14/12/2009 | Yazar: Meşe Derleyen

DTP sadece Kürt halkı için değil, Türkiye’de barışın gelmesini, erkek egemenliğinin, homofobinin son bulmasını ve diğer etnik kimliklerin tanınmasını isteyenler için d

DTP sadece Kürt halkı için değil, Türkiye’de barışın gelmesini, erkek egemenliğinin, homofobinin son bulmasını ve diğer etnik kimliklerin tanınmasını isteyenler için de önemli bir partiydi.

Evet, Kürt Hareketi’nin son legal siyasi partisi de kapatıldı. Sokaklardan satırlı, döner bıçaklı saldırı haberlerini yoğun biçimde almaya başladık, bölgeden ise yeni ölüm haberleri. Bu istenildi ve oldu. Ve bu ülke sınırlarında yaşayan, kendini Türk kabul eden çoğunluk kesimin tavrı düşünüldüğünde artık meydanlarda “Yaşasın Halkların Kardeşliği” sloganını atmanın bir anlamı kalmadı. Umutsuzum, mutsuzum, öfkeliyim.
 
Kapatılma kararının ardından söylenecek o kadar çok şey var ki. DTP’nin kapatılması Kürt halkına “sen kimi seçersen seç, senin seçimine ve iradene saygı duymuyor ve seni şiddetle homojen bütünlüğüme katacağımı düşünüyorum” anlamına geliyor. Zira partinin, son yerel seçimlerde temelinde ümmetçilik olan bir politikayla karşısında duran AKP’ye rağmen aldığı destek ortada. Hani her politik mücadelede halka bir şeyler söylemek, derdimizi anlatmak ve insanların bizi desteklemesini ya da en azından anlamasını isteriz ya ki biz buna meşruiyet kazanmak da deriz; işte DTP Kürt halkı içerisinde çok büyük oranda meşruiyeti olan, yani kabul edilmiş ve desteklenmiş bir partiydi. Ama Türkiye Cumhuriyeti Devleti faşist tarihinden beklenenin ötesine geçemedi.
 
Öte yandan, birileri kan istiyor olacak ki DTP içerisinde en çok çözüme yakın duran, her iki halkın da sağduyusuna hitap etmeye çalışan iki isim, Ahmet Türk ve Aysel Tuğluk’un milletvekillikleri düşürüldü. Bu da Türkiye iktidarının (kendi içinde çatışmalar bulunmakla birlikte AKP, Kemalist kurucu ideolojinin koruyup kollayıcıları olarak bildiğimiz ordu ve Yargı erki ve elbette Kemalist - milliyetçi ideolojinin siyasal parti düzeyindeki temsilcileri) barışı istemediğinin bir diğer göstergesi. 1990’ları tekrar yaşama korkusu belirmişti içimizde ama beterin beteri olduğunu, bu hamlenin bizi 1980’lere dahi götürebileceğini idrak ettik acıyla.
 
Canımız acıyor çünkü DTP sadece Kürt halkı için değil, Türkiye’de barışın gelmesini, erkek egemenliğinin, homofobinin son bulmasını ve diğer etnik kimliklerin tanınmasını isteyenler için de önemli bir partiydi. TBMM içerisinde kadın kotasını mücadelesinin bir gereği olarak uygulayan, kadınların mücadelenin içinde çok önemli bir yere sahip olduğu bir partiydi DTP. Aynı zamanda Meclis tarihinde ilk kez bir milletvekili (Sebahat Tuncel) LGBTT bireylere yönelik ayrımcılığa ilişkin soru önergesi vermişti ki şimdi istifasının ardından tekrar cezaevine döneceği korkusunu taşımaktayız. Yine bir milletvekili (Akın Birdal) Travesti Transeksüellere yönelik nefret cinayetleriyle ilgili devletin ne yaptığını sorumuştu. Şunları yazarken bir yandan düşünüyorum, Sebahat Tuncel’i, Gültan Kışanak’ı ne kadar çok sevdiğimi hissediyorum içimde, sanki tanıdığım sevdiğim bir yoldaşım, kızkardeşim gibi.
 
Halkların kardeşliği mevzuuna gelince, kendine Türk diyen insanlar, egemenliğin o iğrenç üstünlük bilincinden ve rahatlığından kurtulmadıkça kardeşlik sadece bir hayal olacak. Kürt halkını kendine eşit saymadıkça, kaybedilen canların bir değer hiyerarşisine koyulamayacağını; yani, Ceylan’ın ya da dağda öldürülen bir Kürt gencinin hayatının da en az bir askerinki kadar değerli olduğunu idrak etmedikçe ki milliyetçi militarist eğitimin cenderesinden geçmiş Türk çocuklarının bunu anlaması çok zor, bir şey değişmeyecek. Kürt Hareketi Barış Anneleriyle birlikte bu çağrıyı defalarca yaptı. Ama Şehit Anneleri kan çığırtkanlığı yapıyor, bu nasıl bir akıl tutulmasıdır insanlığım idrak edemiyor.
 
Kürt Sorununa, DTP’ye ve genel anlamda Kürt Hareketine ilişkin birçok politik düşünce sıralayabilir, ulus-devletten kapitalizme, birçok konuya değinebilirdim esasında ama bu yazıyı her şeyden önce acıyan canıma, içime kulak vererek yazdım. İnsanlığım böyle diyor.


Etiketler: yaşam, siyaset
İstihdam