13/05/2011 | Yazar: Ali Erol

“Erkeklik” ve “Askerlik” sarmalı ile kuşatılmış olan Türkiye toplumunda, cinsiyetçilik ve homofobi eksik olmadı.   Militarist kuru

“Erkeklik” ve “Askerlik” sarmalı ile kuşatılmış olan Türkiye toplumunda, cinsiyetçilik ve homofobi eksik olmadı.
 
Militarist kurumlar, eşcinsellere, hele ki askerlik söz konusu olduğunda, pervasızca yaklaştı, aşağıladı, damgaladı ve hayatı zehir etti. Başta ordu kurumu, bir eşcinsel için, eşcinsel olarak ulaşılması mümkün olmayan bir lütuf olarak sunuldu. “Erkeklik”in ve kurumsal militarizmin kalesi olarak bilinen “ordu” kurumunun, kadınları ve eşcinsel erkekleri dışlaması, onların askerlik yapıp, savaşamayacağı anlamına gelmez elbette. Kadınların ve eşcinsel erkeklerin dışlanması, erkeklik ideolojisinin bir sonucudur. Bu ideoloji ve onun hayat bulduğu kurumların başında gelen ordu, eşcinselliği “ibnelik”ten ibaret gördüğünden eşcinsel bireyi, insan yerine koymayıp aşağılar; ruhuna ve kişiliğine saldırır. Hakaret eder, değersizleştirir.
 
Otoritenin neredeyse mutlaklaştırıldığı bir kurum olarak ordu, yalnızca içindekilere değil, dışında kalan insanlara da her zaman bir tehdit oluşturur. Bu tehdit fiili savaşlarda yaşananlarla sınırlı kalmaz. Aslında ordunun karşı olduğu her şey bir kurum olarak kendi içinde vardır. O sadece, kendinden izinsiz yapılana, saptayıp denetleyemediğine karşıdır. İffetsizliğe karşıdır fakat, kadını salt cinsel bir meta olarak görür, tacizden ve tecavüzden geri durmaz. Ordu, kendisinin uygun görmediği bir kadınla bir erkek subay birlikte yaşıyorsa bunu kabul etmez fakat aynı kadını “aç aç”a getirmekte bir sakınca görmez. Bugün Amerikan ordusunda tecavüze, en azından cinsel tacize uğramayan kadın asker kalmamış. Üstelik bütün ordular bunu yapar çünkü bütün ordular “erkek”tir.

Militarizmin ideolojik yaklaşımına, Türkiye’deki askeri psikiyatri bilimsel zemin sunmaktadır. Türkiye'de askeri psikiyatri hâlâ Amerikan Psikiyatri Birliği'nin DSM II'sini (Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders) kullanır. Yani askeri psikiyatriye göre eşcinsellik, günümüz psikiyatri literatürünün tersine psiko-seksüel bir patolojidir. Psiko-seksüel bir “bozukluk”u bulunanlar isteseler de askerliğe alınmazlar. Eğer sonradan ortaya çıkarsa da yine aynı yaklaşım söz konusudur. Bu aşamada ise “gayri tabii mukarenet” ile ilgili yasa devreye girer. Söz konusu yasa ile “homoseksüel ilişki” kuran askerin Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) ile ilişiği kesildiği gibi adı geçen ilişkinin “doğal” olmadığı da baştan belirtilir!
 
Bununla birlikte fiili durum her zaman kağıt üzerinde yazdığı gibi olmamaktadır. Eşcinselliğini gizleyerek askere gidenler ve eşcinsel olmadığı halde “askerocağı”nda kendi cinsi ile cinsel ilişkiye girenler hayatın bilinen gerçeklerindendir. Bu durum ortaya çıktığında üç yaklaşım sergilenegelmektedir. Bunlar, göz yumma, birliğin adının çıkmaması için görmezden gelme; ilgili kişileri farklı yerlere sürme ve özellikle kendini eşcinsel olarak gören biriyse rapor verip “gönderme” şeklindedir. Tahmin edilebileceği gibi bu yaklaşımlardan hangisinin uygulanacağı duruma, yere ve subaylara göre farklılık gösterebilmektedir. 
 
Türkiye’de askerlik zorunludur. Vicdani red hakkı tanınmamaktadır. Vicdani redciler, zorla askere alınmalarına itaat etmediklerinden, gösterdikleri sivil direnişe tutuklama ve hapisle karşılık verilmektedir.
 
TSK, eşcinselliği hastalık olarak kabul etmekte, eşcinsel subayları işten atmakta ve eşcinsel askerleri raporla damgalamaktadır. “Psiko-Seksüel Bozukluk: Eşcinsellik” şeklinde raporlanarak damgalanan eşcinseller, aldıkları bu rapor ile diğer sosyal alanlarda ve çalışma hayatında maddi ve manevi ayrımcılığa ve hak ihlallerine maruz kalmaktadırlar. Türkiye, NATO ülkeleri arasında, eşcinselliği hastalık olarak gören tek orduya sahiptir.
 
“İleri derecede psiko-seksüel bozukluk” yazan (“homoseksüalite” veya “tv”/”ts”) rapor (17. madde, alenen eşcinsel olanlar askerlik yapamıyor) ile eşcinsellik, psiko-seksüel bir patoloji olarak görülürken, günümüzde, psikoloji ve psikiyatri bilimleri, eşcinselliği bir hastalık olarak görmüyor. Oysa askeri psikiyatri, hâlâ, eşcinselliğin bir hastalık olarak görüldüğü ve psikiyatri/psikolojinin 1973 öncesi kriterlerini tanımlayan DSM-II'yi kullanıyor. “Bilim” veya “bilimsellik” açısından bu sorunu aşmak için GATipAkademisi, askeriyenin meslek içi yönetmeliğini devam ettirip, DSM-IV-R kriterlerini, yani eşcinselliğin bir hastalık veya psikoseksüel bir sorun olmayıp, bir cinsel yönelim olduğunu ne zaman kabul eder veya eder mi, bilinmez. 
 
Anlaşılan o ki tüm sorun, “erkeklik”te düğümleniyor. Yoksa TSK'nın öyle kelle sayısına ihtiyacı olmadığını dünya alem biliyor. Eşcinselliği “hastalık” olarak gören tek NATO ülkesi olarak hem AB açısından hem askeri psikiyatri kendine “bilim” demeye devam edecekse, bu yaklaşımın bir şekilde revize edilmesi gerekiyor. Şimdiye kadar kol kırılıyor kışla içinde kalıyordu. Ordunun “erkek”liğine halel getirmeden ve bu konuyu mümkünse telaffuz etmeden nasıl halledecekler, düne kadar umurlarında bile değildi ama yarın kara kara olmasa da bir şekilde düşünmeleri gerekiyor.
 
Vicdani ve/veya total red üzerinden askerlik sorgulanabilir ve militarizmin her türlüsüne karşı mücadele edilebilir. Bununla birlikte eşcinsel ve biseksüel erkeklerin bazıları, her alanda eşitlik talebiyle mevcut durumu ayrımcı uygulama olarak görebilir. Diğer taraftan profesyonel askerler/subaylar da 153. Maddeyi (gayri tabii mukarenet) çalışma yasaları kapsamında cinsel yönelim ayrımcılığı şeklinde değerlendirebilir. En azından bu alanlar önümüzdeki sürecin olası gündemleri olabilir.
 
Rapor alanların kamuda çalışmaları aşamasında veya stratejik işlerin daha girişinde sorun yaşamaları ve ayrımcılığa maruz bırakılmaları, anayasal eşitlikten mahrum bırakılmaları durumu var ki işler iyice şenlenebilir önümüzdeki orta vadede. Askerlik yapmak istemeyen ama damgalanmak DA istemeyen eşcinsel erkeklere ara bir yol bulunması için vicdani red hakkının tanınması daha kapsamlı ele alınabilir. 
 
Subaylar için 153. madde, erler için de askeri psikiyatrinin DSM-II’si uygulamadan kalkacak olsa yeni düzenleme nasıl olacak: Beyanın yeterli olacağı bir muafiyet mi, eşitlik mi, vicdani red hakkı mı?
 
Ortada ikiden daha fazla ucu boklu bir değnek olduğundan, kim neresinden tutacağını bilemediği bir aşamaya geliniyor gibi. Eskiden askeriye açısından da, geyler daha doğrusu “homoseksüeller” açısından da işler bir şekilde halloluyor, böyle gelmiş böyle gider, herkes yan yana yuvarlanıp gidiyordu. Herkes kendi durduğu yerden ne kadarını görüyor ayrı konu ama son 15-20 yıldır Türkiye’de de köprünün altından çok suların aktığı bir gerçek. Şimdi bu sular ortalığa mı saçılacak yoksa tarafların dahil olacağı yeni bir düzenleme mi yapılacak?
 
Henüz yeterince görünür olmasa da (kamuoyunda yeterince tartışılır aşamaya gelmese de) sorunun iki boyutu öne çıkıyor. Askeriye cephesi, geylerle ping pong topu gibi oynayarak mevcut yasal düzenlemelerle sonsuza kadar devam edebileceğini düşünüyor. Geyler ise sürekli yakınıyor ama yukarıdaki üç seçenekten hangisini isteyeceğine bir türlü karar veremiyor.
 
Sorun pek çok açıdan ortada duruyor: Psikiyatri-bilim ve bilimsellik açısından; askeriyede çalışan sivil memurlar açısından; meslek, işte eşitlik, çalışma hayatında cinsel yönelim ayrımcılığı açısından subayların durumu; lokal bir zaman ve alan olan askerlikte verilen bir raporla, geri kalan hayatın ipotek altına alınmasının hukuku açısından; Birleşmiş Milletler (BM) ve Avrupa Birliği üzerinden uluslararası antlaşmalardan Türkiye’nin kabul ettikleri açısından; AB’nin aldığı kararların üye ve aday ülkelerce kabul edilme zorunluluğu açısından...
 
Eşcinsel erkeklerin en fazla aşağılandıkları, ezildikleri alanlardan biri maalesef askeriye. Tüm dünyada bu durum değişmiyor. Clinton'ın “sorma söyleme”si bile işe yaramadı. Bu konuya kafa yormak eşcinsel mücadele için elbette farz. Hani konuyu sulandırmadan ve vatan-millet meselesi üzerinden birbirimizi boğmaya kalkmadan, soruna dair akıl yürütebiliriz. Çünkü pek çok eşcinsel erkeğin canı fena halde yanıyor...
  
“Cesur ve dürüst bir insansın. Söylediklerinde samimi olduğuna inanıyorum. Ancak bizim için eşcinsellik sorun değil. Bizler de eşcinsel olabiliriz, bunda bir problem yok. Eşcinsel olduğun belirgin değil, efemine hareketlerin yok. Eşcinsel olduğunu söylemek zorunda değilsin. Git delikanlı gibi askerliğini yap.”
“İşinize gelince delikanlı gibi git askerlik yap dersiniz işinize gelince sapık ve hasta olarak damgalarsınız. Madem eşcinsellik sorun değil niçin eşcinsel olduğu gerekçesiyle insanları askerlikten ihraç ediyorsunuz. Esas siz dürüst davranmıyorsunuz.”
“Peki, sen bilirsin. Askerliğe elverişlisin. Sonucunu danışmadan al. Çıkabilirsin.”
“Çıkmıyorum. Kanunlarda ve yönetmeliklerde belirtilen neyse onu yapacaksınız. Size verilmiş görevi yerine getirin.” Karar: D/17 F–4 http://www.kaosgl.org/node/746
 

Etiketler: insan hakları, askerlik
nefret