08/09/2010 | Yazar: Murat Köylü

“Dünyadaki yeşil hareketlerin tarihsel gelişimlerini incelersek, LGBT hareketlerinin yeşil politikanın kurucu unsurlarından olduğunu ve bu sıkı birlikteliğin halen sürdüğü

“Dünyadaki yeşil hareketlerin tarihsel gelişimlerini incelersek, LGBT hareketlerinin yeşil politikanın kurucu unsurlarından olduğunu ve bu sıkı birlikteliğin halen sürdüğünü görebiliriz.”

Bizler, Türkiye’deki lezbiyen, gey, biseksüel, transgender (LGBT) hareketlerini, sivil toplum mücadelesini ve siyaseti konuşmak üzere İstanbul’da toplandık. Daha çok bir tanışma toplantısı planlamış olsak da bu toplantıdan asıl beklentimiz, Yeşiller Partisi LGBT Politikaları Çalışma Grubu’nu kurgulayarak etkinliklerimize başlamak idi. Bu renkli sohbet ortamında, Türkiye’deki LGBT örgütlerini ve genel anlamda LGBT konularına duyarlı tüm bireyleri nasıl daha etkin biçimlerde politize edebileceğimizi tartıştık. Toplantıda konuşulanların salt Yeşiller Partisi’ni bağlamaması ve çok daha genel bir LGBT politikası çerçevesi çizmesi  bence önemliydi. Bu açıdan konuşulanlar, diğer LGBT çevreleri  ve farklı politik aktörler ile paylaşılmayı, tartışılmayı hak ediyor. Umuyorum ki, bu yazının bağlamı konu ile ilgili tartışmaların alevlenmesi ve LGBT hareketlerinin gereksinim duyduğu gündemi zenginleştirebilmesi için naçizane bir araç olabilir.
Toplantıya katılan kişilerin çoğu birbirilerini zaten sınırlı olan sivil toplum kurumu (STK) çevrelerinden biliyordu. Durum, bu kişilerin etkin birer STK üyesi olduğu anlamına da geliyor. Gerçekten de, Yeşiller Partisi ya da bir diğer parti çatısı altında oluşacak böylesine bir çalışma grubunun, STK’ların çalışmalarını yinelememesi bekleniyor. Parti çatısı altında, LGBT örgütlerinin metodolojisini, araçlarını, söylemlerini ve hedeflerini tıpatıp amaçlamaktansa, hareketi ya da bireyleri politikleştirmek, hareketin taleplerini ve etkinliğini ülkenin siyasal düzlemine yerleştirmek gerekiyor. LGBT kimliğinin toplumsal siyasi arenanın etkin bir parçası olması amaçlanmalı. Aynı zamanda, LGBT’ye yönelik ayrımcılığa maruz kaldığı, şahit olduğu için ya da başka sosyopolitik nedenlerle LGBT hareketine katılan bireyleri, istedikleri halde, ülkenin ve gezegenin diğer politik aktörleriyle ve gündemleriyle tanıştırmak gerekmekte. STK çerçevesinden farklı olarak politik partiler, LGBT bireylerin öznel durumlarını ve mücadelelerini, daha genel ve nesnel bir büyük resim ile ilişkilendirebilmelerinin yolunu açabilir. Ayrıca, yine yerel STK çerçevesinden farklı şekilde, demografik anlamda çok daha heterojen ve coğrafi olarak daha yaygın olan politik partiler, çok çeşitli toplum kesimlerine LGBT kavramlarını, gündemini, literatürünü ve aktivizmini taşıyabilir. Partiler, toplum kesimleri için organik bir eğitim, tanışma, yüzleşme aracı olarak kullanılabilir.
 
Parti çatısı altında çalışacak gruplar, Türkiyeli LGBT örgütlerinin farkındalık yaratmak, proje üretmek, veri toplamak, hak ihlallerini raporlamak, aktivizm örgütlemek, insan hakları eğitimi  vermek ve lobi etkinlikleri gibi çeşitli mücadele ayaklarında iş ve söz birliğine gitmelidir. Ancak, bir siyasi parti altında oluşacak farklı bir LGBT birimi, özellikle stratejik devamlılık, kurumsal ve politik sürdürülebilirlik, coğrafi bütünsellik ve argümanların direkt olarak ülke politikasının tüm farklı bileşenlerine yönelmesi açısından önemli, önemli olduğu kadar da yaşamsaldır. LGBT hareketleri, taleplerini direkt olarak merkezi ve yerel yönetimlere, iş dünyasına, meslek odalarına, yargı kurumlarına haklı birer yurttaş talebi olarak dayatabilmelidir. Böylesine haklı bir dayatma için, Yeşiller Partisi elverişli ve dost bir organ olabilir. Dünyadaki yeşil hareketlerin tarihsel gelişimlerini incelersek, LGBT hareketlerinin yeşil politikanın kurucu unsurlarından olduğunu ve bu sıkı birlikteliğin halen sürdüğünü görebiliriz. Türkiye’de de LGBT hareketlerinin ve bireylerin kendilerine yönelik “sosyal devlet, sosyal kamu” talebini Yeşiller Partisi koşulsuz olarak desteklemeli ve bu isteği politik arenada tüm gücü ile seslendirmelidir. Yeşiller Partisi, uluslararası bağlantılarını ve içinde bulunduğu küresel, bölgesel yeşil birliktelikleri kullanarak, farklı ülkelerin yeşil partilerinde aktif siyaset yapmış kişi ve gruplarla politik ağlar oluşturabilir. Uluslararası deneyim ve gündem paylaşımında bulunan Türkiyeli LGBT hareketi, en yakın merkezi ve yerel yönetim seçimlerinde LGBT adaylar belirleyebilmeli ve bu adaylar Yeşiller Partisi tarafından desteklenmelidir. Ayrıca mevcut siyasi aktörlerden kapalı LGB olan kişilere, açılmaları için motivasyon sağlanmalıdır.
 
LGBT bireylerin ya da grupların sorunları, devletin ve kamunun görev ve sorumluluk alanına girmesine rağmen sahiplenilmeyerek bu alanın dışında bırakılmaktadır. Eğitim, sağlık, hukuk, çalışma gereksinimleri konusunda baskın bir ayrımcılık yaşatılan LGBT’ler, sivil toplum aracılığı ile dayanışarak bu kamusal boşluğu doldurmaya çalışmaktadır. Bu durum, sosyal devlet ilkesi ile çelişmektedir. Mevcut durum göstermektedir ki LGBT’ler, devlet tarafından en yoğun biçimde pozitif ayrımcılık sağlanması gereken toplum kesimleri içindedirler. Ancak tam tersine LGBT’ler, sivil ve resmi ayrımcılığın en negatif biçimleri ile her gün yüz yüze gelmektedirler. Referandum tartışmaları boyunca yok sayılan LGBT kimliği, yeni anayasa tartışmaları sürecinde etkin bir biçimde savunularak, toplumsal sözleşmenin bileşenlerinden, taraflarından biri olarak kabul edilmelidir. LGBT kimliği üzerinden geliştirilecek herhangi bir politik manevranın, bu kitleyi edilgen bir oy havuzu olarak görmesine ve kullanmasına karşı dikkatli olunmalıdır. Pragmatik çıkarları korumak ile birlikte, LGBT ve queer siyasetine içkin olan radikal devrimci öğelerin, heteronormatif anaakım tarafından sömürülerek iktidarsızlaştırılmasına izin verilmemelidir.
 
LGBT hareketleri, daha etkin siyaset yapmayı amaçlamalıdır; ancak bu hareketler, güncel politikanın geçerli özelliklerini reddebilmelidir de. On yılların birikimini taşıyan LGBT ve queer teorileri, feminist teoriler ile güç birliği içinde, ataerkil heteronormatif kapitalist sisteme, ya da geleneksel sol söylemlere son derece derinlikli, kapsamlı ve sistematik birer eleştiri yöneltmeyi başarmış durumdalar. Bu başarının pratiğe dönük motivasyonunu kullanabilecek LGBT hareketleri, siyasetlerini anaakım heteronormatif politikaya dönüştürmeden, onu taklit etmeden, radikalizmini heteronormatif düzen ile eşlenik hale getirmeden ortaya koyabilmelidir. Bu bağlamda LGBT hareketleri, asla mevcut politik bir partiye ya da eğilime tamamen angaje olmamalıdır. Kadın Kapısı’ndan Şevval Kılıç’ın deyimiyle, “LGBT örgütlerinin politik partiler ve geleneksel ideolojiler ile ilişkileri flört aşamasında kalmalıdır.” LGBT kimliğinin, politik bir eğilime ya da belirli bir siyasi örgüte tamamen angaje olabilmesi gerçekdışı bir beklentidir. Ayrıca böylesi bir çaba, LGBT hareketinin kendine ait, çoğulculuk taşıyan heterojen yapısının ve politik söyleminin oluşmasını engellemesi açısından da sakıncalar üretmektedir.
 
Politik partiler ile “flört halinde” kurulacak LGBT çalışma grupları, tüm bu açılardan partiler ile parti dışı LGBT mücadeleleri arasında bir arayüz, bir araform olmalıdır. Çalışma gruplarına katılmak için, parti üyesi olunması gerekmemelidir. Parti çalışma gruplarının asıl amacı, sivil toplum örgütlerinde yaratılan dayanışma ruhundan hareketle LGBT’lerin daha politize olabilmelerini, günlük tepkisellikleri orta ve uzun vadeli stratejik bir planlama içinde geleceğe devredebilmelerini, toplumsal bir güç olarak kabul edilebilmeleri için uygun siyasi ortamı ve kültürel donanımı sağlamaktır. 
 

Etiketler: yaşam
nefret