19/09/2024 | Yazar: Aybüke Yardımcı Ardor

Toplumda LGBTİ+’lara karşı uygulanan şiddetin her türü, bireylerin “güvende olma” duygusunu zedelemekte ve insan onuruna uygun şekilde yaşama hakkının “kaybına” sebebiyet vermektedir. Bir diğer deyişle muğlak kayıp teması insan hakları boyutunda da ortaya çıkmaktadır.

Görünen acının gölgesinde kalan kayıplar: Muğlak kayıp Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

“Merdivenden çıkarken,

Orada olmayan bir adamla tanıştım.

Bugün yine orada değildi.

Ah gitmesini ne kadar da isterdim”

-İngiliz Tekerlemesi[1]

Bir söz vardır halk arasında bilir misiniz?

Düğün ve ölümün girmediği tek bir hane bile olmazmış.”

Düşününce insana iki uçlu duygular deneyimleten bir söylem gibi geliyor kulağa. Bir tarafta kültürel olarak eğlendiğimiz ve çok sevdiğimiz, bizim kültürümüz için konuşacak olursak, bir kadın ve erkeğin “aile” kurmasının sembolü olan düğünler… Diğer tarafta sevilen biriyle önünde sonunda yapılması gereken, geri dönülmez bir veda. 

Peki ya bu senaryoda bir değişiklik olursa? Mesela bazı hanelere hiç “düğünün” de giremeyebileceği gerçeğiyle yüzleşirse bazı ebeveynler? Ya da “ölüm gibi bir şey olacak ama kimse ölmeyecek” desek onlara? Şüphesiz dehşete düşer, korkarlardı.  

İşte bu “ölüm gibi bir şey değil ama belki de ölümden daha fazla acı veren şey” in bir adı var: Muğlak/Belirsiz kayıp (Ambigious Loss). Bu kavram ilk kez aile terapisti Pauline Boss (2007)[2] tarafından çok da uzak olmayan bir tarihte tanımlandı. Muğlak kayıp, kaybedilen şeyin kendisi belirsiz olduğunda ortaya çıkan bir kayıp türüdür. Adı koyulmamış olan kayıpların arkasından kişiler, yaygın olarak tanımlanması zor duygular hissetmektedir. Kısaca, “var ama yok” un “yok ama var” ın yarattığı boşluğa verilen isim muğlak kayıp.

Boss, muğlak kaybın iki şekli olduğunu söylüyor. Birincisi; sevilen, değer verilen bir kişi/şeyin fiziksel olarak orada olmasına rağmen duygusal ve psikolojik olarak “orada” olmama hali. Bir diğer şekli de fiziksel olarak bulunamayan ya da kaybedilen kişinin/şeyin psikolojik varlığının, kaybı yaşayan kişi tarafından devam ettirilmesine deniyor. İlk muğlak kayıp tipine örnek verecek olursak; Alzheimer hastası olan bir hastanın yakını için o hasta fiziksel olarak oradadır ancak artık bilindiği şekliyle “yoktur”. O, artık başka biridir, tanındığı ve bilindiği şeklinden farklıdır. İkinci muğlak tipine örnek olarak ise 6 Şubat Hatay depreminin etkilediği geniş coğrafyada birçok insan sevdiği birçok kişiyi/şeyi kaybetti. Ancak maalesef birçoğu kaybettiği kişiyi/şeyi fiziksel olarak bulamadı. Şu an, hala, mezarı dahi olmayan, bedeni bulunamamış yakını için ağlayan birçok insan var. Fiziksel olarak cenazesini bulamadıkları sevdiklerinin arkasından “belki de bir yerlerden çıkacak, belki de ölmemiştir” umuduyla ayakta kalmaya çalışan insanlarımız var. İşte bu, fiziksel olarak kaybedilmiş ancak psikolojik olarak vedası tamamlanmadan, psikolojik devamlılığın sürdüğüne örnek verilebilecek güncel bir örnektir. 

Türkiye’de yaşadığımız gerçeğini ele alacak olursa travmatik bir toplum olduğumuz gerçeği de beraberinde gelmektedir. Depremler, patlamalar, seller, kazalar, terör, siyasal kavgalar, kadın cinayetleri, çocuk istismarı, nefret söylemleri ve ayrımcılık… Belki de bunlar sayabileceklerimizin sadece bir kısmı. Hal böyle olunca sadece fiziksel kayıplarımız değil gözle görmediğimiz, tanımlamadığımız “görünen kaybın arkasında görünmeyen” birçok kaybımız var. 

Boss’a göre muğlak kaybı deneyimleyen kişilere gerek profesyonel gerek de sosyal destek alanında yapılması gereken en değerli müdahale somut olan dışında “soyut olan kayıpların” da tanımlanmasıdır. Bu noktada, bir bireyin hayatı boyunca deneyimlediği muğlak kaybın fark edilmesi ve üzerine konuşulabilmesi önemlidir. Boss’un Muğlak Kayıp[3] isimli kitabını okuyacak olursanız, geçmişte deneyimlediğimiz ancak adını koyamadan yasını tuttuğumuz kayıplarımız, zaman içinde yaşadığımız kayıpların arkasından tuttuğumuz yasın niteliğini ve niceliğini dahi belirliyor. Bu açıdan bakıldığında, söz konusu cinsel yönelim, cinsel kimlik ve toplumsal cinsiyet rolleri olduğunda da muğlak kaybın tanımlanmasının ne kadar önemli olduğunu fark etmek gerekir.

LGBTİ+’lar ve ailelerinde “muğlak kayıp” karşımıza nasıl çıkıyor? 

LGBTİ+’ların toplum ve kendi aileleri tarafından deneyimledikleri yaşantılarda “muğlak kaybı” çokça görmek mümkün. Muğlak kayıplar, LGBTİ+’ların ailelerinde de açılma öncesi, açılma süreci ve sonrasında farklı şekillerde gözlemlenebilmektedir. Her ebeveynin her ne kadar çocuklarından beklentilerini sunma şekilleri farklılık gösterse de zihinlerinde çocuklarına dair beklentileri vardır. LGBTİ+ çocukları olan ebeveynler, açılma evresi öncesinde de çocuklarının toplumsal cinsiyet normlarıyla tutarlı olmayan yönelimleri olduğunu fark edebilmektedir. Ancak, her ne kadar çocuklarında “farklı” olan bir şey olduğunu fark etseler de bunu inkar etme eğilimindedirler (Korkmaz, 2021)[4]. Bu inkar, aslında somut kayıplar sonrasında yasın ilk evresindeki “inkar aşamasına” denk gelmektedir. Boss’un yaptığı aile gözlemleri sonrasında edindiği deneyimlere göre “var olanın” başlangıçta inkar edilmesi anlaşılırdır. Ancak uzun vadede aileye ve bireylere zarar verebilecek bir tepkidir. Hakikaten de LGBTİ+’ların ebeveynlerinin başlangıçta inkar etmeye çalıştıkları gerçek, eğer aileler kendileri için gerekli olan yardımı almazlarsa ve “konuyla ilgili bilgi edinme kapılarını” açmazlarsa ebeveynler ve LGBTİ+ çocukları arasında çatışmalara hatta kopmalara neden olabilmektedir. Ailelerin bu süreçte işlevsel olmayan tepkilerinin; çocuklarının da bu süreçten iyi oluş haliyle çıkmalarını zorlaştırdığı, özellikle madde kullanımı, güvenli olmayan cinsel davranışlar, kendilerine zarar verme ve intihar teşebbüslerine etkisi olduğu gözlenmiştir (Bouris et al., 2010)[5]. Şüphesiz; ebeveynlerin çocuklarının bireysel özelliğini koşulsuz kabul edemiyor oluşu, çocukları için de “fiziksel olarak var olan ebeveyn” in duygusal desteğini üzerinden çekmesi, bir diğer anlamıyla “muğlak kayıp” anlamına gelebilmektedir. 

Türkiye’de çocuk ve ergenlerle klinikte çalışan bir uzman olarak küçük yaşlarda (2-10) çocuğu olan ebeveynlerin toplumsal cinsiyet normları çerçevesinde, çocuklarının atanmış cinsiyetine uyumlu olan oyuncaklarla oynamasını beklediklerini gözlemledim. Birçok ebeveynden “Bizim çocuğumuz (erkek) mutfak malzemeleriyle, bebeklerle oynuyor. Acaba bir ‘sorun’ var mıdır?” gibi sorular duydum. Bu sorunun içerisinde ailenin, çocuklarının toplumsal cinsiyet normlarıyla uyumlu davranışalar sergilemelerini beklemelerinden de öte, eğer çocuklarının kendi beklentileriyle uyumlu olmayabileceği gerçeğiyle yüzleşirlerse bunu, bir SORUN olarak görebilecek olmalarının gerçekliğiyle de karşılaşmaktayız. Bu, şüphesiz ki çok küçük yaşlarda dahi olsa bir çocuk için ebeveynin desteğinin, sevgisinin, kabulünün kaybı anlamına gelmektedir. 

İlerleyen yaşlarda ise çocukların ergenlik sürecine gelmeleri ve cinselliği keşfetmeye başlamalarıyla beraber cinsel kimlik tanımlamalarının da fludan berraklığa doğru geçtiğini görürüz. Tam da bu noktada ailelerin kaygısı artar ve çok büyük ihtimalle inkar, yerini öfkeye bırakır. Bir süre beraber çalışabildiğim ve kendilerini eşcinsel olarak tanımlayan ergenlerin ebeveynlerinin birçoğu psikolojik yardım almak için başvuru yaptıklarında beklentileri, çocuklarında fark ettikleri cinsel yönelimle ilgili çeşitliliği bir “bozukluk” olarak görmeleri ve bunun “düzeltilmesi” için başvuru sağlamaları oluyor. Genelde ailelere psikolojik ve fizyolojik açıdan bilgilendirme yapıldığında verdikleri yaygın tepki, öfkelenip süreçteki yardım alma motivasyonlarını kaybetmeleri oluyor. Bu noktada, ailenin koşulsuz kabulünün kaybına ek olarak “muğlak kayıp” olarak tanımlanabilecek bir şey daha eklendiğini görebiliriz: Gerekli olan psikolojik desteği alma hakkının kısıtlanması/önlenmesi. Bir yardım almayı kabul etmek için önce durumun varlığını kabul etmek gerekir. Var olmayan, sınırları ve netliği oluşturulmamış her şey muğlaktır. Bu noktada ebeveynler de farkında olmadan sadece çocukları için yardım almayı değil aileleri için de gerekli olan yardımı geri çevirmiş olurlar. LGBTİ+ gençlerin ihtiyaç duyabileceği psikolojik destek kaynağının aile tarafından devam ettirilmiyor olması, ebeveynlerinin durumu anlamak adına çaba göstermelerine dair umutlarını yıkmakta ve destek verecek uzmanla kurabileceği potansiyel ilişkiyi de sormadan ellerinden almaktadır.

Ergen LGBTİ+’ların sosyal ve psikolojik destek anlamında yaşayabileceği bir diğer dezavantaj da henüz reşit olmamış ve ebeveynlerine maddi anlamda bağımlı olan gençlerin örgütlenme haklarının henüz olmamasıdır. LGBTİ+’lara destek amaçlı kurulmuş herhangi bir derneğe ebeveynleri olmadan başvuru sağlayamayacakları için bu anlamda da destek almaları mümkün olamamaktadır. Ancak, gençlerin kendi destek kaynaklarını üretme becerisini de küçümsememek gerektiğini düşünüyorum. Seçilmiş ailelerini daha bu yaşlarda tanımlamaya başlayan gençler, aynı zamanda kendilerini LGBTİ+ olarak tanımlayan arkadaş gruplarında da sosyal destek ihtiyaçlarını karşılayabilmektedir. Öte yandan, LGBTİ+ gençlerin seçilmiş aile tanımını oluşturmaya başlamasıyla beraber mevcut atanmış aileleri ve seçilmiş aileleri arasındaki farklar göze batmaya başlayabilir. Seçilmiş ailede hissedilen koşulsuz kabul, sevgi ve destek mekanizması atanmış aileden hissedilmediğinde atanmış ailede algılanan muğlak kayıp temaları belirginleşebilir. 

Yaşa bakmaksızın, LGBTİ+’ların muğlak kaybı deneyimleyebildikleri en yaygın alanlardan bir diğeri de sosyal çevreleridir. Aile tanımlarının içinde olan ve toplumsal cinsiyet normlarına bağlı olan kişilerin nefret söylemleri ve ayrımcı tutumları bireylerin aile içinde ve dışında kabul görmedikleri inancını pekiştirmektedir. Bu durum, sosyal destek ve kabul, benliğin kabulü gibi noktalarda da kişide muğlak kaybın yaşantılanmasına sebebiyet vermektedir. Özellikle toplumda LGBTİ+’lara karşı uygulanan şiddetin her türü, bireylerin “güvende olma” duygusunu zedelemekte ve insan onuruna uygun şekilde yaşama hakkının “kaybına” sebebiyet vermektedir. Bir diğer deyişle muğlak kayıp teması insan hakları boyutunda da ortaya çıkmaktadır.

Muğlak kaybı deneyimleyenler için ne yapılabilir? 

Her kayıp, kaybedilen kişinin/şeyin anlamına göre arkasında bir boşluk bırakır. Bu boşluk sadece fiziksel değil aynı zamanda psikolojiktir. Büyük ölçüde, farkında olmadan kaybettiğimiz tüm şeylerin bizde bıraktığı izlerin yasını tutuyoruz. Ölen birinin arkasında bıraktığı yatağının sıcaklığının, masaya koyulan bir tabağın eksikliğinin, geçmişte oynayıp şimdi oynayamadığımız oyunların, artık görüşmediğimiz arkadaşlarımızın, gidemediğimiz yolların, eski sevgililerimizin… Her bir kayıp, muğlak kayıplar da dahil olmak üzere, parmak izlerimiz gibi biricik. Kayıplarla kanayan yaraların hemen iyileşmesini beklemek gerçekçi değil belki… Ama ilk aşamada kanamayı durdurmak mümkün. Bunun için; kaybı yaşayan kişinin, kaybının sadece görünen kısmının değil görünmeyen kısmının da var olduğunu bilmemiz bile çok kıymetli. Kaybın sınırlarının genişliğini fark etmek, kayba yönelik bir çerçeve çizmemizi kolaylaştırır. Kişinin nasıl bir kayıpla baş etmeye çalıştığını görmek iyileşmesine ihtiyaç duyulan yerleri belirlemeyi de kolaylaştırır. Sadece profesyonel anlamda değil çevremizde fiziksel ya da muğlak olsun kayıp deneyimleyen ve yas tutan kişinin kayıp sonrası duygularına eşlik etmek çok kıymetlidir. 

Ancak Boss’un da dediği gibi muğlak kayıp yaşantısı sonrası kişilerin işlevselliklerini arttırmak için yapılabilecek en önemli destek “bundan sonrası için ne değişmesi gerekir” kısmını yapılandırmaya çalışmaktır. “Devam edebilmem/edebilmen için ne değişmesi gerekiyor? Yolculuğuna bundan sonra nasıl devam etmek iyi gelir?” sorularını sormaktır. Hepimiz için hayatımızın bir noktasında birden fazla muğlak kayıp deneyimlendi ve deneyimlenecektir. Önemli olan bu muğlak kayıp tünelinden nasıl geçtiğiniz ve tünelin sonundaki aydınlıkta nasıl devam edeceğinizdir.

Unutmayın, her eve düğün ve ölüm girmese de düğünümsü ve ölümümsü bir şey mutlaka girecektir.


[1] Pauline Boss’un Muğlak Kayıp (2021) kitabından alıntılanmıştır.

[2] Boss, P. (2007). Ambiguous loss theory: Challenges for scholars and practitioners. Family relations56(2), 105-110. 

[3] Boss, P. (2021). Muğlak Kayıp Çözülmemiş Yasla Yaşamayı Öğrenmek (B. Kırlangıç Şimşek, Çev. Ed.). Bilim ve Sanat Yayınları.

[4] Korkmaz, D. (2021). What do mothers of gay youth experience?: A qualitative study (master dissertation, TED University (Turkey)

[5] Bouris, A., Guilamo-Ramos, V., Pickard, A., Shiu, C., Loosier, P. S., Dittus, P., ... & Waldmiller, J. M. (2010). A systematic review of parental influences on the health and well-being of lesbian, gay, and bisexual youth: Time for a new public health research and practice agenda. The journal of primary prevention, 31(5), 273-309.

Kaos GL dergisi bir tık uzağınızda

Bu yazı ilk olarak Kaos GL Dergisinin Performans dosya konulu 194. sayısında yayınlanmıştır. Dergiye kitapçılardan veya Notebene Yayınları’nın sitesinden ulaşabilirsiniz. Online aboneler dergi sitesinden dergiyi okuyabilir.

*KaosGL.org Gökkuşağı Forumu’nda yayınlanan yazı ve çizimlerden yazarları ve çizerleri sorumludur. Yazının ya da çizginin KaosGL.org’ta yayınlanmış olması köşe yazılarındaki veya çizimlerdeki görüşlerin KaosGL.org’un görüşlerini yansıttığı anlamına gelmemektedir.


Etiketler: yaşam, aile, sağlık, araştırma, inceleme, yorum
2024