06/12/2012 | Yazar: Onur Caymaz

İletişim Yayınları, hâlihazırda sürdürdüğümüz işbirliğimiz içerisinde, bu uzun öykülerden, birbirine uğrayıp geçen ikisini tek bir kitapta yayımladı.

Bugüne değin yayımlanan dört öykü kitabımızın en sonunda, hep bilmeden, bilinçsizce bir uzun öykümüz yer almış... 

En hoş güzellik, tasarlanmayan oluyor galiba.
 
İletişim Yayınları, hâlihazırda sürdürdüğümüz işbirliğimiz içerisinde, bu uzun öykülerden, birbirine uğrayıp geçen ikisini tek bir kitapta yayımladı.
Az daha yazılsa roman olacak iki aşk, devrim, hayat öyküsü. Birbirinin içinden geçen hikâyeler...
Öykü değil de hikâye demeyi sevdirten iki metin.
 
Yedi sene sonra, ufak tefek zaman yarasına, hasarına dokunarak, yeniden okur karşısına çıkıyor.
 
Bazılarının müşterileri değil, okuru oluyor. Bunu unutmadan.
 
İlginize, bilginize diyor, heyecanımı, derlediğim gençliğimi paylaşıyorum...
 
Kısa bir alıntı...
 
“Çarşıdan geçerken her yerde yalnız olduğunu düşündün. Her yerde. Işıkların gözlerini artık ne kadar ağrıttığını, o kırık gözlüğü yaptırman gerektiğini; dişlerin sapsarı, dişçiye gitmenin şart olduğunu; kendini yenilemeye mecbur olduğunu, tıraş kolonyasına ihtiyaç duyduğunu; nefes alıp verişlerini kontrol etmen, konuşurken boğuluyormuş gibi davranmaman, heyecandan tıkanmaman, soğuk havada ağzından çıkan dumanların arasında kaybolmaman, birine inanman, bir uysallığa sığınman, yanağın okşanışında ellerin kaydığına, dudağın öpüldüğünde daha da güzel olacağına, başkası tarafından okşanmış saçın, aynı bedendeki eller tarafından taranmışı hakir göreceğine… Eşyanın fikrine inanman gerekir. Aşk inanmaktır. Söylemiştim.”
 

Etiketler: kültür sanat
nefret