28/03/2009 | Yazar: Kaos GL

Şu sıralar Azerbaycan kamuoyu, gazeteci yazar Ali Ekber Aliyev’in, "çifte tabuları yıkmaya çalışan" son romanı ile meşgul.

Şu sıralar Azerbaycan kamuoyu, gazeteci yazar Ali Ekber Aliyev’in, "çifte tabuları yıkmaya çalışan" son romanı ile meşgul. Şubat ayında yayımlanan ve kapağında ‘Tabuları yıkmak kolay olmayacak’ notu yer alan Artuş ve Zaur’da, bir Ermeni ile bir Azeri genç arasındaki aşk hikâyesi anlatılıyor. Romanın başkarakterleri Artuş ve Zaur, Bakü’de doğup büyümüş, aynı okula gitmiş, sınıfta aynı sıraları paylaşmış iki erkek. Aralarında bir aşkın yeşermeye başladığı sırada Karabağ sorunu patlak verir ve savaş, onları birbirinden ayırır. Artuş Ermenistan’a göç eder, Zaur ise Bakü’de kalır. Yıllar sonra, iki yetişkin olarak Tiflis’te yeniden buluşurlar. Geçmişi anarken eski duygularını yitirmediklerini fark ederek, Gürcistan Cumhurbaşkanı Saakaşvili’nin eşinin de yakın arkadaşı olan Hollandalı bir papazın yardımıyla evlenirler. Hikâyenin sonunda, ümitlerini yitirirler ve kendilerini, bir 12. yüzyıl yapısı - ve Azerbaycanlılar için aşkın efsanevi sembolü - olan Bakü Kız Kulesi’nden atarlar.
Yazar, hem eşcinsel bir aşkı romanının merkezine yerleştirerek, hem de bu yasak aşkı birbirine düşman edilmiş iki komşu arasında yaşatarak, "lanetli kara parçası" olarak tanımladığı Güney Kafkasya coğrafyasına hükmeden birtakım tabuları yıkıyor. Karabağ Savaşı’nda kardeşini kaybetmiş biri olan yazar, bu coğrafyada yaşanan trajediye ve komşu iki toplumun değer yargılarına değinmeyi bir görev biliyor. Bu durum, onun muhalif bir yazar kimliğiyle kendi vatanında kabul görmesini zorlaştırıyor, fakat Ali Ekber Aliyev, bu eserin hem bölgedeki hem de dünyadaki mücadele alanları için taşıdığı önemin farkında:

"Bizler şimdi Ermenistan’la dolma ve balaban üzerinden bilgi savaşları ile uğraşıyoruz, halbuki tüm gücümüzü, küresel meselelerin çözümü için sarf etmeliyiz. İnsanlarımız, iki halk arasındaki ‘dondurulmuş çatışma’yı kesin ve nihai bir şekilde ortadan kaldırmak için gereken bilgelik, cesaret ve kararlılığı göstermeli. Bu küçük toprak parçasında, iki komşu halkın barış içinde bir arada yaşayabilmesinin koşullarını yaratmak üzere güçlerimizi birleştirmeliyiz."

Aliyev, romanın ana temasının Ermenistan ve Azerbaycan arasındaki ihtilaf olduğunu, eşcinsellik temasını ise, dikkatleri çekmek üzere kullandığını söylüyor. "Herkes Güney Kafkasya’ da eşcinselliğe ilişkin olumsuz yargıları biliyor. Tüm bunları temel alarak, üç komşu ülke arasındaki çatışmaların karmaşıklığını göstermeye çalıştım" diyen yazar, Artuş ve Zaur’un sadece Azerbaycan’da değil, uluslararası alanda da kolayca kabul edilebilecek bir roman olmadığını belirtiyor.

Kitaba toplumun çeşitli kesimlerinden hem olumlu hem de olumsuz tepkiler var. 2008 yılında heteroseksüel bir Ermeni-Azeri çiftinin aşk hikâyesinin yayımlanmasıyla tabuları kırmaya başlayan ve olumlu tepkiler gösteren Azerbaycan kamuoyu, Artuş ve Zaur romanındaki eşcinsellik temasına takılmış gözüküyor. Dini otoritelerin tepkileri sert; Bakü İslam Üniversitesi’nden Hacı Fuat Nurullah, eşcinselliğin Azerbaycan’a yurtdışından geldiğini ve milli kültüre zarar verdiğini; erkeklerin kadın elbiseleri giymelerinin, kadın gibi davranmalarının kabul edilemez olduğunu söylüyor ve "Böyle insanlar, hastalıklarını bulaştırmamaları için, toplumun sağlıklı üyelerinden tecrit edilmelidir" diyor.

Azerbaycan’da eşcinsellik 2000 yılının Eylül ayından itibaren yasal olarak tanınmıştı. Ancak, eşcinsellere karşı ayrımcılık yapmak yasalara aykırı olsa da, Azeri eşcinseller yaşamın pek çok alanında açıkça tacize maruz kalmaya devam ediyorlar. Ülkede, eşcinsellere, yaşadıkları zorluklar karşısında destek veren tek bir sivil toplum kuruluşu bulunuyor: Faaliyetine 2006 yılında başlayan Union of Gender Development and Flourishment. Başkan Kamran Rızayev’e göre, eşcinsellerin en büyük sorunları yaşadıkları yerler, kendi aileleri: "Çocuklarının geleneksel olmayan yönelimlerini öğrenen ailelerin, çocuklara şiddet uyguladığı ve evden kovduğu vakalar yaşanmıştır. Bu tip vakalarda, bizler bu çocuklara psikolojik destek sağlayarak aileleriyle konuşmaya çalışıyoruz. Bazı aileler, özellikle daha genç yaşta olanlar, ofisimize gelirler ve bizler de çocuklarının uyuşturucu bağımlısı veya katil olmadığını, normal bir hayat sürdüren, çalışan, para kazanan, okuyan ve kendi ilgi alanları olan insanlar olduklarını anlatırız."
 
Yazar, ayrıca eşcinsellik algısının siyasi alanda ve seçim kampanyalarında ‘karalama’ niteliği taşıyabildiğini belirtirken, Azerbaycan Halkçı Cephe Partisi Başkanı Ali Kerimli’nin geçen sene yürüttüğü seçim kampanyasında eşcinsellik ‘suçlama’larıyla kamuoyu nezdinde ‘imajının sarsıldığını’ hatırlatıyor.
 
Azerbaycan İnsan Hakları Merkezi Müdürü Eldar Zeynalov ise, toplumda, eşcinsellere karşı, AİDS ile ilgili yayınlarla kışkırtılan bir düşmanlığın yer ettiğini söylüyor. Bir üniversite öğrencisi, öfkesini "Sadece Ermeni ve Azeri değiller, bir de eşcinseller. Tam bir kâbus" sözleriyle ifade ederken, 35 yaşındaki, temizlik işçisi olarak çalışan bir kadın, kitabın tamamını okuduktan sonra eşcinsellerle ilgili görüşlerinin olumlu yönde değiştiğini belirtiyor, fakat ekliyor: "Milliyet sınırları ve ayrımları olmadan bir aşk yaşıyorlar. Bunu anlayabiliyorum. Fakat bu aşkın bir Ermeni ile olmasını istemezdim. Aşağılayıcı bir durum."
 
Aliyev, toplumun kalıplaşmış önyargıları ve tahammülsüzlüğünün, kendisini ümitsizliğe ittiğini söylüyor: "Azerbaycan’da siyasi diktatörlük yoktur, toplumun kendisi zaten diktatör! " Ardından, uygulanan siyaset ve kurgulanan toplum algıları arasındaki çelişkilerden yakınıyor: "Bugün Azeri yetkililer, Azerbaycan sınırları dahilinde, Dağlık Karabağ bölgesine en yüksek özerklik hakkını sunuyor ve bu özerklik, ilk defa Ermenilerin bizim sahip olduğumuz haklara sahip, eşit vatandaşlar olmalarını öngörüyor. Ancak aynı anda, Azerbaycan toplumu ve medyasında bir düşmanlık algısı işlenmeye devam ediyor" diyen Aliyev, "Bu bir ikiyüzlülük ve bana hiçbir anlam ifade etmiyor" diyor. Bakülü bir işadamının yorum ise olumlu: "Nihayet, bir roman çıkıp Azerbaycan’daki muhafazakâr fikirleri dumura uğrattı; bunun için çok mutluyum, önyargıların kırılması, kamuoyunda hâkim olan fikirlerin dalga geçilmesi, çoktan yapılması gereken bir şeydi!"
Azerbaycan’ın büyük yayınevlerinden hiçbiri, Aliyev’in romanını basma cesareti göstermemiş. Bazıları romanı ‘utanç verici’ bulmuş, bazıları da yayımlamaktan korkmuş. En sonunda, Moğolistan’daki bir yayınevi kitabı basmayı kabul etmiş. Romanın satıldığı tek yer, Bakü’de bulunan, ‘Ali ve Nino’ adlı kitapevi zinciri. Kitapevinin sahibi Nigar Koçarlı, roman için "toplumumuz için iyi bir tokat" ifadesini kullanıyor. Artuş ve Zaur’un yarattığı tartışmayla birlikte, Azerbaycan’da kitap satışları canlanmış. Koçarlı, Aliyev’in, insanları kitap okumaya yönelttiği için saygıyı hak ettiğini, senelerdir kitap okumayan insanların kitapçılara uğramaya başladığını söylüyor, öte yandan, kendilerine ‘nasyonal sosyalist’ diyen bir grup genç Azerbaycanlı, kitapevinin şubelerine gidip çalışanları tehdit etmiş ve kitabın satıştan kalkmasını istemiş.
 
Tahmin edilebileceği gibi, kitap, internet ortamında da hararetli tartışmalara konu olmuş. Nefret dolu ve homofobik öğeler içeren metinlerle, yazar, ulusal çıkarlara ihanetle suçlanmış. Kitabın toplatılıp yakılmasını isteyenler, hatta yazarın şeriat hükümlerine göre yargılanması gerektiğini ifade edenler de olmuş. Bazıları ise, ironik bir dille, Azerbaycan’ın kendi Salman Rushdie’sini ve Orhan Pamuk’unu yarattığı yorumunda bulunmuş.
 
Ermeni toplumu ile Azeri toplumunun birçok diğer alanda olduğu gibi, homofobi konusunda da birbirine çok benzediğini ifade eden Aliyev, Ermenistan’dan gelen tepkilerin genelde olumsuz olduğunu ve Ermenistan kamuoyunun "kitabı okumamış olmasına rağmen, başlıktan ve olası içerikten şoke olmuş olduğuna" dikkat çekiyor. Aliyev, romanının Rusça çevirisinin hazır olduğunu, İngilizce çevirisine başlandığını, Ermenice ve Gürcüceye çevirisinin de gündeme gelebileceğini söylüyor: "Maalesef ben Ermenice bilmiyorum; Bakü’de Ermenice bilen tanıdığım da yok. Ama Ermenistan’da pek çok yazar, çevirmen ve yayıncı arkadaşım var. Romanın Rusçası Rusya’da yayımlandıktan sonra, Ermeniceye, hatta Gürcüceye çevrilmesi için düşünmeye başlayacağız."
"Maalesef, önümüzdeki yüz yıl boyunca yalnız Azerbaycan’da değil, tüm Güney Kafkasya bölgesinde hiçbir şey değişmeyecek" diyen Aliyev, ülkesinde Ermenilere ve eşcinsellere karşı tutumun değişmesi ihtimalinin zayıf olduğunu düşünse de, sözlerini barış dilekleriyle bitiriyor: "Gürcistan, Azerbaycan ve Ermenistan, yani bölgemiz için barış ve mutluluk diliyorum. İnsanca yaşamak zorundayız. Başka bir şansımız yok." Yazarın ifadesiyle, yalnızca o şekilde Ermenistan’da Kara Karaev’in, Azerbaycan’ da ise Khaçaduryan’ın müzikleri yükselebilecek!
 
‘Unzipped: Gay Armenia’ adlı internet sitesinde yer alan, Mika Artyan, Mina Muradova ve Nigar Musayeva imzalı metinlerden derleyip İngilizceden çeviren: Anna Maria Aslanoğlu

İlgili haberler:
 
 


Etiketler: kültür sanat
2024