26/01/2011 | Yazar: Emre Korlu

Bir damla su ile boğazımı ıslatmaya çalışıyorum, bekleyin lütfen! Kıçınızı koyacağınız müsait bir yer bulduğunuzda haberim olsun.. Evet! Hazırsanız şimdi başlıyorum.

Bir damla su ile boğazımı ıslatmaya çalışıyorum, bekleyin lütfen! Kıçınızı koyacağınız müsait bir yer bulduğunuzda haberim olsun.. Evet! Hazırsanız şimdi başlıyorum.
 
'Söyleyeceklerim çocukluğumun boktan geçen yıllarını konu almaktadır.'
 
Babamın bir bacağı diğerine göre kısaydı. Sırf bu yüzden ona gereksiz lakaplar takmaya üşenmeyen bir grup sokak serserisine laf yetiştirmeye çalışıyordu. Yaşadığım yere ev diyebilmek için kör olmam gerekirdi bu yüzden size bir ev figürü çizebilmem imkansız. Babam kadar çirkin bir yüze sahip, apartmandan bozma bir yerdi işte... Belki de yaşadığım tımarhanenin tek tanımı bu… Çirkin!
 
Bir abim vardı. Penisiyle bir alıp veremediği olduğunu düşünürdüm. Çünkü beni düzmekten hoşlanırdı.. Belki de hayatı boyunca edindiği veya edineceği tek sevgilisi bendim. Zorunlu olmak zorunda kaldığım bir ilişkiydi bu. Sonradan öğrendim bu duruma ensest denildiğini. Kulağa hoş gelmeyen bir kelime, Ensest!
 
Günler birbirini kovalarken ilkokul sıralarında oturmaktan çok sıkılmış olmalıyım ki eğitim ve öğretim hayatıma son vermek istedim. Eşcinselliğini o yıllarda anlamaya başlamış biri için ani kararlar almak şaşılacak durum değildi; bu yüzden öğretmenim dışında okuldan ayrıldığımı fark eden, bir diğeri hiç olmadı. Eve döndüğümde bu durumu babamla paylaşmam ise tam bir kabustu. Her zaman olan şey olmuş, babam beni diğerine göre kısa olan ayağıyla, tekmelemişti.. Kendini güçlü göstermek için hep bunu yapıyordu.. Yani o bacak aslında babamın kendini tatmin ettiği ikinci penisiydi. İktidar onun ucundaydı ve o bu iktidarı kendince iyi şeyler için kullanıyordu.
 
Beni zevklerine malzeme yapan abim ile babamdan hep nefret ettim. Onlarla yaşamak Tanrı'nın annesizliğin o aptal yalnızlığını yüzüme vurması demekti. Bunu yapan Tanrı'ya her gün dua etmek ise tam bir ahmaklıktı. Bu abimin üzerimde düzme işlemini tamamladıktan sonra sabahın 06:30 'un da kalkıp birkaç arkadaşıyla işlettiği o ahır tarzı kafe’ye geç kalmaması için gömleklerini ve pantolonlarını ütüleme salaklığını göstermeme benziyordu.. Bana yaşattığı onca şeye rağmen ona hala itaat ediyordum.Tanrı herkesi kutsasın...
 
Ne komiktir öyle değil mi? Kendini hep bir yere ait gibi hissedersin. Annem kendini o mezara ait hissetti. Doğduğumda bana ismini veren kilise papazı kaderimi elleriyle çizmek için 'Samuel' olarak etiketlenmemi sağladı. Ben işte o gün; Tanrı duyar diye hep korkarak yaşamak zorunda bırakıldım. Adaletsizlikti bu.
 
Abim Leonard; hep bedenimden ayrılamayacak bir parça gibi yaşadı. Bırakın odaları, balkon; yan apartmanın boşluğuna bakıyor diye orada bile becerdi beni. Babam durumu anladığı halde ses çıkarmadı.Çünkü kısa bacağına köle olabilecek kadınlar getirip, para verme bahanesiyle kandırıp, onların etek altlarına bakma derdindeydi.Aşağılık bir adamdı babam. Aşağılık Tex... Onu hiç affetmedim.
 
Öldüğü günü hatırlıyorum. Ağzının kenarında elleriyle sardığı esrar vardı. O an ne düşüneceğimi bilememiştim. Eğer uyuyorsa ona dokunmuş olmaktan dolayı bana bir gün ev hapsi verebilirdi. Karşısına oturup beklemeyi tercih ettim. Teninin rengini garipsediğimde öldüğüne tanık olmak için geç kaldığımı anladım. Ağladım mı hatırlamıyorum. Ağladıysam bile Leonard ile baş başa kalmak zorunda olduğum için bu durum gerçekleşmiş olabilir.
 
Öyle de oldu.. Leonard'ın hizmetkarı oldum. Bir dönem git dediğinde giden, gel dediğinde gelen evin emektar köpekliğini de yaptım. Onun iğrenç kahkahalarını hiç unutamayacağım. Elinden kurtulduğum o gün de bunu düşünüyordum..O tımarhaneye dair hiçbir şey hatırlamamayı umut ediyordum.
 
Hiçbir şey umulduğu gibi olmuyor. Bir yerden başladıysan yaşamaya '-ki öyle bir tımarhaneden çabucak kurtulmak imkansızdı ' sonu da aynı bitiyor.
 
İşte gördüğünüz gibi şimdi; İngiltere'nin boktan bir akıl hastanesinde sizlere bunları anlatıyorum. Evlerinize döndüğünüzde hemşire odamın ışığını kapatırken ona küfrediyor olacağım. Çünkü sırf bu yüzden okumak istediğim kitaplar hep yarım kalıyor.
 
Nerede kalmıştık. Ha ! Siz evlerinize döndüğünüzde anlattığım her şeyi unutacaksınız. Ben sadece içimi boşaltmış ve rahatlamış olacağım. Leonard'ı düşüneceğim; kaç bıçak darbesiyle öldürüldüğünü, o dakikaları. Evde kanla dolu kaygan zeminde nasıl kayıp yüz üstü kapaklandığımı... Nasıl o cehennemden sokaklara düştüğümü, Kasım ayı soğuğunda bir parkta donmak üzereyken nasıl kurtulduğumu...
  
Siz; umursamayacak ve yarın geldiğinizde beni umursuyor gibi yapacaksınız! Çünkü en iyi yaptığınız iş bu.
 

Etiketler: yaşam
İstihdam