28/04/2014 | Yazar: Gizem Yılmazer

Filmin sonu istediğimiz gibi bitseydi ne olurdu, ne kadar büyük sonuçları olurdu böyle bir filmin bi’ düşünelim.

Çağan Irmak’la ilgili şu ana dek okuduğum profesyonel yorumlar “Yeşilçam’dan kopamamış bir modern sinema” algısı çiziyordu kafamda Irmak’la ilgili. Zaten biz hiçbir konuda ne tam olarak modernleşmiş, ne de eskisi gibi kalmışızdır. Bunu şu anda okuduğum kitabın etkisinde de söyleyebilirim (“Tutunamayanların Politik Psikolojisi”, Serol Teber) Hâlihazırda sorunlarımızın, hallerimizin çekirdeğini bu oluşturmakta. Yani filmleriyle ilgili tablo tam da şöyleydi Irmak’ın: acemi, izlemek üzerine önüne ne verilirse izlemekten fazla düşünmemiş sinema veya dizi izleyicileri olarak halkımızın büyük bir kısmı Çağan Irmak filmlerini çok beğeniyor ve bu filmler gişede büyük rekorlara imza atıyor. Eski Türk filmlerini (Yeşilçam) hâlâ çok beğendiğimiz gibi. Gerek işlediği konular, gerekse yapısının fazla komplike olmaması sebebiyle, bezediği klişelerle, hikaye örgüsündeki sırların bizler tarafından çabuk çözülebilmesiyle, tahmin edilebilir sonlarıyla Yeşilçam filmleriyle çok ama çok benzeşiyordu. Tabii bu bağlamda “Mustafa Hakkında Her Şey”i uzmanlar konu dışında tutuyor (Uzman ne ola ki?).
 
Hatırlayın, eski Türk filmlerinde de duygusal, ağlak, buram buram romantizm kokan basit senaryolar olur; bir iyi adam bir de kötü adam, bir kötü kadın bir de yürekli kadın olur. Tam romantizm. Biz de fazla kafa yormadan seyrederiz. Arada hırk diye burnumuzu çekeriz. Tabii Çağan Irmak’a haksızlık olmasın ama film gişelerine bakarak sonuç çıkarmak Elif Şafak ve “SEN! Evet sana diyorum! Başarabilirsin, KİLO VEREBİLİRSİN, DOĞRU EŞİ BULABİLİRSİN, DOĞRU ÇOCUĞU YAPABİLİRSİN...” tarzı kapağında bize yöneltilmiş bir parmak olan kitapların çok satması ve bu kitap satış grafiklerine bakarak “Oh oh, ne güzel de okuyoruz!” diye övünüp arkamıza yaslanma kolaycılığımıza benziyor. Zaten izleyici önüne ne konursa izlemeye hazır vaziyette, özellikle bunu izleyici için izlemesi daha düşük maliyetine denk düşen dizi sektörü için söyleyebilirim. Daha sonrasında sinema ve çıtır çerezlik, biraz nostaljik, romantik ve az dram soslu filmler geliyor. Ve bu filmlerin değişmeyen adresi: Çağan Irmak. Bu konuda Babam ve Oğlum’u ayrı tutmak istiyorum biraz... Çocukluk filmlerimden olduğu için sağlıklı eleştiremeyeceğimden ve çok ağladığımdan olsa gerek. Ben de Türk’üm sonuçta.
 
Gelelim Çağan’ın son filmi Kasım 2013 yapımı “Tamam Mıyız?”a. Çağan Irmak filmde güya “açık” gey olan karakterine “gey” dememeye ant içmiş sanki. Gey karakterimiz açık gey ama filmde bizim dışımızdaki herkes bu bilgiye sahip, biz de biliyoruz da, çaktırmıyoruz. “Ben farklıyım... Kendi bedenimden olanları hayat yoldaşı, yaren seçiyorum kendime,” diye açıklıyor başkarakterimiz Temmuz sonradan tanıştığı ve gönüllerini bir ettiği İhsan’a gey oluşunu, İhsan “kendini anlat” dediğinde. Kültür seviyesi düşük bir tipolojide işlenen dar gelirli varoşlardan gelen karakterimiz nasıl bu sinyali havada yakaladı ve kahramanımızın cinsel kimliğini anladı acaba? Hemen anlıyor. Bu bana bir çelişki ve defosu gibi geldi filmin, neyse... Algılarım açık olmasaydı basit bir gözden kaçırma sonucu ben anlamayabilirdim belki. Kahramanımız sadece bu seneye damgasını vuran Onur Yürüyüşlü kısacık bir sahnede gösterilmiş ve bu sinyal, konuya aşina olmayanlar için oldukça üstü kapalı (ben ve birçok insan gibi Gezi Direnişi’nden sonra Onur Yürüyüşü’ne de katılanlardan da olabilir pekâlâ karakterimiz, bilemeyiz). Ki Temmuz elinde görünen o ki “sanat”la ilgili bir pankart taşıyor ne alakaysa cıvıl cıvıl yürüyüş sahnesinde. “Aman ha yanlış anlamayın ben gey değilim” demek bu sanırım, ama sonradan bir şekilde öğrendik, naaber? Bu da Temmuz’un gey kimliğine ayrı bir paravan oluşturma hamlesi, çabası gibi geldi bana, yanlış mıyım? Mesela bir de geriye dönülüp flashbackle ailesine açıldığı sahne gösterilirken kahramanımız şimdide “açılma” lafını bile kullanmıyor ki eşcinsel literatürüyle ilgili ben hiçbir şey bulamadım filmde. En acemi gey bile açılma kelimesini biliyor olmalı ki LGBT kültürünün yayılmasıyla ve öğrenilmesiyle ve özellikle Gezi’den sonra geylerin toplum içinde bir “sevecenlik” kazanmasıyla çoğunluk biliyor artık bu kelimeyi gey olan veya olmayan. Tabii yine iyi tarafından bakalım, bu sahnenin sinemalarda ilk kez yer alması bile güçlü Haziran direnişinin ve Onur Yürüyüşü denen direnişin kuvvetli etkisinin güzel bir göstergesi, oh ne güzel içimin yağları eridi izlerken. “Nerdesin aşkım?”

Ve bana yine nostaljik bir Çağan Irmak kotarmasıyla filmdeki kolları, bacağı olmayan ve diğer tek özelliği neredeyse gey olmak olan (buraya dikkat) karakterle, engelli, “özürlü” olmakla eşcinsel olmanın aynı kefeye konup beyhude, fazla oturmamış bir insanlık mesajı verilmeye çalışılıyormuş gibi geldi. “Hepimiz kardeşiz bu kavga ne diye?” Birimizin kolu bacağı yok, birimiz de geyiz işte, hepsi Allah’tan. Böyle. Mesela ben sanırım yine Türk sinemasından ve Çağan Irmak literatüründen fazlaca şey bekleyerek filmin sonlarına doğru karakterlerimiz İhsan ve Temmuz arasında ateşli bir aşk filizleneceğini düşünerek hayaller kurmuştum. Ne kadar marjinalim! Artık LGBT literatürüyle benim sayemde tanışmış olan annem, benim film karakterinin gey olduğunu tahmin etmemle anında verdiğim sinyalle “Ay birbirlerine âşık mı olacaklar acaba” dedi, sevdim anneciğimi de. Annem çok öngörülü kadındır!
 
Hayalime, olası tahminime göre abi-kardeş-arkadaş ilişkisi aşka dönüşecekti, bu da belki klasik olacaktı, tahmin edilebilir olacaktı (benim tahmin ettiğim gibi) ama Avrupa-Amerika standartlarına göre klasik kaçabilirdi bu ancak, bizim ülkemize göre değil. Çünkü o zaman bu bir gey aşk filmi olacaktı ve Çağan da Türk sinemasında çığır açmış olacaktı! Hep bunu bekledim, ama olmadı maalesef. Hâlbuki ne güzel alkışlardık, avuçlarımız patlarcasına. Belki böyle olsaydı film yasaklanırdı bazı yerlerde falan filan, hayaller büyütülebilir... Bu “abi”, “lan oğlum”lu diyaloglar bana fazlaca Ali ile Ramazan’ı anımsatmıştı, bir de tiyatrosunu yeni izlediydim, napıyım... Ondan bağdaştırdım sanırım. Burnumun direği sızladı.
 
O zaman filmin sonu istediğimiz gibi bitseydi ne olurdu, ne kadar büyük sonuçları olurdu böyle bir filmin bi’ düşünelim. Kamuoyu yaratılırdı bir kere. Çağan Irmak hem nicelik hem yüzde olarak büyük bir izleyici kitlesine sahip ve Türk halkının duygularına, romantik hafızasına, nostalji algılarına oynamayı çok iyi becerebilen bir yönetmen. Filmlerinin ne kadar çok izlendiği ve beğenildiği ve filmleriyle hep bir ortama girdiğimizde, insan içine çıktığımızda yeni sohbet konusunu belirleme eğilimi de bunu gösteriyor. Çağan Irmak salt LGBT’lerden aferin alırdı en azından, filmde gidişat böyle olsaydı. Güzel olurdu güzel, ertesi güne bambaşka bir Türkiye hayaliyle uyanırdık. Yer yerinden oynardı. Ama yine bir bok olmazdı. Son sayfalarda, Günaydın’ın arka sayfasında Kültürel Haberler varsa, üçüncü sayfa ve sürmanşet hep kadın ve trans cinayeti... Biline. Neyse, izleyin anacım belki iyi hissedersiniz bu filmde en azından kendiniz gibi bir karakter temsiliyeti izlemiş olursunuz... Görünmeyen LGBT temsiliyetinin aksine. Ve vakit geçirmek için fena bir film değil, iç ısıtıyor falan. Şimdiki haliyle de, temsiliyet önemli, ama bu şekilde mi diye sorduruyor insana bu film. Sonuçta bu ülke eşcinseliyle, engellisiyle, Kürt’üyle, Laz’ıyla, Çerkes’iyle bir bütündür. Çağan Irmak da Türk milletinin kulu, popüler kültürün belirleyicilerinden, “Ay hepimizi ağlattı yaa” ve elçisidir. 

Etiketler: kültür sanat
nefret