30/05/2011 | Yazar:
Her tonu ayrı güzel, baharda çiçeklere, gökyüzüne ve gökkuşağına renk veren pembe neden sadece bebek, kız çocuğu, genç kız, yeni doğum yapmış
Her tonu ayrı güzel, baharda çiçeklere, gökyüzüne ve gökkuşağına renk veren pembe neden sadece bebek, kız çocuğu, genç kız, yeni doğum yapmış (loğusa) anne ve yaşlı teyzelerin rengidir bilinmez. Zira tüm bu kategorilere rağmen yine de asla ve asla KADIN rengi değildir pembe. Ev hanımlarının, eşlerin, sevgililerin rengi olsa da pembe kadınlığın derdi değildir! Vaktiyle sevgili Elif Şafak’ın sıklıkla yazılarında bahsi geçen bir çocukluk anısıydı pembenin ve pembeli kadınlıkların maceraları. Madrid’deki çocukluğunda Şafak, sokaklarda yürürken bıyıkları alınmamış dudaklarına pespembe ruj süren yaşlı İspanyol kadınlarına şaşırdığını yazmıştı.
Ankara’nın kasvetinden ve kadınlığın yazılamamış, erkekliğin de elbette yazılı kitaplarından öğrenilen cinsiyet kitapçıklarıyla yüklü bir kültürde pembe kadınların, mavi erkeklerin addedilirdi ki aslında ne pembeye ne maviye sahip çıkamamanın ironisiydi Şafak’ın anlattığı. Şahsi kanaatim ise, son romanı ‘Aşk’ta tozpembe bir kapakla okurları şaşırtan yazarın gelen tepkiler üstüne yayıneviyle birlikte gri kitap yayımlama kararı almasıysa bu ironinin sinizme geçtiği andı! Pembe, kadınla erkeği/Mevlana ile Şemsi buluşturan ya da buluşturması temenni edilen ‘Aşk’ın rengi olarak yer bulamamıştı bıyıklarını almaları gerekmeyen beylerin gözünde.
Pespembe bir mesele
İşte bu ‘cinsiyetli erkeklikten’ muzdarip bil cümle beyefendiyi utanmaktan yerin dibine geçiren, inim inim inleten, kul köle edipte yüz vermeyen aşklarını nasıl sessiz sedasız (yok ve de yok) ya da kara sevda halinde yaşadığını anlatan son öykü kitabıyla Murat Uyarkulak yazıyor erkeklerin ve erkekliğin pembeyle olan derdini. Bilhassa ‘Pembe’ adlı öyküsünde, hayatını pembe renk yüzünden bitiren ve mahpusa düşen bir bıçkın delikanlının pembe renk yüzünden çektiklerini anlatan Uyurkulak’ın ‘pembe’ esprisini onun muhteşem kaleminden -‘Bazuka’da- okumak gerek!
‘Kuş Yuvası’ adlı naif öyküde anlatılan trans aşkın karşısında şapka çıkarmak için de ‘pembe’den muzdaripleri ‘Pembe’yle geçmek şart oluyor. Cinsiyetli erkeklikleri, eşcinsel ve trans aşkları, derviş (‘Derviş’le) öyküleriyle buluşturan Uyurkulak’ın kaleminin muazzamlığına ise fazla söze gerek yok diyerek tekrar şapka çıkar(t)mak gerekir. Sevgili Fethiye Çetin’in ‘Anneannem’ adlı tanıklık anlatısının kahramanı “Çermikli Ermeni kızı Heranuş/Seher”e selam gönderen ‘Kırmızı’ adlı öykü kitapta ayrı bir yer tutuyor. Yazarın Reha Mağden’in anısına kaleme aldığı “Tutkular Kitaplığı” ve “Kurtuluş On İki” adlı öyküleri ise yazmak/yazı/yazarlık üçgeninde kesişiyor.
Ve tabii ki kitabın son öyküsü “Gülsüm”, bütün kitabın ve erkeklik mevzunun can damarına dokunuyor. Cumhuriyetin kadınlık öğretisiyle cinsiyetlendirilen kadınların karşısına dikilen ‘erkekliklerin’ ve ‘erkeklik meselelerinin’ ardında yatan yine hegemonya ve ‘hegemonik erkeklik.’ Nedim Bey’in Nurperi’ye söylediklerinde hem mizah hem de derin bir hüzün saklı:
“Nankör orospular… Seçme seçilme hakkı verdik lan… Seçme seçilme hakkı verdik!”
Etiketler: kültür sanat