24/12/2022 | Yazar: Mertcan Doğan

İktidar benimle savaşırken ben kendimle barıştım. Âşık oldum, yaşadım ve yaşattım.

Günler perişan, mücadelemiz güçlüydü Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

 “Şuramızda bir şey var

acıya benzer

umuda benzer

böyle günlerde her şey

hem acıya, hem umuda benzer” [1]

“Böyle günlerde her şey hem acıya hem umuda benzer” diyordu Arkadaş Özger. Acının ve umudun bir aradalığını resmediyor, acı çekmiyor olsak umut edilecek bir şey de olmayacağını söylüyordu aslında. Lubunyaya geçmişten seslenip gullüme davet ediyordu sanki. 2022 Arkadaş’ın tarif ettiği “böyle” günlerle doluydu benim için. Öyle ki geride bırakmaya hazırlandığımız bu koca yıl mücadele kavramı ile eşleşiyor zihnimde. Üzerimize çöken karanlığa direndiğim anları hatırlatıyor. Sokakta, kampüste, evimde, yatak odamda…

Lubunyalar olarak bu yılı kolektif hafızamıza kazıyan pek çok olay yaşadık. Artan nefret söylemleri, hedef göstermeler, Onur Yürüyüşü’ne yönelik saldırılar, olağanüstü sayıda gözaltılar, “aileyi koruma” sosuna bulanmış nefret yürüyüşleri, ayrımcı yasa teklifleri ve saydıkça öfkelendiğim niceleri… Genel seçimler adım adım yaklaşırken gördük ki LGBTİ+’lar yeni korku öznesi, büyük toplumsal düşman olarak siyaset sahnesine davet ediliyor. Türkiye tarihinde belki de ilk kez eş zamanlı olarak siyasetin, medyanın ve meclisin bu denli gündemindeyiz. Ne mutlu bize!

Apaçık ki siyasal iktidar LGBTİ+’lara savaş açmış durumda. Aslında süregelen savaşın sözcülüğünü üstlendi demek daha doğru olur. Zira bu savaş yeni değil cumhuriyetin cinsiyetçi ve sisheteroseksist tarihi kadar eski ve yerleşik. Sevgili Yıldız Tar DEMOS Araştırma Derneği için hazırladığı “LGBTİ+ Hareketinde Barışın Patikaları” yazı dizisinde, hareketin tarihinden bir sloganı bizlere hatırlatmıştı: “LGBTİ+’lara yönelik ilan edilmemiş savaşa da son.” Bana kalırsa 2022 bu savaşın ilan edildiği yıl oldu.

Ben alenileşen savaşa toplumsal barış mücadelemi sahiplenerek direndim. Barıştan yana olmanın gururuyla var olduğum her alanda bir yandan LGBTİ+’ların haklarını savunurken bir yandan da hakları gasp edilmiş, sessizliğe itilmiş diğer toplumsal gruplara da temas etmeye, onların taleplerini duymaya ve duyurmaya çalıştım. 2022’de politikamı sokağa taşıdığım anlardan bana “ya hep beraber, ya hiçbirimiz” haykırışları kaldı. Kimseyi geride bırakmayacağımızı bilmenin güvenini hissettim. Dayanışmayı büyüten bir araya gelişlerin güçlendirici olduğuna daha fazla inandım. Kadın ve LGBTİ+ örgütlerinin düzenlediği ortak etkinliklerde mücadele ettiğimiz patriarkal düzene karşı “mikro” zaferler kazandığımızı gözlemledim. Kurduğumuz ittifaklarla birbirimizin yarasına merhem olduk, dayanışmamız sayesinde hayatta kaldık. Defalarca kendi alternatif dünyamızı yarattık, birlikte çıkış yolları aradık. Dayanıştığım herkese sesleniyorum, sizlerle hayal kurmak ve söz üretmek çok güzeldi. Korkutulduğumuz kadar korkuttuğumuza eminim.

Elbette umut dolu sözlerimi kuşatan bir yorgunluk olduğunu da itiraf etmeliyim. Hangimiz yorgun değiliz ki? Bugün Türkiye’de eşitlik ve adalet mücadelesi veren herkesi Sisifos’a[2] benzetiyorum. Çilemiz onun çilesi. Her gün bir kayayı dağın tepesine itiyor, her sabah başladığımız noktaya geri dönüyoruz. Ancak bu bir çaresizlik hali ya da teslimiyet değil. Tıpkı Albert Camus’nün söylediği gibi “Bir insanın yaşama bağlanışında dünyanın tüm düşkünlüklerinden daha güçlü bir şey vardır.”[3] Bitmek bilmeyen çabamız yaşamla aramızdaki kopmaz bağa göz kırpıyor aslında.

Kolektifleştirdiğimiz bu bağı korumak elbette benliğimizden geçiyor. Bu nedenle 2022’de kendimi sevmenin önemini yeniden idrak ettim diyebilirim. İktidar benimle savaşırken ben kendimle barıştım. Âşık oldum, yaşadım ve yaşattım (herhalde). İktidar her yerdeyse direniş de her yerdedir diyerek kestim kolimi. Dostlarıma tutundum. Gülmeyi ihmal etmedim.

Biliyorum acıyla umudu kardeş ettiğimiz gülüşlerimizi 2023’e de taşıyacağız. Mücadelemiz devam edecek. Senelerdir olduğu gibi, bu yıldan yeni yıla kalan yine eşitlik talebimiz olacak. O halde Arkadaş’ın mısralarıyla başladığım bu yazıya yine onun mısralarıyla veda edeyim. “Bir gün elbette Zeki Müren’i seviceksiniz, Zeki Müren’i seviniz”[4] demişti o ünlü şirinde. Ah canım, bazı insanlar Zeki Müren’i sevmediler sevmeyecekler de belki. Ama onunla eşitlenecekler, er ya da geç!

*KaosGL.org Gökkuşağı Forumu’nda yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. Yazının KaosGL.org’ta yayınlanmış olması köşe yazılarındaki görüşlerin KaosGL.org’un görüşlerini yansıttığı anlamına gelmemektedir.



[1] Arkadaş Zekai Özger’ in “Günler Perişan” adlı şiirinden.

[2] Sisyphos (Sisifos), Yunan Mitolojisinde sonsuza kadar büyük bir kayayı bir tepenin en yüksek noktasına dek yuvarlamaya mahkûm edilmiş bir kraldır. 

[3] Albert Camus, Sisifos Söyleni, Can Yayınları, İstanbul, (2018), s.19.

[4] Arkadaş Zekai Özger’in “Merhaba Canım” adlı şiirinden.


Etiketler: kültür sanat, yaşam
İstihdam