12/04/2010 | Yazar: Evren Asena

Hilal Kaplan’ın 3 Nisan tarihinde Her taraf sayfasında yayımlanan [[http://www.taraf.com.tr/haber/48284.htm|İslam ve eşcinsellik meselesi]] başlıklı yazısı, yazarın liberal camiaya eşcinsel

Hilal Kaplan’ın 3 Nisan tarihinde Her taraf sayfasında yayımlanan [[http://www.taraf.com.tr/haber/48284.htm|İslam ve eşcinsellik meselesi]] başlıklı yazısı, yazarın liberal camiaya eşcinsellik üzerinden ‘balans ayarı’ verme girişimi olarak görülebilir. Kaplan, yazısında görünüşte her iki kesimin, yani Müslümanların ve liberallerin eşcinselliğe yaklaşımlarını eleştirmektedir. Müslümanlara yönelik eleştiri belirgin biçimde mutedildir. Burada temel iddia, eşcinselliğin hastalık olarak görülmesinin değil; günah olarak görülmesinin İslami söyleme daha uygun düştüğüdür. Kaplan’ın önerdiği türden bir kelime değişikliğinin eşcinsellerin gündelik pratiğinde ne gibi değişikliklere yol açacağı meçhuldür. Ancak, devasa değişikliklere neden olamayacağı, yazarın “Müslümanların bu gibi dürtülere yol açabilecek yolların söylemsel ve fiili olarak kapalı olması için mücadele ettiklerini” onaylayarak dile getirmesinden anlaşılmaktadır. Kaplan bir de, eşcinsellerin ‘zulüm’ görmesine içerlemektedir.
 
Liberallere yönelik eleştiri çok daha hoyrattır. Liberaller Müslümanların eşcinsellik konusunda söz almasına müsamaha göstermemekle eleştirilmektedir. Kaplan’a göre eşcinselliğin sapkınlık olduğunun Müslümanların kitabında yeri vardır. Kimse de Müslümanlardan eşcinsellerin özgürlüğünü savunmak adına Allah’a isyan etmelerini beklememelidir. Kaplan eşcinsellere (kendi kelimeleriyle) adeta şunları demektedir: Zulüm görmenize karşıyım, ancak fıtrata aykırı dürtüleriniz yüzünden, vatandaşlık hakkı diye talep ettiğiniz ve eşcinselliğin meşruiyet kazanmasına sebep olacak girişimlerinizin de karşısındayım. Kendisinin, en hafif deyimle ‘tuhaf’ çelişkisinin farkına varmasının ne kadar zaman alabileceğini elbette kimse bilemez.
 
Eşcinseller acınası kişiler değil
Kaplan’ın iddiaları, itinalı bir ayıklama pahasına böyle özetlenebilir. Yazının doğrudan kendisine müracaat edecek okuruysa zorlu bir uğraş beklemektedir. Bir kere, eşcinselleri merhamet edilesi zavallılar olarak gören bir tavır bütün yazıya boylu boyunca sinmiştir.

Kaplan, eşcinselleri eteğini çekiştiren haylaz çocuklarmışçasına muamele etmekte; çocuğunu döven yoksul- Müslüman komşusuna kızıp, sıra liberal-zengin komşuya gelince çocukların çok da şımartılmaması gerektiğini nasihat edercesine, komşularının, yani liberal ve Müslümanların, “eşcinsellik mesele”sine yaklaşımlarına ayar vermeye, ikisinin arasında orta yolu bulmaya çalışmaktadır. Yazısının sonlarına doğru orta yolu bulmaktan umudunu kesmekte ve insanlar ya da insan gruplarının düşünceleri arasında “uzlaştırılamaz farklılıklar” bulunduğunu keşfetmektedir. Bu keşfi ilanından bir cümle sonraysa, konu hakkında “tartışmayı çok faydalı” bulduğunu yazmaktadır. Yazı; bu türden birbirini çelen, tekzip eden, düşünce gevşekliğine örnek gösterilebilecek pek çok ifadeyle sürüp gitmekte; keyfi çıkarsamalar, alakasız örnekler, gerekçelendirilmemiş iddialar birbirinin peşi sıra geçit resmi yapmaktadır.
 
Kaplan’ın öğrenmesi gereken pek çok şeyden biri, hakkın talep ve arz edilen bir şey olmadığıdır. Hak ancak tanınabilir. Kimse ‘vatandaşlık hakkı’ talep etmemekte; ancak pek çok kişi hakları tanınmayarak kendilerinden gasp edilmiş eylem serbestisini geri alabilmek için mücadele etmektedir. Neye karşı ve kimden yana olduğunun da farkında olmalı: “Müslümanların bu dürtülere yol açabilecek yolların söylemsel ve fiili olarak kapalı olması için mücadele etmesi gerektiğini” söyleyen Hilal Kaplan; kendisinin sahip olduğu eylem serbestisini; mesela eşiyle birlikte yaşama serbestisini, başkalarına tanımamakta; böylece, başkalarının özgürlük ve eylem serbestilerinin gasp edilmesine iştirak etmektedir.
 
Kendisinin tadını çıkardığı özgürlüğü başkalarının hak etmediğini böyle pervasızca dile getirmek, başkalarının özgürlüğüne çıkabilecek yolların söylemsel ve fiili olarak kapalı olması için mücadeleye niyetlendiğini söyleyecek denli cüretkarlaşmak neyle açıklanmalı?
 
Elbette, özgürlüklerine doğru yürüyüşlerinde eşcinsellerin ya da başkalarının kimseden inayet ya da merhamet bekleyecek halleri yok. Onlar elde ettikleri en ufak hak kırıntısını dahi, Kaplan gibi düşünenlere karşı usanmaksızın mücadele etmelerine borçlu olduklarını biliyorlar. Kaplan’ın da aklında bulunsa iyi olur: manavdan meyve çaldıkları için değil, tam da kendilerini görünür kılma mücadelesi verdikleri için eziyet görüyorlar.
 
İnsanlar arasında “uzlaştırılamaz farklılıklar dahilinde bir toplumsallık inşa etmeyi tartışmak” türünden şatafatlı laflara gelince; Kaplan burada kesinlikle boyunu aşan sularda kulaç atıyor. İnsanlar arasında uzlaştırılamaz farklılıklar olduğunu düşünebilen, tasarlaya tasarlaya ancak bunu tasarlayabilen bir zihin kurgusu, dini-spiritüelmistik sistemlerin insanları ne denli etkileyebildiğinin mücessem bir örneği olarak görülmelidir.
 
Uzlaştırılamaz farklılıkların insanlar ya da insan gruplarının düşünceleri arasında değil, daima sınıflar arasında var olduğunu; insanlar arasında ‘uzlaştırılamaz farklılıklar’ varsaymanın insanı hayvan derekesinde tahayyül etmekten başka anlama gelmediğini; insanların sınıfları oluşturmadığını, ama sınıfların insan ya da insan gruplarında realize olduğunu; sınıfsal bir gergefe yerleştirilmedikçe eşcinsellik, liberallik, kemalistlik, toplumsal adalet gibi kategorilerin siyasal değil psikolojik ve ideolojik kategoriler olduğunu; özgürlüğün ona ulaşmak için verilecek mücadeleden başka bir tanım ve onay merciini gereksinmediğini; bütün bunları Kaplan’ın bilmesi elbette mümkün değil. Hele hele, insanların nasıl birarada ve özgür olabileceklerini kurgulayabilmek ve bu konuda tartışmaya yeltenmek, Kaplan’ın sahip olduğunun hayli ötesinde bir yeterliliği gerektirmekte. Kaplan’ın daha mütevazı hedeflerle yetinmesi; mesela insanların özgür olmalarının başlı başına gerekli ve iyi bir şey olduğuna zaman içinde kendisini ikna etmeye çalışması şu an için makul gözüküyor.
 
Dilediği takdirde eşcinsel aktivistlerin Kaplan’ın zihinsel tekamülüne katkıda bulunabileceklerini söyleyerek bitirelim. Kendisi, bir eşcinselle tedrici olarak artan sürelerle aynı ortamda bırakılmayı hedefleyen bir programdan fayda görebilir. Böylelikle, adım adım hem kendi korkularının üstesinden gelmeye başlar, hem kendisinin sahip olduğu hakları karşısındakinden esirgeyecek cüreti hak edecek bir konumda bulunmadığını ayrımsar, hem de başkasının özgürlüğü kendisinden soruluyormuşçasına ahkâm kesmenin düpedüz ayıp olduğunu idrak etme fırsatını yakalamış olur.
 
EVREN ASENA/Psikiyatr
 

Etiketler: yaşam, din/inanç
nefret