04/06/2009 | Yazar: Kaos GL

Türkiye’de gey olmaktan konuşmak ikiyüzlülüğü konuşmak demektir. Zeki Müren’i ‘sanat güneşi’ ilan eder, kızdığımız arkadaşlara ibne deriz. İki kadının sevişmesi estetiktir, iki erkeğinki sapıklık.

Türkiye’de gey olmaktan konuşmak ikiyüzlülüğü konuşmak demektir. Zeki Müren’i ‘sanat güneşi’ ilan eder, kızdığımız arkadaşlara ibne deriz. İki kadının sevişmesi estetiktir, iki erkeğinki sapıklık. Çünkü normal, sadece bizim normalimizdir.

Sabah kalktığımda ne göreyim! Kaç günlerdir suladığım o güzelim, adını bile bilmediğim o çiçek rengârenk açmış. Nasıl bir sevinç anlatamam. Sonra aşkım, senin nefes alıp verişini dinledim, derin uyuyordun... Çiçeğim de açmış, daha ne isterim?

Sahi bir okur öyle sormuştu. Siz demişti, hep âşık mısınızdır? Evet demiştim: Hümeyra’nın ‘Ey Gönül’ şarkısına; Cansever’in ‘Yok mu Var’ şiirine; Büyükada’nın en tepesindeki kır gazinosuna; Londra’da, metroda gördüğüm bir tabloya; Endonezya’da tatilin, ‘istirahat’ demek olmasına, bir kelimenin kıtalarca uzak bir yere bu çeşit bir yolculuğa çıkışına; 3. Selim’in bulduğu suzidil makamına, bir padişahın müzikte bir makam bulmuş olmasına; Tophane Karaköy üzerinden Galata Köprüsü’ne yürümeye; Ege’nin zeytinyağlı tüm otlarıyla uzun zamandır ancak iki kadeh içebildiğim rakıya; o kahveye saçlarının ucunu ıslatarak gelen ince yüzlü Boşnak kadınına ki zaman geçiyor, hep âşıktım.

Ürpermeyi seviyorum neyse ki. Neyse ki aşkın cinsiyetle değil, güzellikle ilgili olduğunu erken bildim. İnsanları ayırmadığım gibi, insana özgü en güçlü duygulardan biri olan aşkı da sınıflara, cinsiyetlere ayırmıyorum... Şair türküde, ‘Arının kahrı çekmeyen, ne bilir balın kıymetini,’ diyor ya; buna inanıyorum.

Aşkın, bir insan bedenine sığmayacak denli uçsuz bucaksızlığından bahsediyorum, aşkı sınıfsallaştırmamaktan (gerçi bir taksici, zengin severse aşk, yoksul severse hoşt derler, demişti), erkek-kadın, normal-sapkın diye ayırmamaktan.

İnsanların dillerini, dinlerini ve bedensel zevklerini seçebilme özgürlüğünden; homofobiyi kullanarak, heteroseksist bir iktidar kurmaya çalışanlardan ve her iktidar gibi buna da karşı durabilmekten. Bütün iktidarların ve kurumların yalancı; Conrad’ın bir asır önce söylediği gibi heyecandan yoksun varlıklar olduğunu anlayabilmekten.

Tüm erkek söylemini ‘alıp-vermek’ üzerine kuran, halen ilk deneyimini eşşeklerle yaşayan insanların bulunduğu bu ülkede geylerin ‘dışarı’dan görünüşü, renkli giyinenlere nahoş bir atıf ile ‘Tarabya’da uşaklar Etiler’de yumuşaklar’ arasındadır. Son süreçte Irak’ta halka zulmeden ABD askerlerinin de gey oldukları için böyle yaptıklarını, geçen yaz Metallica konserine gidenlere ‘laik ateist agnostik aczmendi müsveddeleri’ damgasını vuran Ali Bulaç canlı yayında kustu da tam oldu.

Keşke önce ABD’lilerin Irak’ta ne işi olduğunu konuşsaydık ya da ne bileyim Enderunlu Fazıl’dan falan da konuşabilirdik, bahnamelerden, hamamnamelerden ya da Bilecik Gölpazarı’nda bir bölümü esnaf olan (ne satıyorlarsa...) 30 kişinin 15 yaşındaki bir çocuğa (İ.K.) tecavüz etmesinden. Onu da geçelim, 14 yaşındaki bir kıza tecavüz suçundan gözaltına alınan Hüseyin Üzmez’den de bahsedebilirdik...

Türkiye’de gey olmaktan konuşmak ikiyüzlülüğümüzü konuşmak demektir. Zeki Müren’i ‘sanat güneşi’ ilan eder, kızdığımız arkadaşlarımıza ibne deriz. İki kadının sevişmesi estetiktir, iki erkeğinki sapıklık. Çünkü normal, sadece bizim normalimizdir. Travestiler sapıktır, ama onlara bunca para döken evli, göbekli, kıllı kalantorlar erkek...

Hakem Halil İbrahim Dinçdağ, şike yaptığı için değil gey olduğu için dışlanır. Hatta canlı yayına önce yüzü mozaiklenerek çıkarılır. Ülkemiz mozaik ya!..

Gey, İngilizce’de neşeli anlamına geliyor. Fakat 1995’te Profesör Dr. Tansu Çiller’in (‘professeur’ Fransızcada öğretmen demektir, yani Paris’te anaokulu öğretmenleri de profesördür) başbakanlığında, Nevzat Ayaz’ın Milli Eğitim Bakanlığı döneminde yayımlanan sözlükte, eşcinselliğin ‘cinsî sapıklık’ olduğu belirtilir.

1960’larda Batı’da bir sivil toplum kuruluşu, gey’e bugünkü anlamını verir ve ‘Good As You’nun (Sizin Kadar İyi) baş harflerinden oluşan ‘gay’ kelimesi, cinsel ayrımcılığa karşı bir harekete dönüşür. Gel gör ki Vakit gazetesinden Mevlüt Özcan’ın 21 Mayıs tarihli yazısına bakalım. Yorumsuz diyelim:
‘Domuz ve saksağan eşcinseldir. Dünyada sadece bu iki hayvan eşcinseldir. Bir de özellikle son yıllarda insan neslinden eşcinsel olanların sayısı tahminlerin üzerinde bir düzeyde seyretmektedir. Bugün Avrupa ve ABD gibi ülkelerde eşcinsellik tahmin bile edilemez miktarlara ulaşmıştır. Bu ülkelerde eşcinsellerin birbirleriyle resmî evlilikleri devletlerce kayıt altına alınmaktadır. Bunun domuz mamullerini yemekle çok yakından alakası vardır.’

İyi pazarlar. Gülümseyin...
 


Etiketler: medya
2024