12/02/2020 | Yazar: Can Yaman
Engelliler, siyahlar, Kürtler, kadınlar, eşcinseller, kuirler, HIV+’ler, yaşı 70 üzeri insanlar vardı ve kendi özel yaşamlarında her tür cinsel deneyimi yaşamaya açıktı.
2019’un Kasım ayında görüşmemiz gereken, burcu balık kendi alık lubun arkadaşımla dört ay rötarla görüştük. Mazeretini, doğum günü vs gibi önem arz eden günlerin getirdiği baskıdan uzaklaşmasına bağlıyorum, geriden. Ama nafile, bana Givency özel tasarım kıyafet ya da Bottega Venetta marka çanta almadan kendisini affetmem. Hele Zara’dan aldığı %50 indirimli sezon sonu ürünüyle, asla!
Hal böyleyken onla buluşmak farz oldu. Apar topar hazırlanıp çıktığım evden birkaç kilometre ileride bulunan uluslararası bir fastfood zincirine vardım. Hemen atıştırıp, yola çıkmam gerekiyordu çünkü. Ambleminde altın kemer bulunan firma oluşunu sizden gizleyecek değilim elbet. Firma, rakipleriyle amansız mücadeleye girdiği hamburgerinden çok, patates kızartmasıyla meşhur. Bunu da Amerika’da nasıl bu kadar tutulduğunu anlayamadığım, tam olarak 10 yıl süren Friends dizisinin kahramanı Jennifer Aniston’ın, 2014 yapımı Cake filminden öğrendim.
Kendisi geleneksel girl next door (komşu kızı) havasından sıkılmış olacak ki bu filmi çekmiş. İyi de yapmış çünkü 2018 yapımı Dumplinle çıtayı yükseltmeyi bilmişti. Şu an yeni tv dizisi Moorning Show hakkında konuşmak için daha erken.
Cake filmine geri dönecek olursak, yoğun bel ağrıları çeken beyaz orta sınıf bir kadının ülkede üretimi durmuş olan bir ağrı kesiciyi almak için ülke sınırını aşıp Meksika’ya gidip gelme sürecindeki macerayı anlatıyor. Aslında film sıkıcı gibi görünse de orta yaş bunalımındaki her lubunyanın ve hetero kadının izlemesi gereken bir film. Yapımın en can alıcı sahnelerinden biri, ağrılarına artık dayanamayan kadının, tren rayına boynunu yaslamasıydı. Düşünün çektiği acıyı artık. Kadın inim inim inliyor. Tam bu noktada hayatta en zevk aldığı şeyleri başlıyor sıralamaya. Ve aklına hemen o meşhur altın kemer amblemli firmanın patatesi geliyor. Yaşadığı fiziksel engel bir an kendisine unutulmaz bir deneyim yaşatırken akıllara, bir yapıtın hangi amaç güderek üretildiği geliyor. Mesela Tolstoy’un 19. yy sonlarında yazdığı Anna Karenina’sını okuduğumuzda, romanın ana karakteri olan kadının kendisini tren raylarına atışını dehşetle karşılarken bunu, arada herhangi bir reklam illüzyonuna şahit olmadan takip ediyoruz. Ve inanılmaz yazı üslubu ve işlenişiyle roman, bizim için artık klasikleşmiş bir eser olarak hayatımıza nakşediyor. Kaldı ki Cake filmi de az ödül almış değil. Ama duyguların ticarileştiği noktada, sanat icra etmek, kendinden ödün vermenin kapılarını aralıyor. Bu arada kadın, evine döner dönmez, yanında çalıştırdığı genç erkekle yakınlaşmaktan kaçınmıyor. Sakatlıktan ve acıdan özgürleşmenin tek yolunun, hazdan geçtiğini keşfediyor.
2000’li yılların ikinci on yılındayken ticari güdüden çıkış pek kolay olmuyor. Tabi ben bu düşünce pratiğinin seline kapılırken, ağzıma tıkıştırdığım olağanüstü patates kızartmasını mideme indiriyorum. Tam o sırada benden ücret alan kadın personelin değişikliğini fark ediyor ve birinin elinin sakat olduğunu görüyorum. Geçen iki yüzyıl boyunca bir Anna Karenina çıkaramamış ticari endüstrinin, engelli personel çalıştırma teşebbüsünü takdir ediyorum.
Firmaların, özellikle kurumsal olanlarının engelli personel çalıştırması yeni gelişen bir uygulama değil. Öteki görünmezliğine vurulan her sekte biz LGBT’lerin görünürlüğüyle doğru orantılı olduğu için, her gelişmeyi değerli buluyorum. Sonuçta her iki kitle görünmezlik zırhı altında yaşamaya çalışıyor. Fakat istihdam politikaları çerçevesinde yararlanılan pozitif ayrımcılık kabul görürken aynı hassasiyet sosyal ve özel hayata sızmakta zorlanıyor. En basitinden genç, sağlıklı, engeli olmayan, heteroseksüel ve muhafazakâr değilseniz, cinselliğin sizler için yaşanılası bir gereksinim olmadığı anlayışı hâkimdir. Kimse bir engellinin cinsel hayatı olup olmadığı konusunda yorum yapmak istemez örneğin. Çünkü cinsel açıdan çekiciliği olmadığı düşünülür. Bu da kişilerin, hayatlarında önemli bir yere sahip olan alanın hiçe sayılmasına neden olur.
1996 yapımı Cronenberg yönetmenliğinde çekilen Crash filmi bu ezberi bozan türdendi. Araba kazaları sonucu sakat kalmalara ve yaralanmalara karşı erotik haz duyan bir fetiş grubunun hikâyesini anlatan film, sadece alışılmışlığın ötesini değil, algımızın sınırlarını zorlayan bir duyguyu adlandırmıştı. Acı ve hazzın, görünmeyeni görünür kılmanın ve tüm kuralları yıkmanın geldiği noktayı. Bu kışkırtıcı yapıt ön yargıları delip geçerken ben, engelli bir geyle deneysellikten uzak, gayet romantik bir macera yaşayacaktım.
Kendisiyle yaşadığı sağlık probleminden önce tanıştıysak da rahatsızlığı sonucu engelli olduktan sonra dostluğumuz daha artmıştı. Önceleri kendisine gayet dostane yaklaşırken, bana kendisinin açılmasıyla aklımda kıramadığım tabuların farkına varacaktım. Cinsel deneyimde rahibe statüsünde bir gey olduğum için, bu gibi teşebbüsler benim küçük beynimde muhafazakâr kaçıyordu ve onla olmayı sırf bu yüzden erteliyordum. Ta ki bir gün baş başa kalmaya karar verene dek.
Yaşadığım bu cinsel deneyimimin bana en büyük getirisi güven duygusu olacaktı. Güven, teslimiyeti, teslimiyet arzuyu, arzu da şehveti tetikleyecekti. Hislerimin patolojik bir yanı olduğunu düşünsem de içimdeki meşalenin alevlenmesine engel olamayacaktı. Cinsel enerjiyi diğer duyguları bir araya getiren fanus gibi düşünürsek, yıkıcılığının aksine yapıcı yönünün daha fazla olduğunu fark ederiz. Ama bu, onla birkaç kez olduktan sonra araya mesafe koymamı engel olmadı. Büyük ihtimalle kendi ön yargılarımı hala aşamamanın getirdiği korkaklık buna sebepti.
Edindiğim bu yaşam tecrübesi, aslında LGBT görünürlüğüne yabancı kalan insanların bakış açısını ve onların bu gerçekle yüz yüze kalmaları sonucu yaşadıkları “travmayı” tatmama vesile olacaktı. Çünkü benim ön yargılarımla onların ön yargıları arasında hiçbir fark yoktu. Engelliler, siyahlar, Kürtler, kadınlar, eşcinseller, kuirler, HIV+’ler, yaşı 70 üzeri insanlar vardı ve kendi özel yaşamlarında her tür cinsel deneyimi yaşamaya açıktı. Tıpkı saydığım kitlenin dışında kalanlar gibi.
*KaosGL.org Gökkuşağı Forumu’nda yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. Yazının KaosGL.org’ta yayınlanmış olması köşe yazılarındaki görüşlerin KaosGL.org’un görüşlerini yansıttığı anlamına gelmemektedir.
Etiketler: yaşam, cinsellik