24/02/2011 | Yazar: Ozan Gezmiş

Yine ve yeniden başrollerde eski bir yüz: Erman Toroğlu… Aldığı hormonlu domates homofobi ödülleri az gelmiş olacak ki, geçen yıllar içinde homofobisine hi&ccedi

Yine ve yeniden başrollerde eski bir yüz: Erman Toroğlu… Aldığı hormonlu domates homofobi ödülleri az gelmiş olacak ki, geçen yıllar içinde homofobisine hiç zeval gelmediğini Elton John’un evsahipliğinde Aids’li çocuklar yararına yapılacak gece için çağrıldığını öğrendikten sonra medyaya yaptığı açıklamalarla bir kez daha anlamış olduk.

Hormonlu tavukların eşcinsellik sebebi olduğundan, eşcinsellerin hakem olamayacağına kadar öncü(!) homofobik cümlelere adını yazdırmış bu şahs-ı muhterem Can Dündar’ın canlı yayında konuğu oldu. Yurt dışına davet edilmiş olmanın heyecanı ama biraz da yanlış anlaşılma korkusu içinde sık sık “Aids’li çocuklar için şiir okudum, ondan çağırdılar. Başka sebebi yok” açıklamaları yaparken “eşcinsel” kelimesini dahi kullanmamak için sarf ettiği çaba takdire şayandı. Ancak Lambdaistanbul gönüllüsü bir arkadaşımızın canlı yayına katılıp önceki sözlerini hatırlatması üzerine azarlayan bir üslupla çıkışması ve saçmalaması ise ayrı bir hezeyandı. Elton John’un sanki eşcinsel olduğu için meşhur olduğunu iddia edenler varmış gibi “Elton John, sir lakaplı biri. O, bugünlere müziğiyle geldi, eşcinsel olduğu için değil” gibi gereksiz bir açıklamayı yapma ihtiyacı duydu ve ekledi “ama benim görüşüm; erkek erkek gibi olmalı, kadın kadın gibi…”

Bizimki gibi herkesin kolay “ünlü” olabildiği, hatta tartışma programlarında herkesin rahatlıkla uzman konuk olabildiği gelişememe sancıları çeken ülkelerde bu tür polemikleri sıkça görmek mümkün. Ortada üzerinde uzlaşılan akılcı ve bilimsel bir zeminin olmaması, her türlü konunun sanki ilk defa konuşuluyormuşçasına tartışılması ve böyle devam eden gel-git’ler, hepsi artık görmeye, dinlemeye çok alıştığımız durumlar…
 
Heteroseksizm 101: “Erkek gibi erkekler ve kadın gibi kadınlar”
Tartışma zeminin belli olmadığı bir durumda neyi, nasıl konuşursunuz? Üniversitedeki bir hocayı hayal edin; sınıfa giriyor ve karşısında kimsenin birbirini dinlemediği ve dersi konusunda bilimsel olarak hiçbir noktada uzlaşmayan bir sınıf dolusu öğrenci görüyor. Hiç biri dersi bilen birisinden dinleme ya da araştırma gayretinde değil; çünkü herkes en doğru ve yeterli bilgiye sahip olduğu kanısında ve bu nedenle de kavga dövüş dersi dinlemeden sınıfı terk ediyorlar. Türkiye’de tıpkı bu sınıf örneğinde olduğu gibi yıllardır bolca tartışmalarla ve bir o kadarda “manşet”i meşgul eden kavgalarla, polemiklerle yerinde sayıyor. İlk sınıfta alınan “heteroseksizm 101” dersi ise akıllardan hiç çıkmıyor. Adem ve Havva’dan beri gelen bu “gerçeği” ezbere her yerde haykırıyoruz: “Erkek erkek gibi olmalı, kadın kadın gibi”
 
Toplumsal cinsiyet’in inşası heteroseksizmle başlıyor. Ezme, ezilme ilişkileri kimliklere ait olan katı inançlarımızla birlikte her gün ve yeniden bir dizi kuralla oynanıyor. Bu oyunda oyun dışı kalanlara gösterilen kırmızı kart ise genelde “ölüm” oluyor…
 
Yine de ümitli olmakta fayda var. Her şeye rağmen elbette bu oyunu bozabiliriz. Malum kuralları koyanda aslında bizleriz…   


Etiketler: medya
nefret