlış algıdan dolayı bu hareket gelişemiyor.
NOVAMED’te gördük bunu. O, kadınların kazandığı önemli bir sonuçtu. Antalya ve başka yerlerde eylemler yaptık. Bu kazanılmış durum, oradaki kadınların, feministlerin bir başarısıdır. Sendikalarla güçlü bir bağ kurulmadığı sürece de etkili çözümler gelişemez.
‘Sendikalar Kadınlara Yer Vermiyor’
Avrupa’da durum nasıl, Türkiye ile kıyaslandığında nasıl farklar var?
Avrupa’da da çok farklı değil. Taciz dediğimiz olay, sanayileşmiş, işçi hareketlerinin güçlü olduğu ülkelerde bu kadar ciddi yaşanmıyor. Kadınları koruyan daha koruyucu maddeler var. Türkiye’deki kadar ataerkillik yok demiyorum. Bu dünyanın her yerinde var ama bir parça daha rahat. Orada da kadınların durumu görünür olma konusunda farklı değil. Dünyadaki en önemli sendika ve işçi hareketlerinin yönetimlerine bakın, kadın sayısı çok azdır. Türkiye’ye ait bir sorun değil. Sendikalar en gelişmiş ülkelerde bile kadınlara yer vermiyor. Avrupa’da maalesef durum farklı değil. İsveç biraz bunu çözmüş. Orada kadın doğum yaptığı zaman bir yıla kadar ebeveyn iznini kullanabiliyor. Anne emzirmeyi tamamladıktan sonra kalan izni baba kullanabiliyor. Bu toplumsal cinsiyet ayrımını ortadan kaldırmak için önemli bir adım. Ayrıca da bir ödenek ödeniyor erkeğe bunun için. Ev işleri kadınlar üzerinden geçtiği sürece elbette ki sendikalardaki etkinlikleri de o derece az olacak. Bakım, ev işleri, temizlik durumları kadınların üzerinden kalkmadıkça sorun devam edecek ve ayrımcılık devam edecek.
Sendikalardaki bazı taciz ve ayrımcı durumlar karşısında bazı kadınların da erkeklerle aynı pozisyonda tavır koyması durumu da var?
Evet öyle bir acı gerçek var maalesef. Bunların hepsi öğretilmiş şeyler. Namus kavramı dediğimiz kavram üzerinden yürüyor. Kadınların en büyük eksiği, ‘ben de orada çalışıyorum bana niye yapmadı’ oluyor. Benim iradem dışında bana söylenmiş her şey bir tacizdir. Bunları açığa çıkarmak önemli. Nerede taciz başlar, nerede biter bunları bilmemek de bir sorun. Dünyada tacize uğramamış bir kadın olduğuna inanmıyorum.
Havaİş Cinsiyetçi Bir Sendika
Havaİş’e gelecek olursak; kongre öncesinde bir ekip tasfiye edildi, ve bu grubun Kürt olmalarından ileri gelen bir takım nedenlerle gönderildiğine yönelik tartışmalar vardı? Ayrıca bu sendikada cinsiyet ayrımcılığı da söz konusu oluyor ara ara?
Genel kurul öncesi muhalif bir ekip çıktı. Ben muhalif ekipte yer almadım. Çünkü sendikal yapıyla ilgili gerçekçi bulmadığım taahhütler vardı. Ulusal cepheyle çok temas halinde olmaları da bunun bir gerekçesiydi. Yani doğrudan Kürt oldukları için tasfiye edildiklerini söylemek, tam doğru olmayabilir. Havaİş de birçok sendika gibi cinsiyetçi bir sendika. Tacizi dillendirdiğiniz zaman kötü oluyorsunuz. Siyasi partilerde de oluyor bazen. Taciz konusunu ifade etmek çok kolay olmuyor. İfade ettiğinizde, karşı tarafla işbirliği içinde olduğunuz ifade ediliyor. Türkiye’de daha çok, düşman yaratma ve herkesi oraya yönlendirme gibi bir durum var. Orada yapılan da biraz bu. Yaptığımız bir takım çalışalar onları rahatsız etti. Kadın meselelerinde sadece kendi markalarını parlatacak işlerde görünür olan kadınları seçmek gibi bir tavırları var. Eleştirdiğiniz anda bir şekilde sizi oradan yok ediyorlar. Genel kurula birkaç saat kala tasfiye edildik. Bunların hepsinin hesapları önceden yapılmıştı. Dışarıya verilen imaj, ‘işçi istemiyor’ oldu. Ama gerçek başkaydı.
İşten çıkarılışınızda bu cinsiyetçi ayrıma karşı olan mücadelenizin bir etkisi var mı?
Ben olduğunu düşünüyorum. Henüz resmi yanıt verilmedi. Ama THY özelleştirildikten sonra, iktidarla son derece sıkı ilişkiler içine girdi. İş yerinde örgütleme yeteneği olan, muhalif kimseyle çalışmak istemiyor.
Bölge Kadın Mücadelesi Konusunda İleri
Başka yerlerde eylemlere ve sendikal çalışmalara katıldınız. Büyük kentler ve küçük kentler arasında sendikal alanda ve iş yerlerinde nasıl bir fark var.
Bölge bölge ayırmak lazım. Mesela Batman’da bir işçi eylemine katıldım ve orada şunu anladım: Benim kadınlardan burada öğreneceğim çok şey var dedim. Özellikle kadın mücadelesi konusunda çok ileride bir tablo var. Politik olarak çok yetkin kadınlar vardı. Ben oturup onları dinledim. Bunun tabi yöredeki mücadeleyle ilişkisi var. Bununla beraber kadınların geldiği noktadır. Ege tarafında ya da Akdeniz tarafında kadınların cinsiyetçilikle ilgili yaklaşımları politiklikten uzak. Oradaki durumla doğu ve güneydoğudaki durum arasında bariz bir fark var.
Siyasi partilerin de bu cinsiyetçi ayrıma karşı bir takım adımlar atması önemli. BDP’li belediyelerin toplu sözleşmelerde yaptıkları bazı anlaşmalar var. Nasıl buluyorsunuz?
Toplu sözleşmelere koydukları maddeler son derece ilerici. Ben 8 Mart’ta Diyarbakır’daydım ve çamaşırhaneleri gezdim. Çok önemli bir tecrübe. Kadınların bölge illerinde daha olumlu haklara sahip olduğunu görüyoruz. BDP’nin bu sorunu çözmek için daha samimi davrandığını görüyoruz. İşçilerle yapılan anlaşmalardaki maddelerin de son derece önemli olduğunu düşünüyorum.
Bununla ilgili bizim yaptığımız bir çalışma var. Sendikalarda kadınlara karşı ayrımcılığa karşı mücadele platformu olarak. Tüzükleri disiplin cezalarına kadar inceleyerek, nerede ne yapılması gerektiğine dönük çalışmalar yaptık. Buna da emekten yana olan sendikalarla paylaşmak gibi bir düşünce içindeyiz.
Sendika ve konfederasyonlar ile görüştünüz mü?
DİSK ile bir görüşmemiz oldu. DİSK bu konuda son derece pozitif bir yaklaşım gösterdi. Her türlü desteği vermeye hazır olduklarını söylediler.
‘Sol Ve Muhalif Yapıların Yaptırımları Olmalı’
Taciz ve tecavüz olaylarının görünür kılınmasında birçok neden var. Ama sendikalarda tüzükler değişse bile yasalarda birtakım açıklar var. Yasalar da bu anlamda erkek bakış açısını taşıyor. Kanunlar değişmeden tüzüklerin değişmesi ne kadar etkili olacak?
Aslında yeni medeni yasada, özellikle iş kanununda, yeni iş yasasında taciz suç olarak kabul edildi. İş yerinde taciz durumunda, tacize uğrayan kadının tek taraflı iş akdini feshetme hakkı var. Bununla birlikte birtakım değişiklikler var ama hayata geçme konusu tartışılır. Kadınlar tacize uğradığında, bu taciz sistematik bir tacizse, bununla mücadele etmek yerine, bunun görünür kılmasından çekinerek yasalar yerine, farklı iş aramaya koyuluyorlar. Tacizler konusunda bazı değişiklikler var ama yeterli değil tabi. Bu anlamda çok ciddi davların da kazanıldığını biliyoruz. Kadınların iş gücü piyasalarında en çok uğradıkları şey taciz kavramıdır. Yasalar yetersiz ama, kendini solda tanımlayan, muhalif tanımlayan yapıların, kendi yaptırımlarının olması lazım.
Bir kitap hazırladınız. Bu çalışma aşamasında nerelerle görüştünüz, nelerle karşılaştınız?
Çalışmaya başlarken benim taahül ettiğim şey, buna çok rağbet edileceği yönündeydi. Türkiye’de çalışma yapmış tüm gelişmelerden yararlandım. Herkese ulaştım diye bir şey söyleyemem ama birçok kadına, kuruma bilgi verdim ama yeterli desteği alamadım. Bu yüzden de dünyadaki jargonu taradım. Buradaki en ciddi çalışmaların İngiltere’de yayınlandığını gördüm. Önce araştırmaya başladım, hangilerinin Türkiye gerçeğine daha uygun alabileceğine karar vererek, kitapları buraya getirip, çevirilerini yaptırıp yayınladık.
Feminist hareket ve kurumlar neden bu alanda etkili olamıyor? İş yerlerinde sağlam bir feminal birlik söz konusu değil?
Sendikalar feminizmin ruhundan korkuyor. Ayrıca feminizmi küçük görme gibi bir anlayış var. Orada bir muhalefet oluşmasından çekiniyorlar elbette. Bir de Türkiye’de feminizm bir küçük burjuva olgusu olarak algılanıyor. Bu yanlış algıdan dolayı bu hareket gelişemiyor.
NOVAMED’te gördük bunu. O, kadınların kazandığı önemli bir sonuçtu. Antalya ve başka yerlerde eylemler yaptık. Bu kazanılmış durum, oradaki kadınların, feministlerin bir başarısıdır. Sendikalarla güçlü bir bağ kurulmadığı sürece de etkili çözümler gelişemez.
‘Sendikalar Kadınlara Yer Vermiyor’
Avrupa’da durum nasıl, Türkiye ile kıyaslandığında nasıl farklar var?
Avrupa’da da çok farklı değil. Taciz dediğimiz olay, sanayileşmiş, işçi hareketlerinin güçlü olduğu ülkelerde bu kadar ciddi yaşanmıyor. Kadınları koruyan daha koruyucu maddeler var. Türkiye’deki kadar ataerkillik yok demiyorum. Bu dünyanın her yerinde var ama bir parça daha rahat. Orada da kadınların durumu görünür olma konusunda farklı değil. Dünyadaki en önemli sendika ve işçi hareketlerinin yönetimlerine bakın, kadın sayısı çok azdır. Türkiye’ye ait bir sorun değil. Sendikalar en gelişmiş ülkelerde bile kadınlara yer vermiyor. Avrupa’da maalesef durum farklı değil. İsveç biraz bunu çözmüş. Orada kadın doğum yaptığı zaman bir yıla kadar ebeveyn iznini kullanabiliyor. Anne emzirmeyi tamamladıktan sonra kalan izni baba kullanabiliyor. Bu toplumsal cinsiyet ayrımını ortadan kaldırmak için önemli bir adım. Ayrıca da bir ödenek ödeniyor erkeğe bunun için. Ev işleri kadınlar üzerinden geçtiği sürece elbette ki sendikalardaki etkinlikleri de o derece az olacak. Bakım, ev işleri, temizlik durumları kadınların üzerinden kalkmadıkça sorun devam edecek ve ayrımcılık devam edecek.
Sendikalardaki bazı taciz ve ayrımcı durumlar karşısında bazı kadınların da erkeklerle aynı pozisyonda tavır koyması durumu da var?
Evet öyle bir acı gerçek var maalesef. Bunların hepsi öğretilmiş şeyler. Namus kavramı dediğimiz kavram üzerinden yürüyor. Kadınların en büyük eksiği, ‘ben de orada çalışıyorum bana niye yapmadı’ oluyor. Benim iradem dışında bana söylenmiş her şey bir tacizdir. Bunları açığa çıkarmak önemli. Nerede taciz başlar, nerede biter bunları bilmemek de bir sorun. Dünyada tacize uğramamış bir kadın olduğuna inanmıyorum.
Havaİş Cinsiyetçi Bir Sendika
Havaİş’e gelecek olursak; kongre öncesinde bir ekip tasfiye edildi, ve bu grubun Kürt olmalarından ileri gelen bir takım nedenlerle gönderildiğine yönelik tartışmalar vardı? Ayrıca bu sendikada cinsiyet ayrımcılığı da söz konusu oluyor ara ara?
Genel kurul öncesi muhalif bir ekip çıktı. Ben muhalif ekipte yer almadım. Çünkü sendikal yapıyla ilgili gerçekçi bulmadığım taahhütler vardı. Ulusal cepheyle çok temas halinde olmaları da bunun bir gerekçesiydi. Yani doğrudan Kürt oldukları için tasfiye edildiklerini söylemek, tam doğru olmayabilir. Havaİş de birçok sendika gibi cinsiyetçi bir sendika. Tacizi dillendirdiğiniz zaman kötü oluyorsunuz. Siyasi partilerde de oluyor bazen. Taciz konusunu ifade etmek çok kolay olmuyor. İfade ettiğinizde, karşı tarafla işbirliği içinde olduğunuz ifade ediliyor. Türkiye’de daha çok, düşman yaratma ve herkesi oraya yönlendirme gibi bir durum var. Orada yapılan da biraz bu. Yaptığımız bir takım çalışalar onları rahatsız etti. Kadın meselelerinde sadece kendi markalarını parlatacak işlerde görünür olan kadınları seçmek gibi bir tavırları var. Eleştirdiğiniz anda bir şekilde sizi oradan yok ediyorlar. Genel kurula birkaç saat kala tasfiye edildik. Bunların hepsinin hesapları önceden yapılmıştı. Dışarıya verilen imaj, ‘işçi istemiyor’ oldu. Ama gerçek başkaydı.
İşten çıkarılışınızda bu cinsiyetçi ayrıma karşı olan mücadelenizin bir etkisi var mı?
Ben olduğunu düşünüyorum. Henüz resmi yanıt verilmedi. Ama THY özelleştirildikten sonra, iktidarla son derece sıkı ilişkiler içine girdi. İş yerinde örgütleme yeteneği olan, muhalif kimseyle çalışmak istemiyor.
Bölge Kadın Mücadelesi Konusunda İleri
Başka yerlerde eylemlere ve sendikal çalışmalara katıldınız. Büyük kentler ve küçük kentler arasında sendikal alanda ve iş yerlerinde nasıl bir fark var.
Bölge bölge ayırmak lazım. Mesela Batman’da bir işçi eylemine katıldım ve orada şunu anladım: Benim kadınlardan burada öğreneceğim çok şey var dedim. Özellikle kadın mücadelesi konusunda çok ileride bir tablo var. Politik olarak çok yetkin kadınlar vardı. Ben oturup onları dinledim. Bunun tabi yöredeki mücadeleyle ilişkisi var. Bununla beraber kadınların geldiği noktadır. Ege tarafında ya da Akdeniz tarafında kadınların cinsiyetçilikle ilgili yaklaşımları politiklikten uzak. Oradaki durumla doğu ve güneydoğudaki durum arasında bariz bir fark var.
Siyasi partilerin de bu cinsiyetçi ayrıma karşı bir takım adımlar atması önemli. BDP’li belediyelerin toplu sözleşmelerde yaptıkları bazı anlaşmalar var. Nasıl buluyorsunuz?
Toplu sözleşmelere koydukları maddeler son derece ilerici. Ben 8 Mart’ta Diyarbakır’daydım ve çamaşırhaneleri gezdim. Çok önemli bir tecrübe. Kadınların bölge illerinde daha olumlu haklara sahip olduğunu görüyoruz. BDP’nin bu sorunu çözmek için daha samimi davrandığını görüyoruz. İşçilerle yapılan anlaşmalardaki maddelerin de son derece önemli olduğunu düşünüyorum.
Etiketler: insan hakları, çalışma hayatı