21/02/2008 | Yazar: Kaos GL

22 Şubat'ta !f İstanbul kapsamında "LGBT Video Aktivizmi" başlıklı bir atölye düzenlenecek.

22 Şubat'ta !f İstanbul kapsamında "LGBT Video Aktivizmi" başlıklı bir atölye düzenlenecek. Birgün gazetesinden Gökhan Gençay, atölye katılımcıları Aykan Safoğlu ve Emre Özkapı’yla video aktivizmini konuştu.

Yaşamın içinde, yaşama dair birçok varoluş hali, eyleme biçimi anaakım medya kanalları tarafından dolaşıma sokulmuyor, görünmezleştiriliyor. Bir yandan da kamusal alanda görünmez kılınanlar da kendi seslerini, taleplerini kendi üretimleriyle bağımsız kanallardan paylaşıma sunma uğraşını sürdürüyorlar. Bu kapsamda çeşitli atölye çalışmaları örgütleyen öznelerden Aykan Safoğlu (Lambdaistanbul) ve Emre Özkapı (Karahaber) ile videonun, kaydedilmiş görüntünün özgürlükçü imkânlarına odaklanan bir söyleşi gerçekleştirdik. 22 Şubat'ta !f İstanbul kapsamında düzenlenecek "LGBT Video Aktivizmi" sunumu öncesi konuyu kısaca gözden geçirdik.

Videonun ve belgesel kayıtların bu alandaki önemi, tüm dünyada olduğu gibi yaşadığımız topraklarda da aktivistler tarafından bilince çıkarılıyor. Toplumsal aktivizmin yanında, taraf olmaktan imtina etmeyen bir belgeselci/ videoeylemci tipi artık hayati bir önem kazanıyor, video eylem alanına dair olanaklar kazanıyor.

Video atölyesi projeniz ne zaman başladı, bu atölyeyle neyi amaçlıyorsunuz? Atölye kapsamında kamuya sunduğunuz çalışmalardan bahsedebilir misiniz?

Aykan: Video atölyesi fikri LGBT aktivizmi ile uğraşan tüm Türkiyeli örgütlerin aşina olduğu bir etkinlik. Transfobi, homofobinin her şeyden önce bir temsil sorunu ile ilişkili olduğunu uzunca bir süredir kanıksamış olan bu örgütler olarak, her eylemin, basın açıklamasının, etkinliğin video kaydını almaya özen gösteriyoruz. Hatta sadece bununla kalınmıyor; yazılı, görsel medyanın bunları yansıttığı biçimler, söylemler üzerine de itinalı bir analiz yapıyoruz. Medya taraması yapılırken kendi videolarımızı da üretmekten geri durmuyoruz. Lambda'lı kadınların uzunca bir süredir varetmeye çalıştığı bir video projesi var örneğin... Yaşanılanın görüntünün diline aktarılmasının ve bunun sonradan izlenmesinin o biricik anın vaat ettiği deneyimin yakınından geçmediğini düşünüyorum ama bu ardıl deneyimin de başlı başına politika yaygınlaştırmak açısından önemi var.

Atölyenin özneleri, faaliyetlerini ve görünürlüklerini nasıl kurmak istiyor, girişiminizin sürekliliğini sağlamayı düşünüyor musunuz?

Aykan: Kaos GL'nin organize ettiği 2. Homofobi Karşıtı Buluşma'da Karahaber ve Lambdaistanbul'un ve İtalya'dan yönetmen Murat Çınar'ın katılımcısı olduğu bir video atölyesi düzenlendi. Bu bir anlamda ilk adım sayılabilir. !f dahilinde varetmeye çalıştığımız bu LGBT video aktivizm atölyesini ise, bu konudaki duyarlığı başkalarıyla paylaşmak, hatta bu sürece olabildiğince çok hevesli katılımcıyı çekmek üzere tasarladık. Bu atölyenin, uzun vadede geri dönüşümü olan ilk elden önümüzdeki haziran ayı sonunda gerçekleşecek 16. Eşcinsel Onur Haftası Etkinlikleri'nde yapmayı düşündüğümüz video atölyesine de bir ön çağrı olmasını istiyoruz. Ayrıca bugün artık Türkiye'de bağımsız bir medya fikri etrafında örgütlenmiş video aktivistlerinin görünürlüğü azımsanmayacak noktada, epey bir üretim olduğu da aşikâr. Bu ürünlerin LGBT aktivizmi yapan örgütlerle çoktandır kesiştiğini, hatta uzunca süredir beraber iş yaptığımızı söylemeliyim. Karahaber'in Pembe Hayat, Kaos GL ve Lambdaistanbul ile ortaklaştığı bu anları daha da görünür kılmak istiyoruz. Haliyle video aktivizm LGBT aktivizmden menkûl değil ve LGBT aktivizm de diğer politikalarla bir yanyanalığı amaçlıyor. Bu atölye biraz da bu üzerine fazla söz söylenmemiş yanyanalıkları gözler önüne sermek istiyor. Eşcinsel politika, diğer mevzulara da tabii ki duyarsız değil. Bunu politika yaparak söylüyoruz ama video aktivizm ile de daha da belirgin oluyor. Şimdilik adı sanı belli olmayan, kemikleşmemiş bir grubuz; ama ileride daha fazla katılımcıyla gerçekleşebilecek anonim işler üretmeyi hayal ediyoruz; bir nevi kolektivite...

Emre: Karahaber'in kendisini görünür kılması; birincil olarak eylemlere aktif özne olarak katılımıyla; video-eylemci olarak varolmasıyla; doğrudan eyleme katılanlar ile birebir aynı düzlemde, polis saldırısında yakalanabilme; gözaltına alınabilme, gaz bombası atıldığında gaz bombasından "payına düşeni almak" gibi bir durumu da var. Buna karşı, zamanla sokağın kendi çözümlerini öğreniyoruz; biber gazın atıldıktan sonra yüzünü yıkamamayı, genel olarak limon sürmeyi bazı durumlarda da sirke kullanmayı... İkincil olarak süreç, internet sitesi üzerinden (www.karahaber.org) gerçekleşiyor; site dolayısıyla kolektifin üretimleri ki bunların çoğunluğunu oluşturan kapitalist iktidarların ezilenler/ötekileştirilenler üzerindeki ölümcül yıkımını ve kimi zaman da yıkılmasını arzuladığım "kutsallıklardan" ötürü katledilen kadınlar olabiliyor konu. Bazı videoların niteliği daha öznel sanatsal üretimlerle olmakta, ama genel ağırlık sanatın fetişleştirilip kutsallaştırılmaması üzerine, "öldürücü bir silah olabilmesi" üzerine düşünülmekte. Karahaber'in kendisini biçimsel ya da içerik olarak sınırlayan bir nosyonu yok. Bu sınırı bireyler özgürce belirliyor; herkes kendi üretimini birçok noktada hemen her aşamasında kendisi gerçekleştiriyor. Tabii ki bir yardımlaşma ve dayanışma da söz konusu; sonrasında grup içinde internet üzerinden yaratımlara yönelik bireysel öneriler, eleştiriler ile birlikte aynı zamanda bir kolektif eğitim süreci de işlemiş oluyor. Başka türlü bir eğitim, hep alıştırıldığımız çoğumuzun başka türlüsünü hayal edemediği; bir dikte edicinin olmadığı bir başka özgürlükçü biçim.

Video kayıtlarının toplumsal mücadelelere somut etkisi nedir? Bu kapsamda pozitif ilişki modeli olarak yaşadığımız topraklardan somut örnekler verebilir misiniz?

Aykan: Ben kendi pratiğimden bahsedeyim; atölyeye ‘Antiitiraflar no.1’ isimli video mecrasının güvenilirliğini sorgulayan, videonun tarafsız olduğunu iddia eden hafıza işlevini sorunsallaştıran kurmaca bir video ile katılacağım. Video belgeciliğin, kurmaca bir şey olarak da inşa edilebileceğini söylemek üzerinden video ile ilişkimiz üzerine eleştirel yaklaşmak istiyorum.

Belgesel kayıtların hakikatin iletilmesinde kurgu filmlere nazaran en geçerli araç olduğu yolunda genel yargı ne kadar 'doğru' sizce? Belgesel kayıtları oluşturan öznenin bakışı, montajı, kadraja aldıkları ve dışarıda tuttukları ekseninde bir 'taraf olma', 'öznellik' durumu geçerli değil mi?

Emre: Hakikat ve onun kendisi başka bir sorun zaten; hakikati olduğu gibi yansıtmak gibi bir niyetimiz tabii ki yok. Ona kendi durduğumuz noktadan bakıyoruz, onu yapısöküme uğratarak yansıtmak, onu yeniden üretmemek gibi bir soruna çözüm bulabilmek adına böyle bir yaklaşım şart. Hakikati aktardığını, salt hakikatin kendisi olduğunu iddia eden bir bakış zaten başlı başına bir hegemonya kurma isteğinin dışavurumu oluyor; egemenler bunu bilinçli bir şekilde yapıyorlar zaten. Hakikat kimi zaman Irak'taki hiç olmadığı bilinen kitle imha silahları oluyor; yüzbinlerce insanı öldürüyor. Biz de tarafsız olarak izliyoruz! TV'lerde bizi aptallaştıran, ama gerçekten aptallaştıran şeyler üzerine düşünmemeyi örgütleyen bir gerçeklik yaratılma çabası var. Başarısız mı, büyük oranda başarılı. İnsanlar korkutuluyorlar, ama bir taraftan da korkmak istiyorlar; bir çeşit efendi-köle ilişkisini seviyorlar.

Son yıllarda giderek popülerlik kazanan -özellikle Michael Moore'un şöhretiyle dolaşım ağı genişleyen- 'kurgu belgesel' tarzını nasıl değerlendiriyorsunuz? Yükselen bu eğilim, 'naif ve 'saf belgeselcilik anlayışından bir sapma mıdır yoksa modern belgesel üretimlerinin ilerleyeceği rota mı?

Aykan: Michael Moore'un yaptıklarının, modern kavramıyla rahat etmediğinden çağdaş olarak adlandırabileceğim bir eğilime tekabül ettiğini söyleyebiliriz. Bunu bir sapma olarak görebilmek mümkün, sapkın burada olumlu bir manada; çünkü bazı sapkınlıklar hayatidir. Sanırım Moore'un yaptığı ve şu an prestijli olan bu anlayış o eski, "naif" ve "saf" olduğunu iddia eden belgesel anlayışı üzerine söz söylemeye cüret eden bir eğilim. Bir içgörüye sahip ve kendi eleştirisini de kamerası döndüğünce yapmaya çalışan bir tavır. Hatta kamerasını doğrulttuğu insanlarla daha insani bir ilişkiyi olumlayan, indirgemeci olmayan, ötekileştirmeyen bir netlik ayarı. İleride daha fazla taraflı hikayenin, objektif olduğunu söyleyerek hayli iddialı sözler sarfetmeyen işlerin görünür olacağına inanıyorum. Herkes bireysel kahramanlık mitlerini oluşturacak demiyorum, ama sanırım bunun gibi atölyelerle kolektif varoluşların deneyimleri daha fazla mecra bulabilecek.

Emre: Micheal Moore'u yaptığı "sıradışı" ve sapkın adımlarının bir önemi var tabii ki. En son "Sicko" filmini izlemiştim, ABD'de uygulanacak olan özel sağlık sisteminin etkilerini anlatıyordu, yaşamdaki karşılığını. Boy- kilo oranından ötürü birilerinin "zayıf" ya da "şişman" olarak tanımladığı ve kendi olasılık hesapları ve muhtemel karları üzerinden insanları sigorta yapmamalarını teşhir etmesi açısından iyiydi, ancak kaçırdığımız bir şey var ki; orada Guantanamo hapishanesinde; insanlığın yüzkarası olan bir yerde yaşamakta olan insanların mutlu mesut bir şekilde yaşarken gösterildiği sahne. Bir karşıtlığı gösterirken bunu olumlayarak, kapatılmayı/tecriti yüceltiyor. Bunlar bir bütün içinde değerlendirilmeli. Bunu da kendi iktidarını, kendi ayrıcalığını korumak içinde yapıyor Moore. Aynı filmde narsisist yanını da sergilemekten kaçınmamıştı; yaptığı yardımları açık açık gösteriyordu filmde. Bizim toprakların kültüründe yardım yapılıyorsa bunun haber verilmemesi, insanların kapılarına habersiz isimsiz bırakılması var. Yani bir taraftan biçimsel "sapkınlık" olumlu bir şey olurken; eğer kendimizi sorgulamazsak sistemin büyülerinden etkilenmememiz pek mümkün değil. Sistem kendini devam ettirmek zorunda, biz de yaşamak, ama nasıl? Üst üste ağaçlar gibi mi, yan yana özgürleşen, birbirinden öğrenen ağaçlar gibi mi?

Toplumsal aktivistlerle onların faaliyetlerini kayıt altına alan videocular arasındaki ilişki nasıl olmalı, hangi ilkelere dayanmalıdır sizce?

Emre: Benliklerini "büyüleyici" güce teslim etmiş bir birey nasıl özgürleşme sürecinde kendisi olarak yaşamaya devam edebilir yeni bir hayatı örgütleyebilir? O zaman güçlü olup "varoluyorlar", aynı zamanda da ortak oluyorlar iktidara ve cinayete de. Olaylar kolayca çözülüveriyor; sokakta "Terörist travestiler ellerinde jiletlerle saldırdılar!" Peki, ama niye? Gerçekten bize gösterildiği gibi mi, ya da o insanlardan neden sokaktalar ve jilet taşımak zorundalar, orada olmaları onların "suçu"mu? Yani esas olarak bir özdeşleşmemeyi örgütlüyor televizyon; soru sormamayı, temsiliyeti ve teslimiyeti, olduğu gibi kabul etmeyi, izolasyonu. Biz bundan zevk alıyoruz, evet "Soylu ruhlarımız ırkçı" ve bu ruhlarımızı "öldürmemiz" gerekli; hayatın o karmaşıklığını kolayca çözülemezliğini anlamak için. Çünkü egemenler herşeyi çözecek kendi sistemlerini sunuyorlar, hatta kapitalizmi insanlaştırmayı bile düşünüyorlar. İnsancıl bir kapitalizm olacak, insancıl savaşlar olacak demek ki yakında! Birkaç bomba da biz atarız insanlık için bari, insanlığımızı kaybetmeyiz değil mi? Belki evlerimize televizyonlara bir düğme koyarlar! Belli zaten; sorunlar ve çözümler bizim seçtiğimiz birileri tarafından bulunacak, biz de gidip sadece oy kullanırsak o zaman demokratik bir biçimde huzurlu yaşayacağız. Sorunsuz bir şekilde modernliğin ve ilerlemeci bakışın bize sunduğu hediye bu. Videoaktivizm ile bu bize verilen hediyelerin paketlenip geri gönderilmesi değil; onun içinde bizi öldürmekte olan saatli bombanın imha edilmesi de var. Yaşamak için, ölümün örgütlenişine karşı yaşamdan yana anti-militarist bir biçimde yürümenin bir parçası olarak video önemli bence.

*Video ile tanıklık önemlidir

Görüntü, gerçeklikle özdeşleştirilebilir mi? Videoya kaydedilmiş eylem, hayata geçirildiği andaki gücünü taşıyabilir mi? Bir kayıdı izlemenin izleyenler nezdinde dolaylı yoldan tanıklık etmek dışında ne gibi kazanımları olabilir?

Emre: Videoya kaydedilmiş eylemin, bilginin aktarılış biçimi olarak olanı olan biçimine yakın olması onu olmadığı bir şekle manipüle etmemesi, ters yüz etmemesi bağlamında anlamlı. Ancak bir başka anlamda manipülasyon var, biçimsel de olsa... Bu konuda dinlediğim en ilginç hikâye; Yunanistan'da bir videoaktivist, eylemde çekim yaparken bir süre sonra kamera sallanarak iniyor. Video-eylemcinin kendisini video ile sınırlamadığı kırılma noktası. Bu tanıklıkların son derece önemli olduğuna inanıyorum. İnsanların yaşanan bu anları izleyebilmesi, tavır oluşturabilmek için yaşananlara vakıf olabilmesi gerekiyor.

Etiketler: kültür sanat
nefret