17/12/2012 | Yazar: Gülistan Aydoğdu

12 Eylül’de sistematik olarak yaşanan tecavüzler erkeklerce ‘sır ‘ olarak mezara götürülecek, konuşulmayacak, dava açılmayacak, erkekler yaşadıkları tecavüzle yüzleşemeyecek.

Kaos GL olarak düzenlediğimiz Ayrımclıklara Karşı Sempozyum’un son günü (16 Aralık Pazar) sabahı atölyenin konusu “Cinsel Taciz ve tecavüze uğrayan erkeklerin görünmezliği” idi.
 
İsveç Kristianstand Üniversitesinden Hans Knutagard’ın yürütücülüğünü yaptığı atölye benim için çok zihin açıcı oldu. Tabi ki diğer katılımcılar içinde aynı olduğuna inanıyorum.  Çoğu sosyal hizmet ve psikoloji bölümü öğrencileri, çalışanlarından oluşuyordu.
 
Atölyeye katılan eşcinsel, biseksüel ve trans kadın ve erkeklerin sayısının uzmanlara nazaran az olması üzerine kafa yormamız gerektiğini düşünüyorum. Kadına yönelik cinsel saldırılar feminist hareketin hep gündeminde. Kadına yönelik şiddet alanında çalışan feministlerin konuya bu kadar duyarsız kalmaları ne anlama geliyor?
 
Bazen ben homofobi ve transfobi karşıtı harekete çok mu angaje oldum diye soruyorum kendime. Ancak sorunu toplumsal cinsiyet açısından okuyacaksak, verili cinsiyetçi rolleri, öğrendiklerimizi ne kadar içselleştireceğimizi sorgulayacaksak birbirimize ihtiyacımız olduğu gerçeğini de göz ardı edemeyiz. Bu durumu birbirimize ve öğrendiğimiz cins rollerine ayna tutmak olarak okuyorum ben. Feministler, eşcinsel, biseksüel trans kadınlar bu konuya mı mesafeli yoksa Kaos GL Derneğine mi?
Bunun cevabını bilemiyorum? Yada başka bir seçenek var mı?
 
Aslında kafamdaki sorunun cevabını bulabilmek amacıyla ben bu konuyu çok önemsedim. Şöyle ki dilimize pelesenk ettiğimiz ama bu gün yaşadığımız pek çok toplumsal geri gidişlerin nedeni olarak ta hep telaffuz ettiğimiz 12 Eylül 80 darbesi. Darbe sonrasında yıllarca sürecek olan işkence yöntemi olarak kadın-erkek fark etmeden devletin uyguladığı tecavüzler.
Kadınlar ardan geçen yıllar içerisinde bu tecavüzlerle baş etme yöntemlerini buldular ve konuşmaya, anlatmaya, yazmaya başladılar. Erkekler söz konusu olduğunda ise derin sessizlik hali devam ediyor. Bu konuda birçok erkeğin çeşitli şekillerde jop, şişe, penis kullanılarak tecavüz edildiği biliniyor. Ama kimse çıkıp “ben tecavüze uğradım” demiyor. Tıpkı İsveç'te olduğu gibi, Hans Knutagard’ın anlattığı gibi, tecavüze uğrayan bir erkek tam otuz yıl tecavüzü kimseyle konuşmamış.
 
Aslında erkeklik kurgusu, toplumsal cinsiyetçi roller, orada de geçerli ve tecavüze uğradığını ifade eden erkeklerin çoğunun gey olması da başka bir sorunsalı işaret ediyor.  “İlk internetten bu konuyu araştırmaya başladığımda konuşmak isteyen erkeklerin çoğu daha sonra vazgeçtiler. Bunların çoğunun hetoroseksüel olduğunu düşünüyorum.” diyor Hans Knutagard .
Tecavüze uğrayan erkeklerle ilgili hiçbir kayıta ulaşamadığını söylüyor Knutagard. Başvurular da işe feministlerin yaptığı taciz ve tecavüz başvuru yöntemlerinden faydalandığını söylemesi ise gelişkin olduğunu düşündüğümüz toplumlarda da toplumsal cinsiyet normları açısından fark bulunmadığının göstergesi. 
 
Erkekler tecavüze uğradığını söylediğinde kadınlara gösterilen “anlayış ifadesini doğru kabul etme, tecavüzcüyü suçlama halinin tersine, söz konusu erkekler olduğunda İsveç’te de durumun çok cinsiyetçi ve suçlu yerine mağdurun yargılanma, sorgulanma, dışlanma, (olmasa bile) “eşcinsel” olarak nitelenme olduğunu söylüyor. “Erkek adam tecavüze uğrar mı? Neden direnmedin?” sözleriyle mahkeme de bile sorgulanma nedeni ile yargıya başvuramadıkları görülüyor.
 
Tecavüz konusunda kadınların kendilerini daha iyi savunduklarının da altını çizen Hans Knutagard Tecavüzü de erkek egemen ve toplumsal cinsiyet açısından okumak gerektiğini söyleyerek “ Tecavüz erkek iktidarının yeniden pekiştirilmesi dir. Kadınlar bukonuda sürekli tehdit altında oldukları düşüncesi ile yetiştirildikleri içine. Gece karanlıkta bir parktan geçmek istemezler. Fakat erkeler için durum böyle değildir. Bu nedenle erkeklere tecavüzlerin çoğu ya otel odalarında ya da açık alanlarda gerçekleşir.  Tecavüzlerin çoğunda ise tecavüzcüler heteroseksüeldir. Bir başka ayrıntı ise tecavüz esnasındaki saldırganın sözleri, sesi, tavrıdır. Bu nedenle tecavüze uğrayan şoka girebilir. Donabilir. Kıpırdayamaz, karşı koyamaz hale gelebilir. Erkeklerin tecavüzü açıklayamamasının en büyük nedenlerinden biriside bu şoka girme halidir. Hâlbuki aniden yapılan bu saldırlar da kadın ya da erkek, tüm insanlar için bir tutulma, donma, şok hali yaşanabilir.
 
Başka konu ise Tecavüze uğrayanın kadın- erkek olması fark etmiyor aynı travma yaşanıyor. Yeme içme bozukluğu, ankiseyte, içe kapanma, boş verme, intihar gibi.  Erkek çocuklar da tecavüz algısının gelişmememsi nedeniyle. (Tecavüzün; özellikle de yaşı küçük ve ilk cinsel deneyimi ise)Yaşadığı şiddetin, bedenine, beden bütünlüğüne yapılan saldırının, verilen zararın adını koyamıyor. “
 
Toplumsal olarak iktidarın, erkekliğin, şiddettin, güç’ün yeniden üretilme hali olan tecavüz her yerde, kadın, erkek ayrımı yapmıyor. Fakat kadınlar bunu çok daha rahatça ifade edebilirken. Erkeklerin, erkeklik olgusundan, kaynaklı olarak, tecavüzü bir türlü kabul edip yüzleşmeme, mücadele edememe, açıklayamama hali görülüyor. Burada Toplumsal cinsiyetçi rollerin baskınlığı bir kez daha ortaya çıkıyor.  Toplumda kabul görmüş, tanınmış, ünlü bir erkek çıkıp ta “ben tecavüze uğradım” demediği sürece erkeklerin bu konuyu konuşmayacaklarını görüyoruz. Bu haliyle baktığımızda 12 Eylül’de sistematik olarak yaşanan tecavüzler erkeklerce “sır “ olarak mezara götürülecek, Konuşulmayacak, Dava açılmayacak, Erkekler yaşadıkları tecavüzle yüzleşemeyecek.
 
Erkeklerin bu durumla yüzleşmesi için feministlere ihtiyaçları olduğu gerçeği ortada. Fakat Feministlerin de toplumsal cinsiyetçi rollerle mücadelede eksik olmamaları için eşcinsel, biseksüel ve translarla birlikte yol alması gerekmekte. Çünkü Eşcinseller özgürleşmedikçe biz de özgür olamayacağız. Ataerki denilen yapı hepimiz boğuyor. Genel ahlak hepimizi bağlıyor. Yüzyıllardır egemen olan bu “erkeklik”ten çektik çekmeye de devam edeceğiz, hep birlikte.  

Etiketler: kadın
İstihdam