01/10/2010 | Yazar: Kürşad Kahramanoğlu

Bu konuda yazılmış çok şey, iyi düşünülmüş bir sürü teori ve güzel çok örnek var.

Bu konuda yazılmış çok şey, iyi düşünülmüş bir sürü teori ve güzel çok örnek var. Bir köşe yazasında bunların hepsinin hakkını vermek tabii ki mümkün değil. Ama ülkemizde hemde isimlerinin önünde koca koca ünvanları olan birçok insanın zırvaladağı bir konu. Hemde bu  insanlar devamlı ideoljik nedenlerle ekranlarımızı kirletiyorlar. İçinde bulunduğumuz “yeni anyasa hazırlama” döneminde birkaç pratik ve güncel noktanın altını çizmek istiyorum...

Demokrasilerde çok duyduğumuz “kuvvetlerin ayırımı” prensibine göre, bir ülkeyi idare eden üç ana kol var: Yürütme, yasama, yargı. Yani hükümet, meclis ve yargı. Bunlar dengeli ve bribirlerinden bağımsız oldukları müddetçe bir birlerini denetleme ve dengeleme işlevini yerine getirebiliyorlar. Genellikle demokrasinin geleneğinin oturuşmadağı ülkelerde bu kollardan biri diğerini etkilemek, kontrol etmek çabası içine giriyor. Anayasaların var olma nedenlerinden biride bu üç kolun bağımsızlığını garanti altına almak.

Son referandum oylamasında hayır diyen ve referandumu boykot eden benim gibi milyonlarca insanın büyük bir kısmı hükümetin samimi olmadığına inandığı için hayır dedi veya boykot etti. Bizlerin tabii ki  yargıyı değiştiren maddeler dışındaki maddelerdeki kısmi iyleştirmelere itirazı olamaz. “Yetmez ama evetçiler”in aksine bizler hükümetin samimiyetine güvenmiyoruz çünki bizzat başbakan “bizi aptal mı zannettiniz; bu anayasa değişiklikleri tablet olarak sunulacak, hepsine evet veya hayır diyeceksiniz” meyalinde laflar etti. Yani yine çok konuşulan Venedik Kriterleri’nin aksine AKP birbirleriyle hiç ilişkisi olmayan anayasa maddelerini bir bütün olarak seçmenin önüne koydu. Öte yandan 8 seneye aşkın iktidarları döneminde Türkiye’deki bir sürü yargı ayıbını düzeltmek için bizleri tatmin edecek hiç bir çabaları yok. Daha somut bir örnek vereyim; Adalet Bakanını herhangi bir şekilde yargının başına getiren hiç bir yeni anayasa benim desteğimi alamaz!

Hukuk devletinden bahsederken bu ülkede tarflı gazetecilerin dışında büyük bir entellektüel, düşünür takımı, daha da önemlisi büyük halk kitleleri yükselen politik İslam’dan ürküyor. AKP hükümetinin 8 senede, referandum öncesi, MHP’nin de desteğiyle yaptığı yegane anayasa değişikliğinin “türban” konusunda olduğunu unutmadık. Her ne kadar o değişikliği de ağızlarına yüzlerine bulaştırdılarsa da bu çaba AKP’nin anayasayı değiştirmek konusundaki önceliklerini göstermesi bakımından belleğimizin bir kıyısında duruyor. Bizler içinde bulunduğumuz çağda övüneceğimiz, hepimizin hak ve hürriyetlerinin garantisi olacak, bu topraklara hakikaten hukukun üstünlüğünü, insan haklarını ve demokrasiyi getirecek bir anayasa istiyoruz. Yoksa taraflı medyanın da goygoyuyla tarikatların STK’lar olduğunun, yeşil sermayenin artık Türkiye’nin efendileri olduğunun tescili bir anyasa taslağının bir AKP projesi, AKP ve yandaşları anayasası olduğunu söylemeye devam edeceğiz.

Bu ülkeyi bir hukuk devleti yapacak yeni anayasanın mutlaka azınlık haklarını koruma altına alması, emekçinin haklarını kabul etmesi ve “kuvvetler ayrılığını” garanti etmesi gerekir. Yani Türkiye’nin bir numaralı sorunu olan Kürt sorununa kalıcı bir çözümün kapısını açmalı, dini, etnik ve cinsel azınlıkların hak ve varlıklarını da anayasal garanti altına almalı. Emekçilerin, başta grev hakları olmak üzere, bütün ILO standartlarını getirecek hakları yeni anayasa ile verilmeli. Yeni anaysada yürütme, yasamadan elini tamamen çekip yargının bağımsızlığını garanti etmeli. Anaysa AKP’nin fetih mantığını güçlendireceğine devletin kurumlarını, YÖK, TRT, Cumhurbaşkanlığı gibi kurumlarını bağımsızlaştırmalı ve garantisi altına almalı.

Üç gündür yazdığım bu mini seriyi yazmak güç değil. Sadece biraz dürüstlük biraz da iktidardan bir beklentisi olmamak gerektiriyor. Taraflı gazeteci arkadaşlarımın da bunların hepsinden haberleri olduğunu biliyorum. Ama onların devlet kapısında işleri var ve bu yüzden hükümet ile iyi geçinmeleri gerekiyor. İşte yeni anayasanın benim desteğimi alması için çözmesi gereken şeylerin en önemlilerinden biri de bu: Bu ülkede bireyin insan gibi yaşayabilmesi için devletinden korkup, hükümet yanlısı gibi görünmek zorunda kalmaması lazım.

Bu yazımdaki kırmızı çizgiler anayasada yerini bulursa ve yeni anayasa en makul işlerin torpil aramadan gerçekleşebileceği bir ülke vaat ederse, Sunni Müslüman Heteroseksüel Türk erkek olmadan da insan gibi, itilip kakılmadan yaşanan bir ülke sunarsa, en birinci destekçisi olarak beni bulur.



Etiketler: yaşam, siyaset
nefret