05/02/2010 | Yazar: Seçin Tuncel
Sonbaharın ilk günlerinde henüz yapraklar daha tam yanmadan, havanın hem sıcak hem esintili olduğu gün, işte o gün yavaşça elimi tuttun… Sana baktım; çok
Sonbaharın ilk günlerinde henüz yapraklar daha tam yanmadan, havanın hem sıcak hem esintili olduğu gün, işte o gün yavaşça elimi tuttun… Sana baktım; çok mutluydum.
O gün daha önce farkına varmadığım bir düşünce oluştu kafamda.
Ben bugüne kadar hiçbir sevgilimin elini uzunca süre bıkmadan tutup, sokaklarda gezmedim… Neden tutmadım ki daha önce? Şiddete uğramaktan mı korktum acaba?
Sanki her el ele tutuşan dayak mı yiyor. Zaten sorumun yanıtı da bende değilmiş ki…
Neden bakıyor ki bu adam? Ben ona bakıyor muyum? Hiç mi birbirine âşık iki kadın görmemiş, onu neden ilgilendiriyor, ben neden utanıyorum ki? Ona ne! Ondan bana ne!
Ben neden utanmışım? Kaç yıldır sokakta, alanlarda, eylemlerde "LEZBİYENLER VARDIR!" diyebildim, her türlü sloganı iç huzurumla atabilirken, yaşadığım bu güzel hissi göstermekten neden korkmuşum ki...
Ben yönelimimi çok erken yaşta fark ettim, eğer ailem, sosyal çevrem, okuldaki arkadaşlarım izin verselerdi, yönelimimi keşfederken herhalde daha bir barışık olurdum kendimle.
Biraz tersinden bakmayı deneyelim. Şimdi heteroseksüel yönelimin baskılandığı bir dünyada yaşadığımızı düşünelim, ben eşcinsel bir bireyim ve sistem eşcinsel olmayı biricik tutmuş bir sistemmiş meğersem. Benim yakın bir arkadaşım karşı cinsten birine "AŞIK" olmuş olsa ve ben tüm bu haksızlığı doğallaştırmış olsam… Çok korkutucu değil mi? Bundan korkardım işte. Sırf varoluşumla, hiçbir şey için çaba göstermeden sadece varlığınızla başka birini ezmek. Bu çok acımasızca.
Boş verin buradan bakmayalım. Bambaşka bir yerden bakalım; geçenlerde yürüyordum, GMK Bulvarı’nda yeni kaldırımlarımız var artık, sadece ufacık bir düşünce parçası eksik, "Görme engelli bir birey olsam", herkes için kullanılabilir hizmet sunmak istesem, bu düşünceyi de diğerleri gibi aklıma getirir, kaldırım taşlarının kenarına tırtık yapardım. Yapardım, çünkü kimsenin benim düşüncesizliğim yüzünden "düşmesini" istemezdim.
Çok uzağa götürmene gerek yok kafanı, masanın o çekmecesinde hani senin kafanı hiç meşgul etmeyen makas var ya, o benim çocukluğumu çaldı. Solak olduğum için kullanmakta zorlandığım o makas işte, çocukken hep kendimi eksik, yetersiz, beceriksiz hissetmemi sağlardı. Ben eğer herkes için "eşya" üretiyor olsam, solak çocukları da düşünür, herkes kadar çaba göstermeleri için herkes için makas üretirdim.
Ben çoğu fobimden kurtuldum çünkü artık doğallaştırdığınız yargılarınızı kabul etmiyorum, artık ne yanlış, ne beceriksiz, ne sapık, ne eksik, ne de hastalıklı olmadığımı biliyorum ben. Ben sizin hasta sisteminizde sürekli engellenen bir bireyim.
"Korkularınla yüzleş" "korkularının üzerine git" derler ya hani, ben artık korkmuyorum.
Ama sevgilim daha bitirmedim yazımı elimi daha sıkı tut artık, tut ki yürüdüğümüz yol üstünde başka kadınlar, erkekler bizi görsün. Görsünler de bilsinler, iki kadının birbirine âşık olacağını. Biz o çok büyüttükleri sistem kurumlarının hiçbir zaman yapamadığı şeyi, koskoca bir eksiği sadece el ele tutuşarak yapıyoruz seninle. O kurumlar hep patronların, silah tüccarlarının tecavüzcülerin eksiklerini kapattılar. Biz seninle "herkes için" bambaşka bir şeyi yapıyoruz.
Etiketler: insan hakları, aile