27/02/2009 | Yazar: Çağlar A.
İlk defa ablamla paylaşmıştım ailemden. Hâlâ ailemden tek paylaştığım kişidir. Üniversite yıllarımdı, 18 yaşımdaydım.
İlk defa ablamla paylaşmıştım ailemden. Hâlâ ailemden tek paylaştığım kişidir. Üniversite yıllarımdı, 18 yaşımdaydım. Tatil nedeniyle İstanbul’a ailemin yanına geldiğim bir gün odamızda oturup ordan buradan sohbet ederken birden ‘abla ben kızlardan hoşlanıyorum’ deyivermiştim. Ablamın şaşkın, tedirgin, ne diyeceğini bilemez haldeki yüz ifadesi hâlâ gözümün önündedir. Öyle ki ailemin beyniydi ablam. Her şey ona danışılır, o yaşına bakmaksızın en mantıklı yorumları yapar ve yönlendirdi bizleri, istisnasız hep doğru çıkardı söyledikleri, hep doğru kararlar verirdi. Ve ben hangi akla istinaden böyle bir şeyi söylemiştim ona bilemiyorum, sanırım cahil cesareti…
Onun yüzündeki ifadeyi gördükten sonra hiç söylememeyi o kadar çok isterdim ki, ama çoktan dökülüvermişti bu kelimeler tutamadığım ağzımdan. Ve o söylediğim andan itibaren öyle bir misyon üstlendi ki, kızmayacak, yadırgamaz davranacak, olumlu ve yol gösterici kelimelerini cümlelere yerleştirecekti. Bana ilk söylediği cümle sahte ve telaşlı bir gülümsemeyle ‘aman Çağlar, ben de bir şey söyleyeceksin sandım, bu yaşlarda hep olur bu, endişelenme’ oldu, oysaki benim değil onun endişeli olduğu öyle ortadaydı ki… ‘Hayır abla dedim, bu öyle bir şey değil, gelip geçici bir şey değil’. Sözümü kesti birden ‘bak dedi, ben liseye giderken hep böyle şeyler olurdu, ergenlik dönemlerinde özellikle kızlar hemcinslerine karşı bir şey hissederler, daha doğrusu hissettiklerini zannederler’. Benim bu öyle bir şey değil bakışlarımı fark edince hemen kendinden örnek vermesi gerektiğini düşündü sanırım, bu beni ikna edici en iyi yol olabilirdi o an ona göre. Ufak çaplı bir kahkahayı takiben ‘hatta lisede bir kız arkadaşım vardı, çok yakındık. O bana böyle şeylerden bahsetmişti, güya benden hoşlanıyormuş, düşünebiliyor musun? Şimdi evlendi bu konuları gülerek konuşuyoruz, nasıl öyle bir şey olduğunu düşündüm, çocukluk işte diye hayıflanır hâlâ’.
Telaşlı bir şekilde süren gülmesine, şimdi acaba ne söylemeliyim’i düşünen gözleri eşliğinde devam ediyordu, oysa kendi yüz ifadesini görse inandırıcılığının mümkün olmadığını o da anlardı. Lisedeki tüm arkadaşlarını tanırdım, bu kişinin var olmadığını o zamanda biliyordum, hâlâ da biliyorum. ‘offf abla dedim, anlamıyorsun, benim tercihim bu!’. Derin bir sessizlik kaplamıştı odayı şimdi… Sahte de olsa gülmeye çalışan gözlerinde kızgınlık belirtisini görüyordum, ama o anlayışlı bir şekilde konuşması gerekliliğinden taviz vermeyerek, kendi içinde sakinleşmeye çalışıyordu, belki de susarak. Ama o sustukça, ben korkuyordum, nedenini bilmiyorum ama hâlâ o gün yaşadığımız sessizlikteki korkuyu hissederim ve hâlâ içim üşür.
Derin bir nefes aldı ‘Çağlar, 18 yaşındasın! Bu benim tercihim gibi saçma sapan bir lafı bir daha duymak istemiyorum senden. Gelirsin 27-28 yaşına bu benim tercihim dersin anlarım, anlamaya çalışırım, saygı duyarım, ama bu yaşta böyle bir şeyi söyleme haddini kendinde nasıl bulursun!’. Ben sustum, O ‘bir şey istiyor musun mutfağa gideceğim’ bahanesiyle kendini odadan dışarı attı. Bu konu burada kaldı (kapandı diyemeyeceğim çünkü her şeyin ucu öyle açıktı ki) ve asla bir daha konuşulmadı. Tabii ki bu soru işareti hep vardı kafasında bunu biliyordum, feminen değildim bunu görebiliyordu. Ama asla bir daha bu konuyu açmadı, sanırım duyacaklarından emin olduğu şeyleri duymak istemiyordu. Hem o hem ben yıllarca salağı oynadık. Üstünü kapadık, oyun oynadık, erteledik, ama hep içimizdeydi bu konu biliyorduk. Ta ki bir gün, çok yakın bir zamanda bir alışveriş merkezinde yeğenimle oynarken eline tutuşturduğum telefonum çalana kadar. Arayan sevdiğimdi ve resmi çıkıyordu ekranda ‘my wife’ olarak kayıtlıydı ismi. Telefonumun onun için çalan melodisini duyduğumda ilk kez içim üşümüştü, tıpkı ablamın ilk sessizlik gününde olduğu gibi. Ne yapacağımı bilemedim, ona doğru dönemedim, telefonu alamadım, O da telefon çalıyor diyemedi. Öyle bir sessizlikti ki bu, artık telefonun melodisini bile duyamıyordum. Sanırım hâlâ ekrana bakıyordu. Sanırım yıkılmıştı. Sanırım yıkmıştım.
Şimdi düşünüyorum da bunu benim üniversite mezunu, psikoloji dalında master’ını yapmış, her zaman her konuda her sorunumuza bana ve ailemize akılcı yaklaşımlarla çözümler bulabilen ablam kabullenemiyorken, konduramıyorken, kaldıramıyorken, yakıştıramıyorken, ailelerimiz için ne kadar zor olurdu? Hiç kendinizi ailenizin yerine koydunuz mu? Bence, bu durum aslında onlar için bir utanç nedeni değil, yalnız kalacağımızı ve bir ailemiz olamayacağını düşündükleri için duydukları kaygı…
Karar tabi ki sizlerin. Ben, sadece paylaşmak istedim…
Etiketler: insan hakları, aile