17/08/2022 | Yazar: Umut Güner

Sosyal hizmet açısından LGBTİ+ meselesinin en önemli dönüşüm durağı, LGBTİ+ hareketinin örgütlenmeye başlamasıdır.

Heteronormatif algılarımızı nasıl dönüştürebiliriz? Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

İllüstrasyon-kesit: İlke Ekbul, Kaos GL

2000’lerin başında Kaos GL’den tanıdığım biri sosyal hizmet öğrencisi diğeri sosyal hizmet uzmanı iki arkadaşım “Eğer herhangi bir ortamda karşılaşırsak beni Kaos GL’den tanıdığını asla çaktırma” demişti. Kendileri için tehdit oluşturabileceğini düşünüyorlardı. Bu tehdit gerçekten bir tehdit miydi? Yoksa kendi paranoyaları mıydı?  Diye düşünebilirsiniz ancak okula başladığımda ilk fark ettiğim şey sosyal hizmet camiasının çok dar bir camia olduğu idi. Sosyal hizmet uzmanı olmak istiyorsan cinsel yönelimini gizlemen gerekiyordu. Kalbim aşk ile doluyken beynim gizlen, saklan diyordu. Tabii aşık bir lubunya ne kadar gizlenebilirse bende o kadar gizleniyordum kendi kendime.

Sosyal hizmet eğitiminin sadece lubunyalar için değil herkes için, heybeni, bagajlarını dökebileceğin, bu heybendekilerle ve bagajındakileri mesleki bilgi ile harmanlayacağın ve kendini yeniden inşaa edebileceğin bir alanı açıyor olması gerekir. Bunun o gün için sosyal hizmet lisans eğitimi düzeyinde başarılamaması benim de okulla ilişkimi uzadıkça uzattı.

Benim üniversite ile gel-git’li ilişkim de tam olarak böyle bir yerden besleniyordu. Bu gel-git eyleminin kendisi sosyal hizmet eğitiminden beslenmenin yöntemine dönüştü. Sosyal hizmet bilgisini çağırmak istediğimde yeniden ilişkilendiğim ve beslendiğim oranda uzaklaştığım bir ilişki oldu. 1996 Eylül’ünde başlayan bu ilişki Haziran 2021’e kadar devam etti. Bu uzun öğrencilik sürecinde hem sosyal hizmet eğitiminin değişimine, dönüşümüne hem de öğrenci lubunyaların dönüşümüne tanıklık ettim. Bu yazının yazılmasına vesile olanda bu dönüşümün kendisidir.

Lubunya öğrenciler, heteronormatif sosyal hizmet eğitimine delikler açarak dönüşümü başlattılar. Bu süreçte özellikle Hacettepe’den bir elin parmağını geçmeyecek sayıda az öğretim üyesi, LGBTİ+ meselesini doğrudan çalışmasalar da derslerinde açtıkları alanlarla lisans ve lisans üstü öğrencileri cesaretlendirdiler. Sanırım sosyal hizmet akademisinin değişime dönüşüme açık olma potansiyeli de akademik kadronun değişime, dönüşüme açık olma potansiyelini görünür kılması ile mümkün olacak ancak en temelde bu değişimi yaratanların lisans ve lisans üstü öğrencilerinin zaman içerisinde gittikçe daha görünür ve açık bir şekilde verdikleri mücadele olduğunun altını çizmek lazım. Artık açık kimliğiyle mücadele eden sosyal hizmet öğrencileri sadece lisans sıralarında değil, sendikada, sosyal hizmet meslek derneklerinde ve sosyal hizmet uzmanlarının örgütlendiği her yerdeler ve bulundukları her yerde bu dönüşümün örgütleyicisi olmaya devam ediyorlar.

Homofobi/Bifobi/Transfobi/İnterseks Fobi nedir?

Melek Göregenli[1] homofobiyi söyle tanımlıyor: “Homofobi, kişisel bir korku ve irrasyonel bir inanç olmanın çok ötesinde kültür ve anlam sistemleriyle, kurumlar ve sosyal geleneklerle ilişkili olarak ele alınması gereken politik bir alanda oluşan, gruplar arası bir sürece işaret ediyor. Homofobi, daha bireysel (kişilik, benlik algısı, bilişsel yapılar vb.) süreçlerin de etkilediği, LGBTİ+ların bir dış grup olarak kavramsallaştırılması sonucunda oluşan ve belirli stereotiplerin eşlik ettiği bir gruplararası ilişki ideolojisi olarak görülebilir. Homofobik ideoloji kendiliğinden kişisel bir özellik olarak değil, belirli bir sosyo-kültürel bağlam içinde oluşuyor. Kültürel ve bireysel koşullar ve süreçlere dayalı bütün köklerine rağmen pek çok sosyal psikolog, homofobinin ırkçılık ve seksizmle bağlantıları içinde anlaşılabileceğini düşünüyor. Homofobi bu anlamda seksizmin önemli bir silahıdır. Heteroseksüellikten farklı cinsel yönelimlere sahip insanlara karşı şiddet, erkekliğin, bir anlamda cinsiyetçi kullanımıyla "insanlığın korunması ve kontrolü" için bir mekanizma haline geliyor.

Öte yandan pek çok ampirik çalışmanın bulguları, önyargı ve negatif stereotiplerin, ideolojilerin kutsamasıyla, dışlanan gruplara yönelik değişen biçim ve içeriklerde "şiddet"le hayata geçirildiğini, ayrımlaşmayı kutsayan ideolojilerin geleneksel değerlerle beslenen yeni bir tür "muhafazakârlık" olduğunu öngörmemize yol açıyor. Genel olarak "sağ" olarak nitelendirilebilecek dünya görüşlerinin, ayrımcılığı besleyen değerlere daha yakın olduğunu bilsek de, yani bir faşizm türünün, "sembolik faşizm"in arka planını oluşturduğu ve bu dünya görüşünün sadece "sağ" ideolojileri kapsamadığı düşünülebilir. İnsanlar ya da gruplar arası hiyerarşinin doğal olduğuna, bazı grupların diğerlerinden adeta doğal olarak üstün olduğuna ilişkin inançlar -sosyal üstünlük yönelimi- sembolik faşizmi besliyor.”

LGBTİ+ Hareketin Homofobiyle mücadele deneyimi

1990’ların başından beri örgütlenen LGBTİ+ hareketinin en temel iddialarından biri “homofobinin” dönüşebilir bir ayrımcılık ideolojisi olduğunun altını çiziyorlardı.

Homofobi, cinsiyetçilik, milliyetçilik, muhafazakarlık birbirini besleyen ideolojiler. Doğal olarak LGBTİ+ alanına temas ettiğinizde sadece LGBTİ+'larla temas etmiş olmuyorsunuz? Türkiye’deki LGBTİ+ hareketinin eylemliğini ve kendini konumlandırdığı yerde heteroseksizm karşıtlığı yanında aynı zamanda cinsiyetçilik karşıtı, milliyetçilik karşıtı ve muhafazakarlığa karşı özgürlükçü bir hareket olarak kendini konumlandırıyor ve kendisiyle temas eden, örgütlenen herkesi de aynı zamanda bu alanlarda da dönüşmeye davet ediyor. Tabii LGBTİ+ varoluş bütün toplumsal kesimleri kesme potansiyeli ile ne kadar “dışarılıklaştırmaya” çalışılsa da dibinizde bitebilecek bir toplumsal kesim.

LGBTİ+ hareket, 90’ların başından beri çalışma hakkı üzerinden sendikal haklar, toplumsal cinsiyet eşitliği üzerinden ortaklıklarla kadın hareketi ve özelde feminist hareket, kendi yayın organlarının aynı zamanda bir medya kuruluşuna dönüşmesiyle birlikte medya ve iletişim, haber alma ve ifade düşünce özgürlüğü, üniversitelerde bilginin üretim süreçlerine dahil olmaya başladı. Akademik özgürlükler ve eğitim hakkı, eşcinselliğin hastalık olarak kategorize edilmesi ve buna karşı verilen mücadelenin yansımaları açısından psikoloji, psikiyatri ve genel olarak akıl/ruh sağlığı alanı, hareketin küresel düzeyde hem de yerelde mücadele alanlarından biri oldu. HIV meselesi, transların geçiş süreci ile doğrudan sağlık alanını hedefleyen çalışmalar, ilk öğretim ve orta öğretim sürecinde öğrencilerin yaşadığı sorunlar, eğitim hakkı alanındaki ihlaller ve genel olarak hayatın bütün alanlarında ayrımcılığa odaklandı. Bu alanlarda uygulamalara karşı verdiği mücadelelerle ayrımcılık karşıtı bir hareket olarak kendini tanımlaması ve insan haklarının hareketinin bir parçası olmasıyla, kendini bir sivil toplum örgütü olarak konumlandırmanın ötesinde politik anlamda bir örgüt misyonu üstlendiğini ve temel derdinin bütün bu alanlarda dönüşümü hedeflediğinin altını çizmek gerekir. Homofobinin değişmez dönüşmez bir ideoloji olmadığını insanların, grupların kurumların bile dönüşme potansiyeline inanarak, hareketin örgütlenme sürecinde ilk dönemini tamamladığını söyleyebiliriz.

LGBTİ+ fobi ile mücadele aslında mikro, mezzo, makro düzeyde çalışmalarla mümkün olabiliyor. LGBTİ+ hareketi bugün üç düzeyde de LGBTİ+ fobi ile mücadele ediyor.

Sosyal hizmet uzmanı LGBTİ+ alanına ilişkin mitleri

Sosyal hizmet açısından LGBTİ+ meselesinin en önemli dönüşüm durağı, LGBTİ+ hareketinin örgütlenmeye başlamasıdır. “Ben buradayım, benim adıma karar veremezsin, benim adıma ne yapacağına ancak birlikte karar verebiliriz” diyen ve özne olduğunun altını çiziyor olması önemli. 90’lı yıllar da ve 2000’lerde de sosyal hizmet uzmanlarının en önemli yanılsaması “açık olarak kendisiyle bir LGBTİ+ müracaatçı ilişkilenmediği varsayımı ile “hiç LGBTİ+ müracaatçısı” olmadığını beyan etmesi idi. Hiç LGBTİ+ müracaatçısı olmaması mümkün müdür? Ya da hadi gerçekten sosyal hizmet uzmanı olarak hiç karşılaşmadığı yalanına biz de inanalım ama bu o sosyal hizmet uzmanın LGBTİ+ alanına ilişkin bilgi düzeyini veriyordu.

İkinci reflekste “okulda öğretilmediği” konusu idi, sanki sosyal hizmet uzmanı bütün donanımına okulda kavuşuyor, her konuda dört dörtlük bir eğitim alıyor da “LGBTİ+ meselesinde” bir şey öğretilmiyor. Sosyal hizmet eğitimi neye nasıl bakmanız gerektiğini öğretebilir; bakmayı, görmeyi, duymayı siz öğrendikten sonra müracaatçının göçmen, mülteci, HIV+, gey, seks işçiliği olması bir şey değiştirmeyecektir.

Sosyal eğitimi içinde zaman içinde bir dönüşüm olduğunu kabul etmek lazım. Sosyal sorunlar dersinde “eşcinselliğin” sosyal sorun olarak anlatılmasından bu yana çok şey değişti. En önemli değişimlerden biri de LGBTİ+ meselesinin hangi derste nasıl ele alındığıdır. Ancak “her ile bir üniversite her üniversiteye bir sosyal hizmet bölümü” eklenmesi Türkiye’de genel olarak verilen sosyal hizmet eğitiminin toplumsal cinsiyet eşitliğini hedeflediği ve LGBTİ+ kapsayıcı olduğu konusunda bizi karamsarlığa sürükleyebiliyor.

Mikro- mezzo -makro düzeyinde çalışmalar, alandaki sosyal hizmet uzmanlarının bir değişim ajanı olduklarını unutup LGBTİ+ meselesi söz konusu olduğunda makro düzeyde politikalar yapılması gerektiğini böylelikle mezzo ve mikro düzeyde daha rahat çalışabileceklerini dile getirmeleri sosyal hizmet mesleğini nasıl icra ettiklerini gözler önüne seriyor. Ben risk almak istemiyorum ve korunaklı bir alanda sosyal hizmet mesleğini icra etmek istiyorum diyorlar. Peki sosyal hizmet gerçekten korunaklı bir alanda mı icra edilebilir. Sosyal hizmet uzmanı kendini güvende hissettiği ve müracaatçıyı bir tehdit olarak görmediği bir yerde sosyal hizmet uzmanının yaptığı işe sosyal hizmet hizmet uygulaması denilebilir mi?

Ailelerin değişmeyeceği kabul etmeyeceği miti, aileyle çalışmanın çok zor olduğu, ailenin özellikle LGBTİ+ meselesi konusunda önyargıları ve tutumlarının değişmeyeceği varsayımı yaygın olarak sosyal hizmet uzmanlarının dile getirdiği bir varsayım ama bir yandan on yılı aşkın bir süredir aileler İstanbul’da, Ankara’da, Antalya’da, Eskişehir’de, Denizli’de örgütleniyorlar.

LGBTİ+ alanı sosyal hizmet uzmanlarına her müracaatçının biricik olduğunu bilgisini her seferinde hatırlatması ile sosyal hizmet uzmanının kendi ön yargıları ile yüzleşmesine olanak sağlıyor çünkü LGBTİ+’lar belirli özelliklerle ile sınıflandırabilecek benzerliklere sahip değiller sadece genel olarak toplum tarafından ayrımcılığa uğradıklarını söyleyebiliriz. Ancak uğradıkları ayrımcılıklarda kişiden kişiye, cinsel yönelim, cinsiyet, cinsiyet kimliğinden bile farklılaşabilmektedir. Örneğin trans bir kadın Ankara gibi bir şehirde bile belirli bölgelerde ev bulabilirken, lezbiyenler belki ev bulma konusunda trans kadınlar kadar sorun yaşamayabilirler.

Burada önemli bir diğer hatırlatma da “Sosyal hizmet uzmanlarının meslektaşı olan LGBTİ+'lar” sosyal hizmet uzmanları sadece müracaatçı olarak değil meslektaşı olarak da artık LGBTİ+'larla karşı karşıya gelebilmektedir. Sosyal hizmet uzmanı- müracaatçı bağlamı dışında bu karşılaşmalar da sosyal hizmet uzmanının LGBTİ+ fobisinin dönüşümü konusunda bir potansiyel vaat etmektedir.

LGBTİ+ hakları alanında çalışan Kaos GL, 17 Mayıs, SPoD, Pembe Hayat sosyal hizmet uzmanlarına yönelik insan hakları eğitimleri düzenlemektedir. Bu eğitimlerde sosyal hizmet uzmanlarının LGBTİ+ alanında farkındalık geliştirmelerine katkı sağlamayı hedeflemekle birlikte, dönem dönem örgütler sosyal hizmet uzmanlarından oluşan ağlar vasıtasıyla LGBTİ’ların sosyal hizmet alanındaki taleplerini bu ağlara yada bu ağlardan sosyal hizmet uzmanlarına yönlendirmektedir. LGBTİ+ örgütlerinin sosyal hizmet uzmanlarına yönelik yaptıkları eğitimlerin de zaman içerisinde farklılaştığını görebiliriz. İlk başta sadece LGBTİ+ alanına ilişkin farkındalık kazandırmayı hedefleyen eğitimler artık daha spesifik alanlara; mültecilik, HIV+, interseks, yaşlılık gibi spesifik alanlara özgü eğitimlere dönüşmüştür.

1996’dan bu yana tanıklık ettiğim bu değişim bazen “bir arpa boyu” gibi gelse de dünden bugüne LGBTİ+ meselesinin bir “sosyal sorun”dan çıkıp haklar bağlamında ele alınmaya başlandığını, dönem dönem sosyal hizmet akademisinin bu bilgi üretim sürecine ayak uyduramadığını, homofobik tutum ve yaklaşımların devam ettiğini söylesek de değişim başladı. LGBTİ+'lar bir grup olarak güçleniyorlar, birbirlerinden besleniyorlar ve herkesi, her kurumu değişime zorluyorlar! Bu değişim başka türlü bir sosyal hizmetin mümkün olduğunu bize gösteriyor.


[1] Göregenli, Melek (2006). Ayrımcılık ideolojisi olarak homofobi

 **KaosGL.org Gökkuşağı Forumu’nda yayınlanan yazı ve çizimlerden yazarları ve çizerleri sorumludur. Yazının ya da çizginin KaosGL.org’ta yayınlanmış olması köşe yazılarındaki veya çizimlerdeki görüşlerin KaosGL.org’un görüşlerini yansıttığı anlamına gelmemektedir.

* Bu yazı, Avrupa Birliği'nin mali desteği ile hazırlanmıştır. İçeriğin sorumluluğu tamamıyla KAOS GL’ye aittir ve AB’nin görüşlerini yansıtmamaktadır.

heteronormatif-algilarimizi-nasil-donusturebiliriz-1




Etiketler: insan hakları, yaşam, sosyal hizmet
İstihdam