20/04/2012 | Yazar: KAOS GL

Ece Ayhan’ın 1982-84 yılları arasında dönemin genç şairlerinden Akif Kurtuluş’a yazdığı mektuplar, ’Kardeşim Akif’ adıyla edebiyat ortamında yerini aldı.

Ece Ayhan’ın 1982-84 yılları arasında dönemin genç şairlerinden Akif Kurtuluş’a yazdığı mektuplar, ”Kardeşim Akif” adıyla edebiyat ortamında yerini aldı. Küçük ve sakin bir Ege kasabasında 1980 darbesi sonrası gelişen siyasi-toplumsal bir dizi olayların yaşandığı (1982 halk oylamasına sunulan referandum) yıllarda yazılan bu mektupları, iki minvalde değerlendirmekte fayda görüyorum. Bunlardan birincisi; mektupların bize sağladığı aktarımlarda da anlaşıldığı üzere; bir toplumsal çalkalanışın derin yaralarının bir şair üzerindeki izdüşümleri ve bu noksanda kendisini aynı paralellikte bir sıkışmışlığa sürükleyen edebiyat ortamının Ece Ayhan üzerindeki yoğun baskısı. İkincisi ise; olguların daha bireysel düzlemde nüksetmesine paralel olarak ve yukarıda sıraladığım etkilere bir biçimiyle organik bağı olan, Ece Ayhan’ın değişen ve değişimin kendi deyimiyle ”onursuzluk” üzerine kurulu toplumsal omurganın direkt olarak bir şairin iç dünyasına nüfuz edişi.

Bunlardan hareketle, mektupların inceleniş biçimi ve dönemsel bir sosyolojik arenanın mevcudiyetini kapsamlı olarak ele almak, bugünün edebiyat bahçesinde ”tarihsel” süreçlerden geçmiş birçok yazarında gelmiş oldukları yerlerin hakkaniyeti noktasında bize önemli ipuçları sağlayacağının altını çizmek isterim. Ece Ayhan’ın mektuplarında sık sık dile getirdiği:”edebiyat içinde kemikleşen onursuzluk” serzenişi bugünün ”tarihsel motif”leri ve onun türlü entellektüel yansımalarıyla iç dışlı çünkü.Yazma ile varolabilme adı altında yürütülen acımasız savaşlar,ayak kaydırmacalar ve paranın en büyük erdeme dönüştüğü türlü ”aydın” tuzaklarla örülü bir ”edebiyat mekansalı”ndan bahsediyor bizlere (daha doğrusu Akif Kurtuluş’a) Ece Ayhan. Bunun nedenlerini de daha çok ”tek bir adam için anayasa yapıyorlar” yakarışından tamamiyle farksız olan bir toplumsal dönüşümün çürümüşlüğü ile bağdaştırıyor. Bu durum, Ece Ayhan’ın düşünsel yaşamında garip bir ”tedirginlik” sinyalleri yaratıyor, hatta yer yer büyük öfke patlamalarına dönüşüyor olsada altında yatan gerçek rahatsızlık: Kuralları ”onursuzluk” temeline inşa edilen toplumsal dönüşümden, küçük çıkarlar sağlamaya yaraşan riyakar aydın sınıfı. Ece Ayhan’ın çeşitli şekiller ve değişken ruh haliyle Akif Kurtuluş’a anlatmaya çalıştığı bu ”Geniş Mezhepliler” sınıfı, günümüz entelektüel camiada da varlığı değişik noktalarda tartışılıyor. Dolayısıyla, geçmişin ve geçmişle birlikte gelişen dönüşüm sürecinin varettiği değerler dizisinin kalıplarıyla bugünlere gelebilen ”aydın”lara bahşedilen ”Geniş Mezhepliler” sınıfı, Ece Ayhan’ın  yarını yapılandıracak böylesi edebiyat ahvaline kızgınlığının ”haklı” gerekçelerini anlamlandırmak mümkün.

Mektupların, yoğun bir duygu çalkalanışları etrafında vuku bulduğu çok açık. Bununla birlikte, Ece Ayhan’ın maddi kaygılarının su yüzünde görünür olduğu ama Akif Kurtuluş’un daha sonra söyleşide de belirteceği üzerine bu görünüşün altında ciddi bir ”yalnızlık”yalpalanışı olduğu da görmek mümkün... Peki, Ece Ayhan’ın samimi bulmadığı yazar camiasına sert eleştirilerini yöneltirken, yine de canla başla kitaplarının okurlarıyla buluşmasını istemesini ve bunu dile getirirken sık sık maddi olanaksızlığına vurgu yapmasını nasıl değerlendirmeliyiz? Salt maddi gereksinimler üzerinden kurulan bir sanat ilişkisi olarak mı, kendisini ait bulmadığı edebiyat ortamına karşı bu yoldan bir başkaldırı biçimi geliştirmesine mi, yoksa 25 yılı geçkin süredir çabaladığı yazarlık sürecinin, anlaşılmayla tabi kılınacak manevi doyumu mu? Esasen bu soruların yanıtını,Ece Ayhan’ın iç çekişmelerle yoğrulu, yer yer kendisini umutsuzluğa kaptıran ama peşini hiçbir biçimde bırakamayacağı ”üretme” tutkusunun kırıntılarında aramak gerekiyor. Bu da bize, bir biçimiyle ”Geniş Mezhepliler” arasında kendisine yer edinmemiş bir yazarın haykırışlarını anımsatıyor. Sonuçta Ece Ayhan, kendisinin ve kendisi gibi olabilen azınlık grup üzerinden kurmak istediği, şimdiki ve gelecek zaman köprüsünün, iç tezahürü yalnızlık ve yalpalanışı ağır hisseden ve yaşayan biri olarak karşımıza çıkmakta. Zaten Ece Ayhan’ı daha çok bu iki sözcükte aramalıyız:”Yalnızlık” ve ”Yalpalanış.”
 

Etiketler: kültür sanat
İstihdam