05/11/2021 | Yazar: Yunus Kara

Haklarından mahrum bırakılmış yas, toplumun bizlerin yasını kabul etmemesi anlamına geliyor. Bazen de bu yas biçimi, yasımızın, toplumun ölüm ve kayıpla başa çıkma konusundaki tutumuna uymaması olarak da nitelendirilebiliyor.

Haklarından mahrum bırakılmış yas Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Bu yazıyı kaleme almayı uzun zamandır istiyordum ancak kendimi bir türlü hazır hissedemiyordum. Sonra belki de kendimi hiçbir zaman hazır hissetmeyebileceğimin farkına varıp ekranın başına geçtim. Yazıyı yazmama vesile olan deneyim, yakın bir tarihte dedemi kaybetmiş olmam. Biraz akademik literatürden sıyrılıp sohbet havasında yazımı yazmak istedim çünkü eğer böyle yaparsam, belki hepimize iyi gelir diye düşündüm.

Yas, bir çoğumuz için önemli olan bir şeyi ya da birini kaybettikten sonra yaşadığımız duygusal bir süreci ifade etmekte. Pek çok insan yası, sevilen birinin ölümünden sonra yoğun bir üzüntü dönemi olarak düşünebilir, ancak bu durum başka insanlar için farklı algılanabilir ya da yine başka insanlar tarafından farklı şekillerde yorumlanabilir.

13 yıl önce kuzenim vefat ettiğinde, o süreci anlamlandırabilmem ya da kaleme dökmem mümkün değildi diye hatırlıyorum. Kendimi akraba ilişkileri bağlamında yakın hissettiğim ve üniversite eğitimi yıllarında birlikte vakit geçirdiğim kişilerden birisi dedemdi. Bu nedenle onun cenazesine gidebilmek bir bakıma önemli bir anlamı da ifade ediyordu. İlk defa bir insanın cenazesine gitmek de zorlayıcı bir duyguydu diyebilirim. İnsanların duygularına ya da düşüncelerine nasıl tepki(ler) verilirdi? Cenaze evlerinde neler yapılırdı? Kimle nasıl ve ne şekilde konuşulurdu? Bunlar kafamda dönen soruların sadece birkaçıydı. Eğitim hayatımda öğrenmeye çalıştığım birçok bilgi havaya uçmuştu ve o bilgi taşlarını her bir araya getirmeye çalıştığımda yıkılıyordu, dağılıyordu. Belki de bir süre ben o taşları bir araya getirmeye çalıştıkça sürekli yıkılmaları gerekiyordu.

Sosyal çevremizdeki birisi yaşamını yitirdiğinde, genellikle o kişinin en yakın akrabalarına desteklerimizi iletmeye ve o akrabaların yanlarında olmaya çalışırız. Eğer siz de o yakın akraba çeperinde iseniz durum daha da zor bir hal alabilir. Ayrıca cenazelerin cinsiyetlendirilmiş ritüelleri (“kadınların” ve “erkeklerin” ayrı yerlerde kendi inançlarına ait ritüelleri yapması, “erkeklerin” duygularını kontrol etmesi ve ağlamaması, “kadınların” ağlamaması, bağırmaması ve uzaktan izlemesi gibi) sunması da sizi kapana kıstırmış hissettirebilir. Benim gibi kendini ikili cinsiyet sisteminde kabul etmeyen biri için oradaki varlığımın anlamını yitirdiğini düşünmem de var tabii. “Erkek” akrabalarım onların yanında olmamı bekliyordu. “Kadın” akrabalarım “erkeklerin” yanına neden gitmediğimi sorguluyorlardı. Yine “erkek” akrabalarım ağlamamı istemiyorlardı, ağladığımda yanımdan uzaklaşıyorlardı. “Kadın” akrabalarım ağlamama herhangi bir şey söylemeseler de o üzüntü ve sarılma hallerinden sonra kıyafetlerimin neden bu kadar “dar” olduğunu sorup hemen konuyu kapatıyorlardı. Bunlar o duygusal hallerde fark edebildiğim sadece birkaç olaydı.

Toplumların yas beklentileri birbirlerinden farklılık gösterebilir ve yas sürecini bir “standarda” ya da “beklentilere” bağlayıp farklı etkileşimler ile sürdürmeye devam ederler. Popüler olan bir psikolojik teori yas sürecini 5 aşamaya (inkar, öfke, pazarlık, depresyon, kabul) ayırır ancak bunların ayrıntısına girip sizleri daha fazla yormak istemiyorum. Burada dikkat çekmek istediğim konu sosyal normların, yas üzerine beklentiler oluşturduğu (“Sosyal normlar neyin ya da nelerin üzerinde beklentiler oluşturmuyor ki?” sorunuzu duyar gibiyim). Örneğin, yukarıda saydığım ikili cinsiyet rejimiyle ilişkili normlar bu beklentilerin ufak bir kısmı.

Aslında bu beklentiler, benim kendime özgü bir yas sürecini yaşamama izin vermeyen tutumlar ve bunları -hatta daha fazlasını- içeren “haklarından mahrum bırakılmış yas” kavramı (İngilizcesi; disenfranchised grief) ile de çok paralel. Haklarından mahrum bırakılmış yas, toplumun bizlerin yasını kabul etmemesi anlamına geliyor. Bazen de bu yas biçimi, yasımızın, toplumun ölüm ve kayıpla başa çıkma konusundaki tutumuna uymaması olarak da nitelendirilebiliyor.

Birçoğumuz -yakın olsun ya da olmasın- bizlerle ilgisi olan birisini kaybettiğimizde, bizlerin cinsiyet kimliğini, cinsiyet ifadesini ya da cinsel yönelimini kabul etmeyen kişiler tarafından bu duruma maruz bırakılabiliyoruz. Partnerlerinin cenazesine alınmayan ve partnerlerinin “arkadaşı” olarak anılanlarımız, ölen trans arkadaşlarımıza yanlış cinsiyet atanması ve biyolojik ailelerinin onları reddetmesi, yakın arkadaş çevremizle oluşturduğumuz seçilmiş ailelerimizin dışlanması… Daha birçok öneri sayabileceğimizin maalesef farkındayım.

Kişisel deneyimime dönecek olursam, duygularımı ve düşüncelerimi istediğim gibi ifade etmeme engel olan bir durumla yeniden karşılaşmak (doğumumdan itibaren ve hatta hala bana cinsiyet atanması, cinsel yönelimimin birçok kişi tarafından kabul edilmemesi vd.) kendimi yeniden güçlendirebilmemi bir süre imkansız hale getirdi diyebilirim. Yaşamını yitiren ve bana yakın olarak gördüğüm birisini uğurlamak, saygımı ve sevgimi sunmak önemli iken toplumun “değer yargıları” ile baş etmeye çalışmak yıllardır sürdürdüğüm aktivizmin hiçbir alanda bitmeyebileceğini bana tekrar gösterdi.

Tüm bu süreçte, bir sosyal hizmet uzmanı olarak kendime hatırlattığım birçok şey de oldu. Yakın arkadaşlarım ile bu konuları konuşabilmek, kaybı anlamam ve kabul etmem için terapiye gidebilmek, içsel duygularıma dışarıdan bir kişinin bakmasını sağlayabilmek, duygularımı yargılamadan hissetmeye izin verebilmek, bana iyi gelen şeylerle uğraşabilmek… Hepimizin yas süreci ile baş edebilmek için kendi geleneklerimizi/ritüellerimizi oluşturabileceğini de belirtmek istiyorum.

Tüm benliğimizle her ortamda var olduğumuz ve olacağımız zamanların gelmesini ümit ediyorum. Sevgiyle ve dayanışmayla her birinizi kucaklıyorum.

*KaosGL.org Gökkuşağı Forumu’nda yayınlanan yazı ve çizimlerden yazarları ve çizerleri sorumludur. Yazının ya da çizginin KaosGL.org’ta yayınlanmış olması köşe yazılarındaki veya çizimlerdeki görüşlerin KaosGL.org’un görüşlerini yansıttığı anlamına gelmemektedir.


Etiketler: yaşam
nefret