17/05/2009 | Yazar: KAOS GL

Ali Bulaç, bir süredir ‘eşcinsellik’ konusundaki ‘tutucu’ çıkışlarıyla dikkat çekiyor. Önce Afganistan’da toplu katliam yapan ABD askerlerinin çoğunun eşcinsel olduğu tezini ortaya attı.

Ali Bulaç, bir süredir ‘eşcinsellik’ konusundaki ‘tutucu’ çıkışlarıyla dikkat çekiyor. Önce Afganistan’da toplu katliam yapan ABD askerlerinin çoğunun eşcinsel olduğu tezini ortaya attı. Hangi bilgiye dayanıyordu, öğrenemedik. Önceki gün de CNN Türk’te Reha Muhtar’ın programında ilginç bir ‘düşünce özgürlüğü’ iddiasıyla, eşcinsellik konusunda geleneksel tutucu yargılarını sürdürdü.

Bulaç, ‘Onların eşcinsel olma hakları varsa, benim de onların tercihlerini eleştirme hakkım vardır’ dedi. Çok masum ve bir hak savunması gibi gözüken bu sözleri duyunca, eşcinsel olduğu ortaya çıkan hakemin başına gelenleri hatırladım.

Eşcinsellerin kendi kimlikleriyle toplum içinde yaşayabilmeleri, temel insan hakları mücadelesinden birisi. Totaliter, otoriter ülkelerde eşcinsellere yaşama hakkı yok gibidir. Hapse atılırlar, işkence görürler, idam edilirler, her türlü eziyetle yüz yüze gelirler.

Eşcinsel düşmanlığı, dünyada çok yaygındır. Bu düşmanlık eşcinsellere hayatı zehir eder. Son yıllarda gelişmiş Batı ülkelerinde en temel insan hakları mücadelesinden birisi eşcinsellere yönelik toplumsal ve kamusal baskıyı ortadan kaldırmak mücadelesidir. Bu alanda belli bir ilerleme sağlandığı da inkâr edilemez.

***
Türkiye’de soldaki ve sağdaki ‘tutucu’ kesimlerin davranışlarına baktığımızda eşcinsellere düşmanlık konusunda tam bir mutabakat içinde olduklarını söyleyebiliriz.. Homofobi, yani eşcinselliğe düşmanlık Türkiye’deki gericiliğin temel özelliklerinden birisidir diyebiliriz. Bu gericilik, muhafazakâr kesimde de yaygın, sol kesimlerde de.

Eşcinselleri ‘hasta’ ‘toplum dışına itilmesi gereken yaratıklar’ olarak gören bu ilkel düşence, aynı zamanda ilginç bir paradoksu da içinde barındırır. Futbol sahalarında ‘ib.. hakem’ diye bağıran fanatik maço seyirci, o maçtan çıkıp bir eşcinsel sanatçının konserine gidip orada da coşabilir, kendinden geçebilir. Eşcinsellik bir yandan aşağılanır ve dışlanırken, bir yandan da eşcinsel sanatçılarımız toplumun baş tacı edilir.

Eşcinsellik, ülkemizde yasak gibidir, asıl olarak da tabudur. Eşcinseller kendilerini cinsel tercihleri konusunda gizlemek gereğini duyarlar. Çünkü bu tercihleri ortaya çıktığında dışlanmaktan, mesleki olarak itilip kakılmaktan çekinirler. Bu nedenle ikiyüzlü bir dünyada yaşamak zorunda kalırlar. Tabii bu ikiyüzlülük yalnız onların sorunu değildir, eşcinsel olmayanların da sorunudur.

Böyle bir ülkede Ali Bulaç’ın kalkıp ‘Benim de onları eleştirme hakkım var’ sözleri çok da masum bir özgürlük ifadesi olarak kabul edilemez. Eşcinselleri ‘eleştirme hakkı’ bu toplumda ne anlama gelir ve nasıl bir sonuç verebilir, az çok tahmin edebiliriz. Bu anlayışla zaten baskı altında tutulan, kimliklerini gizlemek zorunda kalan insanları bir kez daha baskı altına alacak bir yeni akım yaratmış olursunuz.

Modacı Cemil İpekçi, iddialarının yol açacağı sonuçlar konusunda Bulaç’ı uyardı. İpekçi özetle, ‘Eşcinseller üzerinde olağanüstü baskılar varken, ‘ben de onları eleştiririm’ demek çok masum değildir, bu baskıyı artırır, eşcinsellere yönelik zaten yoğun olan saldırganlığı kışkırtıcı bir etki yapar’ dedi.

Ali Bulaç’ın ‘eleştiririm’ sözlerini başka alanlara uyguladığımızda ne kadar akıldışı olduğunu görebiliriz: ‘Birisi ben Kürtüm diyebilir, birisi ben Hıristiyanım diyebilir, bunlar onun hakkıysa ben de onları Kürt ve Hıristiyan oldukları için eleştirebilirim’ diyebilirsiniz.

Eşcinsellik bir kimliktir. Sizin kimliğiniz ondan farklı olabilir. Nitekim dünyada heteroseksüeller, homoseksüellerden fazladır. Ancak eşcinseller baskı altındadır ve bu nedenle insanların ne kadarının eşcinsel olduğunu bilmek mümkün değildir.

***
Bugün ‘Homofobiye Karşı İnisiyatif Günü’. Türkiye’de bir haftadır sürdürülen ‘Homofobi Karşıtı Buluşma’ etkinliklerinin bir bölümüne katılmak amacıyla Ankara’dayım. Bugün ‘Homofobi Karşıtı’ bir de yürüyüş var Ankara’da. Göstericiler saat 13.00’te Sıhhiye’de buluşuyor. Ülkemizin en ‘öteki’si olarak yaşamak zorunda kalan eşcinsellere yönelik baskılara karşı çıkmanın bir insan hakları görevi olduğu inancındayım. Eşcinsellere düşmanlıkla demokrasi karşıtlığı arasında ciddi bir paralellik görüyorum.

Bir ülke ne kadar demokratikse eşcinseller de o ülkede görece daha rahat yaşayabiliyorlar. Türkiye’de de son yıllarda bu konuda bir ilerleme olduğunu söyleyebiliriz. Tabii henüz işin başında olunduğunu unutmamalı.

Yasal alanda yapılacak çok şey olduğu gibi, toplumsal alanda daha çok şeyler yapılabileceği de bir ayrı gerçek...

Ali Bulaç’ın temsil ettiği ortalama ‘tutuculuk’ anlayışı, eşcinseller açısından bir tehdit olarak anlam kazanıyor. 


Etiketler: medya
İstihdam