15/06/2003 | Yazar: Ali Erol

‘Hayatın bir gerçeği, mevcut partilerin "pembe" oylar için şaklabanlıklar yapacağı günler de gelecektir. Açıktır ki bu ülkenin lezbiyen ve gey vatandaşları kendilerininin ne zaman "hazır" olduğunu hissederlerse partiler de duruma göre icabına bakacaklardır. Tabii ki Türkiyeli lezbiyen ve geylerin fethedeceği bir iktidar bulunmuyor; onun için sıra kendilerine gelene kadar, toplumsal özgürleşme mücadelelerini herkes için eşitlik ve adalet talebiyle geliştirmek ve yaymak gibi bir seçenekleri de bulunuyor.’

“Hayatın bir gerçeği, mevcut partilerin "pembe" oylar için şaklabanlıklar yapacağı günler de gelecektir. Açıktır ki bu ülkenin lezbiyen ve gey vatandaşları kendilerininin ne zaman "hazır" olduğunu hissederlerse partiler de duruma göre icabına bakacaklardır. Tabii ki Türkiyeli lezbiyen ve geylerin fethedeceği bir iktidar bulunmuyor; onun için sıra kendilerine gelene kadar, toplumsal özgürleşme mücadelelerini herkes için eşitlik ve adalet talebiyle geliştirmek ve yaymak gibi bir seçenekleri de bulunuyor.”

80'lerin ikinci yarısından itibaren Türkiye toplumunda da görünür olmaya başlayan eşcinseller, eşcinselliğin salt cinsel edimden ibaret olmayıp aynı zamanda toplumsal bir kimliği şekillendiren bir hayat tarzı olduğunun da haberini veriyordu.

90'ların ilk yarısına doğru Eşcinsel Kurtuluş Hareketi'nin Kuzey Amerika ve Batı Avrupa'da ortaya çıkış pratiklerini hatırlatan bir şekilde Türkiyeli eşcinseller, sözcüye ve aracıya gerek duymadan kendi sorunlarına sahip çıkarak ve birbirleriyle paylaşarak, başta Ankara ve İstanbul'da lezbiyen ve gey grupları oluşturmaya başladılar. Bununla birlikte, fazla değil, daha on yıl öncesine kadar eşcinsellerin çoğu, özgürlük ve mücadele gündeme geldiğinde, bu konudaki düşüncelerini kabaca iki yaklaşımla ortaya koyarlardı. Bir kesim, "eşcinsel" kimlikle ortaya çıkmanın intihar olacağını, mücadeleye başlamak için toplumun henüz hazır olmadığını ileri sürerdi. Diğer bir kesim ise mücadelenin tamamen anlamsız olduğunu, Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne girmesini beklemek gerektiğini savunurdu. Bugün böyle düşünenler hâlâ çoğunlukta olsa da Ankara'da (Baharankara) ve İstanbul'da (Güztanbul) gerçekleştirilen "Türkiyeli Lezbiyen ve Geylerin Buluşması" ile 1 Mayıs meydanlarındaki pembe pankart ve gökkuşağı bayrakları, geçen süreçte açıktır ki başka türlü düşünen lezbiyen ve geylerin geldikleri aşamayı gösteriyor.

Yaklaşık sekiz-dokuz yıl önce önlerinde yerli hiçbir tecrübe olmadığı halde çoğunluğu üniversite öğrencisi ve genç işçilerden oluşan lezbiyen ve geyler metropollerde birbirlerini bularak KAOS GL ve Lambdaistanbul gibi gruplarda bir araya gelmeye başlamışlardı. Her iki grup da başlangıçta genç eşcinsellerin kendileri ile barışmaları yönünde terapi işlevi gören düzenli açık toplantılar gerçekleştirdiler. Feministlerin bilinç yükseltme olarak adlandırdığı söz konusu toplantılardan "Buluşma"ya ve 1 Mayıs meydanlarına evrilen süreçte, bugün adını rahatlıkla koyabileceğimiz bir özgürlük hareketi ortaya çıktı. Şüphesiz ki özgürlük hareketinin katedeceği daha çok yol olsa da en azından bir özgüven yakalandı ve mücadeleyi seçen lezbiyen ve geyler arasında geçmişten gelen önyargıların beslediği kaygı ve korkular en aza indi. KAOS GL ve Lambdaistanbul gruplarının gey ve lezbiyen realitesinin tanınması ve özgürleşmek için deneye yanıla yapıp ettikleri, kapalı ve uzak duran eşcinselleri de etkiledi. Batı'ya kapağı atmaya çalışan metropol eşcinselleri Türkiye'de de bir şeyler yapılabileceğini gördüler. Aynı şekilde Ankara ve İstanbul gibi metropollerdeki çalışmalar, küçük şehirlerdeki eşcinsellere cesaret ve motivasyon sağladı. Türkiye toplumunun tüm ikiyüzlülüğüne rağmen görüldü ki eşcinsel mücadele kıyametin kopmasına yol açmıyor. Çeşitli baskı ve olanaksızlıklara rağmen düzenli bir derginin çıkıyor olması, sosyal demokrat bir belediyenin tüm engelleme girişimlerine rağmen gey ve lezbiyen kültür merkezinin iki yıldır açık olması, insanların kafasında, metropollere gitmeden yaşadıkları bölgelerde eşcinsel mücadeleyi yaratabilecekleri fikrini doğurdu.

Yüzde 99'umuz tek tip değil

Eşcinseller adına politika için ilk çıkışlar, yeşil hareket olmadan "yeşil" partilerin kurulmasında olduğu gibi egemen ideolojik formasyondan beslenmekte sakınca görmedi. Allı yeşilli morlu geldiği sanılan radikal çıkışlar başlangıçta ne kadar doğru noktaların altını çizse de onca dillendirilen radikalliğe rağmen egemen siyaset yapma pratiğinin dışında kendini var edemedi. Aracı zihniyet, birileri adına siyaset yapma sözcülüğü ile mevcut ilişkiler ağında kendine yer aradı. Bulamadı... "Radikal", "Demokrat", "Yeşil" bir girişimden oluşmaya çalışmış olan "parti" çoktan unutulmuş oldu.

Diğer bir çıkış ise bugün kimsenin hatırlamayabileceği, tamamen ve daha baştan kendini sansasyonel magazinel bir zeminde ortaya koyan güllü "öp" parti girişimi sadece bir "gullüm"den ibaret kaldı.

Eşcinseller adına "parti" girişimlerinin yanı sıra yerelden ve doğrudan örgütlenmeler olarak şekillenen gey ve lezbiyen grupları, farklı bir eşcinsel politika yapma tarzını bilerek ya da bilmeyerek son on yıldır yaratmaya çalıştılar. "Politika" kelimesini duyduğu an o mekânı terk eden eşcinseller, son on yılda bedenine, aşkına ve kimliğine sahip çıkmanın da bir politika olduğunu öğrendi. Toplumun her kesiminden çıkan eşcinsellerin çeşitliliği, eşcinselliğin toplumsal kuruluşunu ve eşcinsel politikasını da doğal olarak çeşitlendirecektir. Eşcinsellerin toplumsal görünürlüğü ile sahte bütünün parçalanması, yüzde doksan dokuzun tek tipten ibaret olmadığı gerçeğini geri dönülmez bir şekilde ortaya koydu.

Tüm bu gelişmeler bir yana, Meclis'te eşcinselliği bir küfür olarak telaffuz eden mevcut partiler, eşcinsel realitesini, günlük politik çıkar için olsun anmaya tenezzül etmiyor. Beri yanda ise artık politika korkusunu geride bırakan eşcinsellerin de mevcut partilerle bağlantı kurmak için özel bir çaba harcadıkları göze çarpmıyor. Tüm partilerden bağımsız bir konumdan hareket ederek partilerin homofobilerini sorgulamaları yönündeki çalışmaların da henüz doğrudan etkileşimden uzak olduğu görülüyor. Mevcut partilerin lezbiyen ve gey vatandaşlara yönelik yaklaşımları "gizli kaldıkça bizim için sorun değil"den, "onlar da bizim bir rengimiz" türünden, kamera önünde bir rezillik çıkmasın diye durumu idare etme arasında salınıyor.

Hayatın bir gerçeği, mevcut partilerin "pembe" oylar için şaklabanlıklar yapacağı günler de gelecektir. Açıktır ki bu ülkenin lezbiyen ve gey vatandaşları kendilerininin ne zaman "hazır" olduğunu hissederlerse partiler de duruma göre icabına bakacaklardır. Tabii ki Türkiyeli lezbiyen ve geylerin fethedeceği bir iktidar bulunmuyor; onun için sıra kendilerine gelene kadar, toplumsal özgürleşme mücadelelerini herkes için eşitlik ve adalet talebiyle geliştirmek ve yaymak gibi bir seçenekleri de bulunuyor.

Kaynak: Radikal İki, 27 Ekim 2002


Etiketler: yaşam
nefret