17/06/2011 | Yazar:

‘Tropiklerde, o gözden ırak adada öğrendim ki, cennetle cehennem iç içedir, ancak bir katil bir peygamber olabilir ve insan bir başkasına, aynı karabüyü a

“Tropiklerde, o gözden ırak adada öğrendim ki, cennetle cehennem iç içedir, ancak bir katil bir peygamber olabilir ve insan bir başkasına, aynı karabüyü ayinlerindeki gibi, dönüşebilir, çünkü insanın tam zıddı gene kendisidir.” Kabuk Adam

Aslı Erdoğan’ın, “tropik bir adada” cinayeti, işkence ve şiddeti “kabuk adam” Tony’nin suretinde gelen aşkla birlikte anlattığı romanı Kabuk Adam. Rio de Janeiro’da fizik doktorası yaparken keşfettiği öteki benliğindeki ruhsal dalgalanmaları, Pasifik Denizi’nin gel gitleriyle uğurlar yazar. Sıkıntının kıyısında, sabah tropikal meyve, öğlen güneş altında sandviç/kola, akşam fiks mönü eşliğinde -muhtemelen NASA’ya gidecek projeleri- aldığı dahilik bursuyla geldiği Rio’da tamamlamaya çalışırken âşık olur yazar/anlatıcı bir anda.

Ve tam o anda, dünyanın diğer bir ucunda, karabüyü ayinini andıran bir dönüşüm/ergenlik/vodoo ayini başlayıverir. Araf’tan hemen önce, “cennet ve cehennemin iç içe geçtiği o anda,” tutku/intikam/cinayet karanlıkta buluşur; grinin peşine düşer “siyah” ile “beyaz”. Ki mavi sularda ne “siyah” tam siyahtır ne de “beyaz” tam ‘beyaz’. Gecenin ortasında parıldayan mercan kayalıklarında parıldayan iki ‘kara’ incidir aslında “siyah ile beyaz”.

Zira karanlıktan gelen ‘kara’, hem siyahı hem de beyazı bir yapar; “neg”in/neige’in içinde (Fransızca “kar” (neige) ve “siyah” (négre) aynı kökten gelmekle birlikte “neige” beyazlık anlamında da kullanılır. Keza “neg” bugün etnik bir anlam içeren ve siyah manasına gelen “negro” (zenci) kelimesine karşılık gelse de, aslında kökler “çift-başlı” kılıçtan dünyaya kalacak demokrasinin açtığı yol kadar çokluk/çiftlik ve çoğulluk içerir. Tabii ki, günümüzde ise çoğu “siyah” kendilerine “zenci” yerine “siyah” denilmesini tercih eder.)  

Bu noktada elbette Aslı Erdoğan’ın bir karabüyü ayiniyle keşfettiği “Kabuk Adam” Tony’nin dehşetli karanlığından ışık; kendi aydınlığından çıkan “karanlık insanın”, insana duyduğu hasretin ifadesi olan tutkunun ta kendisidir.  

“Tek bir noktaydı gözü kör eden…”
Cinnetten cinayete uzanan tutku yolculuğunda insanın insanı okyanus ötesinde bulması tesadüf görünse de, her tesadüf gibi “bakış”ın da ta kendisidir. Zira okyanus ötesinde bile hangi “göz”den baktığını bilmek gerekir. Yazarın gözünden okyanusun “siyah incisi” Tony’nin bir gün gelip okyanus köpüğü gibi kaybolacağı gerçeği, ötekilerimizi ötelemeden, içimizdeki kabukları ve o kabukları yaratanları ortalığa saçarak “henüz başlamamış cinayetleri önleyeceğimizi” hatırlatıyor.

Şimdi/bugünlerde mutlaka yeniden okunması gereken “Kabuk Adam” bize, modern dünyanın fersah fersah ötesinde bulunan öteki benliğimizin hemen yakınımızda olduğunu düşsel bir anlatı yolculuğu olan roman aracılığıyla söylüyor. “Henüz başlamamış cinayetlerin” arifesinde, kendi benliğimize yapacağımız bir yolculuk geri dönüş yolculuğunda bize kayıplar getirse de, yolculuğa baştan peşin hükümlü çıkmamız gerektiğini de hatırlatıyor.

Çünkü şifrelerini bilmediğimiz bir dünyada kendimize sayısız defa yolculuk edeceğimizi unutmadan, dış dünyadaki “geri dönüş” şifrelerinin iç dünyamızdan daha başka olduğunu ve bizim dışımızda gelişen realitelere seyirci kalmamak için “anlatı/ifade/tanıklık” üçgeninde hayata tek bir noktanın gözü kör edebileceği gerçeğinden bakmamız gerektiğini de unutmamalıyız.

Hep birlikte, “siyah ile beyaz”ın ötesinde, “neige ile neg”in buluştuğu ‘an’da upuzun kesintisiz/kopuşsuz/kaçış çizgisiz ve de kırılmasız anlatı/tarihler yazabilmek; insanın cinnet/cinayet tarihini tutkulu aşkların serin gölgesinde alt edebilmek için. 
 

Etiketler: kültür sanat
İstihdam